Blue Horizon Proburn Bölüm I

Bu sayımızda sizlere yepyeni bir ürünün ilk testini sunmak istiyorum. Blue Horizon şirketi tarafından üretilmiş Proburn. Blue Horizon yepyeni bir İngiliz firması. 2008 yılında Winchester kentinde Keith Martin tarafından kurulan firma ilk ürünlerini aynı yılın sonlarında duyurdu. England. Keith Martin aslında meraklıların tanıdıkları bir isim. IsoTek firmasını kuran Martin daha sonra bu firmadan ayrıldı. Bu ayrılışın sebebi şimdilik bir sır. Bu dönemde IsoTek oldukça popüler hale gelmişti. Daha sonra başarılı satışlarına rağmen iflas eden IsoTek başka bir “patron”la yeniden hifi piyasasına döndü ve yeni ürünlerini duyurdu. Keith Martin’in çalıştığı tek firma IsoTek değil, Kenwood gibi çeşitli elektronik devlerinde ve Lufthansa gibi farklı sektörlerde de çalışmış. Onun için son durak yeni Blue Horizon firması.

Ülkemizde temsil edilmeyen firmanın aslında çok ürünü yok. Ancak kısa bir zaman sonra elektrik kablolarının çıkacağını biliyorum. Keith Martin ilk tasarımında bir kablo yakıcısı tasarlamış. Ürünün adı “Proburn” ve 18. sayımızda bu ürünü mercek altına almak istiyorum.

Hifi dünyasında sıklıkla tartışma konusu olan kabloların yanması konusuna ilginç bir bakış açısıyla yaklaşan Keith Martin üst sınıf bir çok kablonun tam potansiyellerini sergileyebilmeleri için aylarca kullanılmaları gerektiğini söylüyor. Ancak müzik sinyallerini kullanarak kablo pişirmenin hem ara bağlantı kablolarında hemde hoparlör kablolarında asla tam ve nihai performansı sağlamayacağını iddia ediyor. Bildiğiniz gibi aynı söylem bazı firmalar ve çok sayıda odyofil tarafından da sıklıkla seslendirilmekte.

Keith Martin’e göre aslında problem çok basit bir denkleme sahip. Kablo yakmak için kullanılan müziğin yüksek frekans sinyallerin gücü oldukça kısıtlı. Yaptığı araştırmalara göre bir kaynak 20hHz civarında bir enerji üretebiliyor -yüksek frekans için- ancak enstrümanlar 40hHzlerin üzerine çıkabiliyorlar. Bu arada kayıtlarda kullanılan bir çok mikrofonda 20hHz civarında kesim noktasına sahip. Tüm bunlar yetmezmiş gibi piyasada bulunan tüm “yakma veya pişirme” CD’leri limitli bir etkiye sahip. Bunun sebebi hem CD’lerden hemde CD çalarlardan kaynaklanıyor. Standart bir CD çaların Red Book standardına göre örnekleme oranı 44.1kHz. Nyquist teoremine göre bu değerin alabileceği maksimum değer ise 22.05kH. Yüksek frekans her zaman örnekleme frekansının yarı değerindedir. Bu değer ise gerçekte 20kHz civarlarında olup daha fazlası için kaynak cihazların özel filtrelerle donatılması gerekir. Nasıl bayağı karışık değil mi? Durum bu olunca kablolarımızın, kaydedilmiş müzik, kullandığımız ses sistemleri ile birlikte yanma (veya pişme) süreçleri yetersiz kalıyor. Keith Martin, müzik dinleyerek kabloların performansının arttığını kesinlikle kabul ediyor ancak iddiası bunun teknik açıdan mükemmelden uzak olduğu. Bunun yanında bir diğer sorun zaman. Bir kablonun gerçek performansına ulaşması için gereken zaman bazen günler, haftalar ve hatta aylar olabiliyor. Eğer bunu bir günde yapmak imkanı olsa bunca işkenceye ne gerek olurdu. Sanırım denklem yavaş yavaş yerine oturuyor. Blue Horizon’ın ilk ürünü Proburn’de amaç süreyi bir güne hatta saatlere indirmek. Sanırım bu duruma bir çok odyofilin bir itirazı olmayacaktır.

İsterseniz bu anlatması bile oldukça tehlikeli ve her zaman bolca tartışmaya sebep olan pişme konusunda biraz teoriye girelim. Radyonun keşfedilmesinden hemen sonra çok sayıda kablo üreticisi ortaya çıktı. O dönemde hemen herkes kabloyu oluşturan malzemenin kalitesi ile kablonun enerjiyi taşıma performansının doğru orantılı olduğunu kabul ediyordu. Ancak bu konuda her şey muallaktı ve ölçüm yapılamadığından deneme yanılma yöntemi ile hareket edilmekteydi. Elektrikle ilgili hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da Nickola Tesla’nın çalışmaları bilimsel olarak bazı şeyleri açıklıyordu. Tesla, çok yüksek voltaj ve 2000kHz gibi yüksek frekansların insanın içerisinden değil derisinden geçtiğini keşfetti ve bunu bilimsel olarak açıkladı. Bu duruma da “skin effect” adı verildi. Skin effect’e Türkçe ne isim verilmesi gerektiğini bilmiyorum açıkçası. Bilimsel makalelerde “deri etkisi” olarak bahsedildiğinden bence aynı terimi kullanmalıyım herhalde. Neyse deri etkisi gerçekten de bilimsel bir sorun ve ilk bahsedilişi 1883 yılında Horace Lamb’in notlarında karşımıza çıkıyor. 1885 yılında Oliver Heaviside deri etkisinin ilk pratik açıklamalarını kaleme alıyor ve 1891 yılında Nikola Tesla bilimsel teoriyi ortaya koyuyor. Tüm bu açıklamaların aslında basitçe bir tanımı da mevcut; alternatif akımda deri etkisi yüzünden direnç artar ve kayıplar artar. Tamam buraya kadar her şey gayet güzel fakat bunun kablolarla alakası nedir?

Bir çok kablo üreticisinin diline pelesenk olan deri etkisi tıpkı yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi kablolarda da aynı şekilde karşımıza çıkıyor. Yüksek frekans sinyalleri kablonun yüzeyinden taşınıyor ve kablonun merkezi çevresindeki alanlarda taşınmıyor. Yüksek performanslı kablolarda kullanılan tellerin hepsinin saflığı ve kalitesi bu yüzden önem kazanıyor. Bu sayede deri efektinin etkisi azaltılmaya çalışılıyor. Bunun yanında tellerin sarım yapısı, dış kılıflar gibi faktörlerde maksimum performans için önem kazanıyor. Keith Martin’e göre kullanılan tüm üst sınıf malzeme ve ekipmana rağmen üretim aşamasında iletkenler ve dielektrik kısımlar arasında statik yüklenme ve gerilim oluşuyor. Bunun sonucu olarak satışa sunulan üründe kullanılan tüm üst sınıf malzemeye rağmen deri etkisinin performans düşürücülüğü yüzünden kabloyu satın alan odyofiller verdikleri paranın hakkını alamıyorlar.

Peki Blue Horizon bize ne vadediyor. Keith Martin olayın temeli sadece iletkenlere değil, dielektrik bölümlerinde yanma konusuna dahil edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu arada dielektrik dilimize oturmuş bir tanım ancak bazı kaynaklarda yalıtkan olarak da kullanıldığından konunun daha rahat anlaşılabilmesi için dielektrik terimini yalıtkan yani elektrik geçirmeyen olarak düşünelim. Blue Horizon, Proburn ürününde elektronların kablonun tüm bölümlerinden geçmek için zorlandığını iddia ediyor. Bu sayede deri etkisinin olumsuzlukları da ortadan kalkmış oluyor. Tüm bu iddialarla ilgili olarak firmanın web sitesinde bir video yayınlanmış. Merak edenler buradan ulaşabilirler. Ayrıca bir diğer iddia 24 veya en geç 48 saat içerisinde aylarca süren pişme sürecinden daha iyi şekilde kabloların Proburn tarafından pişirilebildiği Son iddia ise 6-7 haftada bir kablolarınızı 24 saat Proburn’e bağlayarak kablolarınızı her zaman en üst performansları ile kullanabileceğiniz.

İddialar böyle olunca Stereo Mecmuası okuyucuları için hifi dünyasında en nefret ettiğim şey olan kablo testi yapmam gerekiyor. İlk önce test stratejimden bahsedeyim. İlk önce hızlı bir şekilde kendi kullandığım kablolardan iki çift yapmaya karar verdim. Sistemimde kullandığım kablolar ile aynı sarıma sahip, aynı konektörlerin kullanıldığı ve aynı uzunlukta iki çift kablo yaptım. İlk önce bu kabloları pre-amplifikatörüm/amplifikatörüm ve CD çalarım/pre-amplifikatörüm arasına bağlayarak bir hafta boyunca dinleti yaptım. Kablolarda kullanılan malzemeler Cardas’ın gümüş telleri, pamuk kablo kılıfları, dış kılıf için yüzde yüz pamuklu pamuklu ayakkabı bağcıkları (tedarik eden Mehmet Beye teşekkürler) ve Neutrik konektörler. Aslında ana sistemimdeki kablolarda WBT konektörler kullanıyorum ancak yedekte olmadığından bu seferlik Neutrik’leri kullandım. Cardas’ın gümüş kablolarını 2 senedir kullandığımdan yanma sürelerini biliyorum ve inanın gayet uzun.

İkinci Bölüme Ulaşmak İçin Tıklayınız