Birinci Bölüme Ulaşmak İçin Tıklayınız
Açıkçası kablo ülkemize daha yeni geldiğinden tam anlamı ile pişip pişmediği konusunda bir fikir sahibi olmadığımdan kabloyu gece boyunca sizler için incelediğim Blue Horizon ProBurn cihazına bağladım. Kablo tüm gece boyunca pişecek ve ertesi gün daha kritik bir dinleme için hazır olacaktı.
Bir gün sonra kabloları sistemime tekrar taktım. Plak dinlemeyi planladığımdan kabloyu pre-amplim ile amplifikatörüm arasına taktım. İlk plağı dinlemeye başladığımda gece boyu kablonun çalışmasının olumlu etkilerini hissettim. Pişme sürecinin üzerine birde plak dinlemeye başlayınca daha fazla detay ortaya çıktı. Kabloda en çok hoşuma giden şey belli bir frekans aralığının öne çıkmasından ziyade genel olarak sunum detaylanması idi. Gayet dengeli bir ses ortaya çıktı. Bu benim çok önem verdiğim bir konu. Belli bir frekans aralığının ön plana çıkması bir yerlerde diğer frekans aralıklarındaki seslerin uzaklaşmasına, hatta kaybolmasına sebep oluyor. Bir ufak not olarak kablonun bas performansının son derece derli toplu olduğunu düşünüyorum. Basları uzatma gibi bir dokunuş kesinlikle görülmüyor. Son derece keyifli tane tane bir sunum var.
Çok sevdiğim bir albüm olan Miles Davis’in Bitches Brew albümü (Sony Records 65774 inceleme) Duke Ellington, Count Basie First Time: The Count Meets the Duke (Colombia CS 8515 Speakers Corner 180Gr inceleme) yine bir sonraki sayımızda sizlerle ayrıntılı şekilde paylaşacağım tam anlamı ile bir yıldızlar geçidi olan Jazz At The Philharmonic (JATP) sistemi ısıtmak için dinlediğim ilk plaklardı. Hemen bir parantez açayım JATP plak seti yakın zamanda ülkemize ithal edildi. Speakers Corner’dan yayınlanan plak tahmin ederim sınırlı sayıda üretildi. Hazır ülkemizde bulunuyor iken mutlaka göz atmanızı tavsiye ederim. Son zamanlarda bu kadar neşeli bir konser albümü dinlediğimi gerçekten hatırlamıyorum. The Count Meets the Duke plağındaki Wild Man şarkısında özellikle davulların ön plana çıktığı bölümlerde oldukça keyif aldığı söylemeliyim. Her şey yerli yerinde. Kick’ler ise sert ancak uğuldamıyor. Tam sevdiğim gibi.
Bir sonraki adımda test amaçlı kullandığım plaklarımı pikabıma yerleştirdim. Aslında test plağı olarak hayatta tahmin edemeyeceğim bir plak ile yola koyuldum. Kevin Gray ve Steve Hoffman’ın AcousTech için hazırladıkları Yes’in Fragile albümü. Her zaman severek dinlediğim bir albümün bu süper baskısı rock (özellikle prog. rock) severler için kaçırılmaması gereken bir plak. Daha ilk şarkı olan Roundabout sizi dünyadan soyutluyor açıkçası. Gitarlar bir alem, klavyeler ise bambaşka. Hele ki davullar, Bill Bruford adı bile yeterli. Keşke aynı ekip topluluğun Close to the Edge albümüne de şöyle bir baskı yapsalar. Bu albümün hemen ardından aynı ekibin elinden çıkan Thorens 125. Yıl plağının (inceleme)caz bölümlerini dinlemeye başladım. Sounds Unheard Of (Poinciana) – Shelly Manne, The Alternate Blues – Clark Terry, Freddie Hubbard, Dizzy Gillespie, September Song – Chet Baker, My Foolish Heart ve Bill Evans, Round Midnight. Kayıt harika müzik harika. Bundan güzel test plağımı olur diyor insan. Sonuncu test plağım ise yakın zamanda Mavi Hifi tarafından plakseverler ile buluşturulmaya başlayan Stockfish plak firmasının Vinyl Collection albümü oldu. Bu albümü Sn. Bülent Şaman kendi bloğunda okuyucularımız ile paylaşmıştı. (Yazıyı okumak için tıklayınız)
Albümler birbiri ardına bitip giderken artık notlarımı daha kesin bir şekilde yazmak için yeterli ayrıntılı dinlemeyi yapmıştım. Öncelikle Cardas Clear Light Interconnect’in en büyük artısı geniş bir sahne oluşturması. Özellikle kablo piştikçe yanlara doğru genişlemeyi çok rahatlıkla hissettim. Kablonun ikinci olumlu yanı son derece dengeli bir yapısının olması. Ayrıntı ve detay seviyesi son derece yüksek. Bir kablodan zaten beklentimizde genelde bu değil midir? Benim düşünceme göre kablolar çoğu zaman sistemlerin performanslarını tek başlarına yukarıya doğru taşımazlar. Sistemimize iyi uyum sağladıklarında kaynaklar ve yükselticiler arasındaki veri akışının daha temiz daha akıcı olmasını sağlarlar. Hiçbir kablo kaynak cihazın okumadığı bir veriyi yaratmaz. Tam tersine ortadan kaybolmasına sebep olabilir. Benim görüşüme göre Cardas Clear Light Interconnect bu veri akışının olumlu olmasını sağlamayı başarabilen ara bağlantı kablolarından. Bu arada önemli bir noktayı da atlamayayım. Notlarımda son derece pürüzsüz bir arka plan oluştuğunu söylemeliyim. Bu aslında Cardas’ın tüm kablolarında kaşımıza çıkan bir durum. Bu kabloda bu geleneği kesinlikle bozmuyor hatta bana kalırsa üst-uç sınıf Cardas’ların arka plan sessizliğini kablo dünyasının geneline baktığımızda çok makul bir seviyede sistemlerimize taşıyor.
Kabloları test ederken misafirim olan birkaç dostumun sorduğu bir soru oldu. Yeni kablolar Cardas’ın hangi serisine benziyor. İşte bu benim cevabını vermekte zorlandığım bir soru. Yeni kabloların ortaya koyduğu performansa bakılırsa klasik Cardas anlayışına sahip ancak yepyeni bir olay ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Cardas ürünlerini kullanan bir çok meraklının ortak söylemi olan tüm kabloların uygun serilerden Cardas markasından seçildiği zaman ortaya çıkan sinerjinin, Clear Light İnterconnect ile aynı serinin hoparlör kabloları ile kullanıldığında nasıl olacağı ise çok merak ettiğim bir konu. Bakalım yakın gelecekte bu durumu da kendi kulağımla duyma fırsatım olacak mı?
Bu kabloyu kim için uygun. Bence Cardas kablolarla haşır neşir olan herkes bence bu kabloların performansına bir kulak kabartmalı. Abartıdan uzak, dengeli bir ara bağlantı kablosu arayışında olan ve orta-üst sınıf sistemleri olan okuyucularımızda bence bu yeni serinin ilk modellerini mercek altına alabilirler. Evet 500 dolara yaklaşan fiyatları ile bir çok meraklı için tatlı bir rüya olan bu yepyeni kablo, Cardas kablo kullanıcıları için yeni bir döneme açılan kapı olabilir. Eminim ki sizlerde ilk dinleyişinizde bu tespitime katılacaksınız.
Bir yorum ekleyin