Single Ended Triode’ların Tarihçesine Kişisel Bir Bakış Bölüm II

Geçen sayımızda Single Ended Triode’ların ilk ortaya çıkışından 1930’lu yıllara kadar yaşanan gelişmeleri ele almıştık. Aslına bakarsanız bu yazılarımız sadece Single Ended Triode amplifikatörlerin gelişimini değil, tüm hifi cihazlarının, dolayısıyla koskoca bir sektörün gelişimini konu alıyor. Bu yazımızda, ilk bölümde 1930’ların başına kadar geldiğimiz süreçten 2. Dünya savaşına kadar yaşanan gelişmelere bir bakış atmaya çalışacağız.

1930’lar tüm dünyada sinemanın ve radyoların yükseldiği yıllar olarak karşımıza çıkar. İlk dünya savaşının bitmesinin ardından savaş sırasında geliştirilen teknolojilerin halka sunulması ve uzun süren savaş yüzünden yorulmuş milyonlarca insanın bu yeni teknolojilere ilgisi bu defa sivil alanda gelişmelerin artışına sebep olur. İlk büyük gelişim hoparlörler alanında yaşanmaya başlar. 1930 Amerikalı Albert L. Thuras bas refleks tipte hoparlör tasarımını büyük ölçüde geliştirerek patentini alır. Modern anlamda hoparlörlerin atalarının ortaya çıkması için ilk adım atılmış olur. Bu patentin hemen ardından hoparlör alanındaki gelişmeler birbirini kovalamaya başlar, 1931 yılında Bell Labs ilk iki yollu hoparlörü tanıtır. H. A. Frederick tanıtılan bu hoparlörün ardından bu defa 3 yollu bir tasarım duyurulur. Tasarımların gelişimi daha büyük salonların daha iyi seslendirilmesini sağlayacaktı ve tabii bunların yanında hoparlörler ilk kez bu denli geniş frekans aralıklarında çalışabilir duruma gelmişti. Bu yıllarda tüm büyük Amerikalı üreticiler birbirlerinin ardına büyük gelişimler olarak duyurdukları hoparlörleri tanıtıyorlardı. Her ne kadar pazar Bell grubunun tekeli altında olsa da, çok sayıda şirket bu kar dolu pazara yönelik ürünler geliştirmeye çalışıyorlardı. Hoparlör alanında ortaya çıkan tüm bu gelişimler hem sinema endüstrisinin görsel alanında hem de ses alanında büyük gelişmeleri beraberinde getirmeye başladı. 1920’lerin sonunda Triode lamba olarak 50 ve 45 kodlu lambaların hükümranlığı sürerken, 1932’de 2A3 Triode ortaya çıkar. Daha büyük ve daha gelişmiş hoparlörler gerçek birer güç canavarı olduğu için Triode lambaların güçlerinde hızlı bir artış gözlenmeye başlar.

Sinemanın gelişmesi ile artan pazar payı 1930’ların pazarında dev bir rekabetin de oluşmasını sağlar, Western Electric (Bell Labs) ve RCA (NBS) bu savaşın iki tarafındaki şirketlerdir. 1920’lerde o güne değin süren Bell’in rakipsiz monopolü artık ciddi bir rakip tarafından tehdit edilir hale gelmiştir. Bu rekabet gelişimlerin hızına ayak uydurulamayacak bir ivme verir. Özellikle Amerika’nın büyük şehirlerindeki dev sinema ve konser salonlarında hemen her gün bir yenilik yada yeni ürün tanıtılmaktadır. 1933’te ilk kez “stereophonic” terimi Bell mühendisleri tarafından ilk kez geniş kitleler önünde tanıtılır ve 1933’ün ilerleyen günlerinde ilk demo yapılır. Alınan tepkiler çok olumludur ve tabii ki hızla pazarlama faaliyetleri başlar. Stereo aslında çok sayıda şirket ve tasarımcının 1920’lerin sonundan 1930’ların başına kadar üzerine çalıştığı bir konudur. Bell şirketinin mühendisleri tarafından 1930’ların başından beri geliştirilen sistem ile ilgili ilk patent 1933 yılında EMI şirketinden Alan Blumlein tarafından alınmıştır.

Alan Blumlein sisteminin ortaya çıkışı ise 1930’ların başı olsa da, Bell Laboratories mühendisi Harvey Fletcher daha 1930’ların başında Stereo kayıt tekniğinin prensiplerini ortaya atmış ve Leopold Stokowski, Philadelphia Orchestra ile ilk stereo kaydı 1932 yılında gerçekleştirmiştir. Bell bu dönemde her zamanki gibi pazardaki monopol gücünü kullanarak bu yepyeni teknolojiyi yani stereo kayıt ve müzik röproduksiyonunu kendi karlılığını arttırmak için kullanmayı becermiştir.

Sinemaların gelişimi tüm hızıyla sürerken, radyo Amerikan evlerinin popülaritesi artan oyuncusu haline gelir. 1930’ların ortasında 4 ülke çapında ve çok daha fazla bölgesel radyo tüketicilerin hizmetine sunulmuştu ve bu haliyle bile radyolar yazılı basını özellikle de gazetelerin satışlarını düşürür hale gelmeye başlamışlardı.

Hatta 1937 yılında Hinderburg zeplini yanarak düştüğünde CBS kanalı haberin ayrıntılarını canlı yayında duyurarak büyük bir sükse yapmıştır. Amerika’da radyonun çılgınlık haline gelmesi ile irili ufaklı yüzlerce üretici pazarın taleplerini karşılamak üzere farklı modelden radyoları pazara sunar. Bu radyo çılgınlığı bir yandan lamba üretimini arttırırken, hem de yeni ve daha sağlıklı modern lambaların ortaya çıkmasını sağlıyordu. Büyük lamba üreticileri için çalışan mühendisler, bu dönemde birbirinden farklı onlarca rektifier, pre katı, alıcı ve verici lambası geliştirerek, ister istemez ses kalitesinde farklılıklar yaratıyorlardı. Radyo yayıncılığı konusunda yaşanan gelişmeler artık evlerde daha fazla radyo cihazının bulunmasına yol açmıştı. Bu cihazlar aslında ilkel müzik setleri olarak isimlendirilebilirler.

Özellikle sinemaların seslendirilmesi için geliştirilen teknolojiler ucuzladıkça, ki bu ürünün duyurulmasından kısa bir süre sonra oluyordu, evlerde kullanımı da artıyordu. Klasik müzik sistemleri artık 78 devir plak okuyucuları, radyo ve ampliden oluşan ilkel receiver’lar ve çok çeşitli hoparlörlerden oluşmaktaydı.

Radyo alanındaki gelişmelerin yanısıra göreceli olarak dayanıksız Shellac plakların yerine yeni ve o dönemin ileri teknolojisine uygun plakların gelişimi de bir yandan devam etmekteydi. 1930’ların ortasından yaşanan büyük buhran dönemine rağmen gelişim bir şekilde sürdü ve 1940’ların başında artık bilindik anlamda plakların atası ortaya çıkabilirdi. Tabi bu gelişimler olurken bir diğer yenilik Alman BASF/AEG Magnetophone isimli cihazı duyurmasıydı. İlk kez Berlin Radyo Fuarında 1935 yılında duyurulan cihaz günümüzde bilindik ismiyle reel to reel yani daha bilindik bir tabirle makara teyplerin atasıydı.

Tüm bu yaşananlar sırasında SET’ler kendi gelişimlerini sürdürüyorlardı. 1920 ila 1930 arasında teorik gelişimini tamamlayan amplifikatörler, 1930’ların gelişen ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yepyeni lambalar ile donatılır hale gelmişti. İhtiyaç duyulan wataj arttıkça daha güçlü lambalar üretiliyordu. 3 wattlık 2A3’ün piyasaya sunulmasından kısa bir süre sonra 1936’da Western Electric şirketi 300A lambasını tanıttı bundan iki sene sonra ise 1938’de efsanevi 300B lambası ortaya çıkmıştı. Aynı dönemde ortaya çıkan ve yine bugün oldukça sıklıkla kullanılan KT66 ve 6L6 pentodları da bu dönemin alamet-i farikalarındandır. 1934’lerin başında push-pull mimarisinin prensiplerinin açıklanması ve daha fazla güç elde edebilmenin yolunun açılması yeniliklerin artmasına sebep oluyordu. Zaten bu dönemlerde irili ufaklı onlarca fabrikanın kurulması da bu gelişimin en önemli getirisidir. Bunlardan bazıları 1927’de kurulan JBL, 1937’de bölünme sonrası ortaya çıkan Altec, 1940’larda ortaya çıkan Klipsch bu firmalardan bazılarıdır.

1930’ların sonu Amerika için yepyeni bir dönemin başlangıcıdır. Amerikan hükümetinin Sherman anti-tröst yasasını işletmesi ile özellikle American Telephone & Telegraph Company (AT&T) alt şirketleri birbirinden ayrılır. İçlerinde Bell Laboratories, Western Electric’in de bulunduğu 12 şirket birbirinden ayrılır. Kısa bir bilgi olarak Sherman anti-tröst yasası, pazarda gizli anlaşmalar, satın alma vesaire gibi ticari işlemler sayesinde monopol yani tekel oluşturmayı engelleyen bir yasadır. Bu yasanın ortaya çıkışı 1800’li yılların sonuna rastlar ve yasanın gelişmiş bir şekli halihazırda Amerika’da kullanılmaktadır. Bu yasanın işletilmesinin asıl sebebi, Bell şirketinin bağlı olduğu American Telephone & Telegraph Company (AT&T) grubunun Amerika hatta dünyanın bir çok bölgesinde iletişim hizmetleri noktasında tekel oluşturmasıdır. Bu davalar zinciri sonucunda, şirket herbiri birbirinden bağımsız birimlerden oluşan şirketlere bölünmüştür. Tabii on yıllar sonra bu bölünme bir kez daha yaşanacaktır. Bu bölünmeden sonra ortaya hoparlör alanında Altec ortaya çıkar. Aslında bu bölünme ilk yıllarında bir sürü yeni şirket adının ortaya çıkmasından başka bir işe yaramamıştır. Devasa bütçeye sahip bu küçük şirketler hızla çevrelerindeki daha küçük şirketleri satın alırlar. Örneğin 1936 yılında Western Electric’ten kopartılan Altec firması kısa bir süre sonra pazar lideri olur ve aradan çok geçmeden 5 yıl sonra JBL firmasını satın alır.

Hazır sırası gelmişken 1930’lar dünyasına bakalım. Aslında 1930’lar oldukça buhranlı yıllardı ve özellikle Avrupa açısından yaşanan savaşın izlerinin silinmeye çalışıldığı bir yandan da politik, ekonomik ve siyasal tartışmaların hatta çatışmaların sürdüğü yıllardır. Amerika bu yıkımdan uzak kaldığından Atlantik’in iki yakasında hayat gerçekten farklı yönlere ilerliyordu. Özellikle 1930’ların ikinci yarısı buhran yılları olarak bilinir. Bu buhrandan Amerika’da ekonomik olarak nasibini almış olsa da, asıl zorluklar kıta Avrupasında yaşanmaktaydı. Ortada sorun yokmuş gibi bir anda patlayan İspanya İç Savaşı, Avrupa’nın hatta tüm dünyanın gözlerini bir anda eski kıtaya çevrilmesine sebep olmuştu. 1936 yılından 1939’a kadar süren savaş boyunca, dünyanın büyük güçleri yeni savaş makinelerini İspanya’da deneme fırsatı bulmuşlardı. İtalya’da ve özellikle Almanya’da iktidara geçen faşist liderler, eski kıtanın yeniden hareketleneceğinin sinyallerini vermekteydiler. İtalyan ordusu özellikle Afrika’da pek başarılı olmayan harekatlara imza atarken, Almanlar Anschluss dedikleri ve tüm Almanca konuşan halkların aynı bayrak altında toplanması siyaseti ile kansız bir şekilde Avusturya ve o dönemki Çekoslovakya’nın bir kısmını kendi topraklarına katmışlardı bile. 1939 yılında ise Alman savaş makinesinin yıldırım savaşı taktikleri ile Polonya’ya girmesi ile bir anda dünya yepyeni bir savaşın içerisinde bulur kendisini. Tarih kitaplarında yazdığı ismiyle 2. Dünya Savaşı. Aslına bakarsanız bu konuda ben kendi adıma ve dergideki bir çok editör yüzlerce sayfa yazmak konusunda istekli olsak da, asıl konumuzun hifi olduğunu unutmadan kısa kesmekte fayda olacak sanırım. 1939’da başlayan savaş Avrupa’yı kasıp kavururken, Amerika tıpkı ilk savaşta olduğu gibi sadece askeri ve maddi yardımlar ile Avrupa’daki müttefiklerini destekliyordu. Savaşın kendisinden uzak olduğunu düşünen Amerika’da sosyal hayatın gelişimi sürüyordu ta ki 1941 yılına kadar. 1941 yılında Pearl Harbor baskınıyla savaşa giren Amerika bu uzak savaşın haberlerini radyolardan ve sinemalardan alıyordu. Savaş endüstriyi de etkilemiş, hemen her konuda üretim yapan şirketler üretimlerine hız vermişti. Savaşın bittiği 1945 yılında bu defa sadece Avrupa değil tüm dünyanın ekonomisi çökmüş iken zarar görmemiş aksine daha da gelişmiş bir ekonomi dikkat çekiyordu, tıpkı ilk savaşın sonunda olduğu gibi Amerikan ekonomisi…

1940’lar ve 50’ler odyo sektörü için yine yükselen yıllardı. Bu defa Amerikan şirketlerinin yanı sıra toparlanan Avrupa özellikle de İngiliz şirketleri tüm dünyanın beğenisini kazanan ürünleri pazara sunma fırsatı yakaladılar. 1940’ların sonunda büyük plak şirketlerinin pazara sürdüğü yeni vinyl plaklar büyük bir devir açarken, beraberinde yepyeni pikap markalarını, kristal teknolojilerini de getirirler. Radyo çağının sonu yavaş yavaş gelse de, bu defa film endüstrisinin gelişimi bir dizi teknolojiyi tetikler. Bunun yanısıra savaştan çıkan Amerikan endüstrisi yine tıpkı 1. Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi devasa bir tüketim çılgınlığının fitilini ateşler. Hoparlör alanında özellikle Acoustic Research’in akustik süspansiyon sistemini geliştirmesi ve Edgar Villchur tarafından geliştirilen AR1 hoparlörlerin başarısı dikkat çekicidir. Bu modelin arkasından gelen AR2 ve AR3 modelleri bu başarının devamını sağlarken, hoparlörler konusunda gerçek bir talep patlaması olur. Eski horn ve moving coil hoparlörlerin aksine ses kalitesi konusunda gerçek bir devrim yaşanmıştır. Tek sorun daha fazla güce ihtiyaç duyulmasıdır. Zaten 1930’ların sonunda ortaya çıkan ilk pentod lambalar bu gücü sağlayabilecek yapıya sahiptiler. Fakat 1950’lerin gelmesi ile birbiri ardına piyasaya sürülen EL34, EL84, KT88 ve 6550 gibi lambalar olayı çok daha ileri boyutlara taşıdılar. Bunun yanında 1930’larda ortaya çıkan Push Pull mimari 1947’de D T N Williamson tarafından mükemmelleştirilince, daha fazla güç elde etmenin kapıları da açılmış oldu. Williamson, İngiliz Wireless World dergisi tarafından yayınlanan makalesinde o döneme kadar görülmüş en mükemmel push pull ampli tasarımına imza atmakla kalmıyor, yepyeni bir dönemin başlangıç noktasını da oluşturuyordu. Aslen KT66 için tasarlanan mimari daha sonra farklı lambalara da uyarlanarak tam bir çılgınlık halini alır. Özellikle anglo-sakson dünyada birbiri ardına yayınlanan dergiler ile ses sistemleri dünyasının asla olmadığı kadar gelişmesini sağlar. Bu süreç içerisinde bugünün bir çok büyük firması yavaş yavaş evde üretimden ciddi markalaşmaya doğru yol alır.

Bugün bile çoğumuzun bildiği, Fisher, Hafler, Sherwood, McIntosh, Marantz gibi markaların temelleri bu yıllarda atılmıştır. Yine bu dönemin en önemli buluşlarından bir tanesi elektro statik hoparlördür ve Peter Walker’ın Quad markasının çıkışı bu döneme rastlar. Sizlere kısaca anlatmaya çalıştığım dönem düşük güçlü Triode lambaların ve Single Ended amplifikatörlerin Avrupa ve Amerikan pazarlarındaki hükümranlık dönemlerinin sonunun geldiği dönemlerdir. Ama SET’ler dünyanın başka bir ucunda, bu kez Japonya’da tekrar hükümranlıklarını ilan edecekleri döneme kadar yaşamaya ve gelişmeye devam ettiler. Bir sonraki yazımızda SET’lerin Japonlar tarafından yeniden doğuşunun hikayesini anlatacağız.

1930. Albert L. Thuras Bass reflex hoparlör tasarımının patentini alır.
1931. Bell Labs tarafından önce ilk 2 yollu hemen ardından ilk 3 yollu hoparlörler duyurulur.
1932. Bugünde çok sevilen 2A3 Triode’un ortaya çıkışı
1932. İlk deneme amaçlı stereo Plak kaydediliyor.
1933 Stereo prensipleri ortaya çıkıyor.
1934 W.T Cocking Push Pull tasarım ile ilgili prensipleri açıklıyor.
1934 İlk etkin jukebox’ların ortaya çıkışı. Rock-O-La tarihin en önemli karını açıklıyor.
1935 Magnetophon ortaya çıkıyor
1936 AT&T şirketinin parçalanması
1936. Western Electric’ten kopartılan Altec kuruldu
1938 Western Electric 300B lambasını tanıttı
1940. Klipsch köşe hornlar ortaya çıkıyor.
1941 Altec, JBL firmasını satın alarak Altec Lansing ismini aldı.
1947 D T N Williamson Push Pull mimariyi mükemmelleştiriyor.
1948 Columbia 33 devirlik LP’yi duyuruyor.
1949 RCA Victor 45 devir plakları duyuruyor.
1951 EL34 lamba ortaya çıkıyor bunu EL84 izliyor.
1954 Acoustic Research Akustik süspansiyon sistemini duyurur ve satış rekorları kırar.
1957 Quad ve ilk elektrostatik hoparlör

——————————————————————————————————–

Single Ended Triode’ların Tarihçesine Kişisel Bir Bakış Indeksi
Bölüm I: Single Ended Triode’ların Ortaya Çıkışı     Bölüm II: 1930’lar, 2. Dünya Savaşı ve sonrası   Bölüm III: Japon Single Ended hareketi    Bölüm IV: Avrupa Single Ended hareketi Öncesi 1920-1960    Bölüm V: Avrupa Single Ended hareketi Öncesi: İngiltere   Bölüm  VI: Avrupa Single Ended hareketi Öncesi: İtalya   Bölüm  VII: Avrupa Single Ended hareketi Öncesi: İtalya-2 Bölüm  VIII Avrupa Single Ended hareketi Öncesi: Almanya   Bölüm IX: Avrupa Single Ended hareketi Öncesi: Almanya-2

Tags: