Edifier R1900TII İncelemesi Bölüm II

Yazının İlk bölümüne ulaşmak için tıklayınız

Denemelerin son gününde Edifier R1900TII hoparlörleri, asıl sistemime entegre ettim. Muhtemelen şimdiye kadar yapılan Edifier testlerinde kullanılan en pahalı ekipman, bu sistem olmuştur. Ancak bu minik hoparlörlerin performansının en üst noktasının ortaya çıkması açısından iyi bir deneyim oldu.

Hoparlörler, ilk gün bilgisayar sistemime bağlı iken çalışırken dinlediğim şarkı listelerini kullandım. İlk bakışta bu denli küçük bir hoparlöre göre başarılı bas performansı dikkatimi çekti. Hoparlörün bas refleks portları arkasında olduğundan duvardan uzaklaştırınca gerçekten başarılı bir performans elde ettiğimi söylemeliyim. Arkasındaki bas ayar seviyesini ortaladım ve neredeyse 2 gün boyunca çalma listemdeki şarkıları dinledim. Haydi itiraf edeyim arada sırada da Company Of Heroes oynadım. Bu 2 gün boyunca ayrıntılı bir test yapmak yerine kulağımı rahatsız edecek bir şeyler duyacak mıyım, bunu gözlemledim. Bu arada normal koşullarda bu sistemde ProAc Tablette Reference Signature hoparlör ve Exposure Model VIII güç amplifikatörü gibi son derece iyi bir donanım kullanıyorum. Evet detay, sahne gibi yönlerden bir sürü eksiklik sayabilirim ama Edifier’ın bu küçük aktif monitörleri kulağımı tırmayan bir performans göstermiyordu açıkçası. Bu önemli bir ayrıntı.

Böyle geçen iki günün ardından dinleme odama Edifier R1900TII ve pikabım ile oluşturduğum sistemi kurdum. Bu noktadan itibaren ciddi bir test sürecine başladım. Dinleti için çok sayıda plak belirledim. Mümkün olduğunca geniş bir müzik yelpazesi ayarladım. Genç okuyucularımızın dinlemekten hoşlanacağı türleri özellikle listeme aldım.

Örneğin Tom Rowlands ve Ed Simons ikilisinin uzun soluklu Chemical Brothers’ın bence çok başarılı 2005 yılı albümü “Push the Button” albümü dinlediğim albümler arasındaydı. “Uluslararası müzik dünyasında “Galvanize” şarkısı ile büyük bir başarı elde eden İngiliz ikilinin albümü son derece iyi kaydedilmiş ve elektronik davulları böylesine bir test için son derece iyi bir seçenek. Hoparlörleri zorlayan yapıdaki albüm ayrıca ilginç sample’ların şarkılarda kullanıldığı, elektronik müzik alanında ortalamanın son derece üzerinde bir albüm. Küçük Edifier’lar standart bas ayarında herhangi bozulma olmadan gayet başarılı bir şekilde albümü çalmayı başardı. Açık konuşmak gerekirse seste biraz bozulma olabileceği beklentisindeydim, ancak hiçbir sorun olmadı. Chemical Brothers’ın arkasından yine türün en iyilerinden Massive Attack’tan efsanevi Kraftwerk’e kadar bir çok plak, pikabımda döndü.

Elektronik müzik dinlemeye en azından ben bir yere kadar dayanabiliyorum. Bu sürecin hemen ardından aklımıza gelen veya o gün dinlemeye karar verdiğimiz plakları bu giriş seviyesi sistemde dinlemeye başladık.

Geçtiğimiz ay içerisinde edindiğim Magma’nın ilk üç albümünün plakları sistemin ilk önemli testini oluşturdu. Magma’nın son derece karmaşık müziğinin altında çok ilginç bir altyapı var. Güçlü bas riff’lerinden bir saniye sonra nereye gideceği belli olmayan davul bölümlerine kadar rock müziğin en karanlık yönlerinden cazın en uçuk noktalarına kadar Magma’nın müziğinde hemen her şeyi bulabiliyorsunuz. Fransız müzisyenlerin 1970’lerde imza attığı bu önemli eserlere mükemmel bir plak baskısı yapılmış. Basılan plaklar şunlar. İlk albüm 1970 tarihli Magma/Kobaia, 1971 tarihli 1001° Centigrades ve 1973 tarihli alamet-i farika Mekanïk Destruktïw Kommandöh.

Bu albümlerin muhtelif yıllarda basılan CD’lerini dinledim ancak kendime referans olarak “Seventh Records”un baskılarını alıyorum. Zaten ilk albüm olan Kobaia’da baskının kalitesi, hemen belli oluyordu. Albüme adını veren şarkı insanı alıp başka evrenlere götürüyordu. Bu aslında çok basmakalıp bir deyimdir ancak söz konusu olan Magma olunca deyim gerçek oluyor… Anlayacağınız plak baskıları müthiş. Meraklısına gerçekten tavsiye ederim.

Bu sürecin hemen ardından geceler boyunca birbirinden farklı plaklar dinledim. Basılalı çok uzun zaman olmayan müthiş bir içeriğe sahip Jimi Hendrix’in Winterland plak setinden, Who’nun efsanevi Tommy’sine kadar bir çok albüm pikabımda döndü. Genel olarak ortaya çıkan sesin giriş seviyesi için gayet tatmin edici olduğunu düşünüyorum. Bas performansı gayet yerli yerinde, mid’lerde hiçbir sorun yok. Bu noktada tizler konusunda tüm hoparlörlerde yapılması gereken bir işlemi yaptım. Yani hoparlörün tiz sürücülerini kulak hizama çıkardım. Bunun için özel bir stand kullanmak yerine hoparlörlerin altına iri kitaplar koydum. Çeşitli yapı marketlerde bulabileceğiniz çözümlerle veya küçük bir DIY çalışmasıyla bir stand çözümü yapabilirler. Bu tarz bir stand veya yükseltmenin yüksek frekanslara çok olumlu etkisi var.

Hemen bir not, klasik tarzda bir hoparlör kullanıyorsanız, ister PC için üretilmiş olsun, ister hi-fi isterse de ev sineması sistemi, hoparlörlerinizden optimum performansı elde edebilmek için hoparlörünüzün konumlandırması için biraz çalışmanız gerekli. İlk olarak tiz sürücülerin mümkün ise oturduğunuz koltuğun konumunu dikkate alarak kulak hizanızda olması olmaz ise olmaz bir gereklilik. Konvansiyonel olmayan bir hoparlör kullanmanız haricinde bu genel bir kuraldır. İkinci olarak hoparlörünüzü her zaman arka ve yan duvarlardan açıkta kullanın. Bu sayede özellikle alçak frekansların sıkışarak uğuldamasının önüne geçecektir. Hoparlörlerinizin konumlarını oynamaktan hiçbir zaman çekinmeyin. Örneğin hoparlörlerinizi tam düz kullanmak yerine toe-in dediğimiz her iki hoparlörü oturduğunuz yerde bir üçgen oluşturacak şekle getirebilirsiniz. Her farklı konumun kendisine özgü avantajları ve dezavantajları olacaktır. Örneğin Edifier R1900TII için benim en çok hoşuma giden konumlama, iki hoparlörün arasını 1 ila 1,5 metre arasında açarak içe doğru biraz açı vermek ve hoparlörlerin tiz sürücülerini kulak seviyeme yükselttiğimde elde edildi.

Klasik müzik denemelerimde mümkün olduğunca karmaşık eserleri dinlemeye çalıştım. Küçük monitörlerin en önemli sıkıntıları büyük orkestra müziğinde karşımıza çıkıyor. Daha küçük formasyonlarda sıkıntılar azalıyor tabii ki. İlk denemesini yaptığım plak Johann Sebastian Bach – Six Brandenburg Concertos plak seti. Alman Speakers Corner tarafından yayınlanan setin kayıtları Tacet tarafından yapılmış ve her iki firmanın ortak çalışması ile plak formatına yayınlanmış. Kayıtlar firmanın lisanslı “Real Surround Sound (Gerçek Çevresel Ses)” teknolojisi ile yapılmış. Bunun yanında Tacet kayıtlarını farklı kılan vakum tüplerle donatılmış özel ekipmanın kullanılmış. Toplam 6 konçertodan oluşan eserin herkes farklı bölümlerini daha çok seviyordur eminim ki. Benim şahsi favorim 6 numaralı konçerto (BWV 1051) bu eserde küçük sistemimiz kayda çok ters düşmeyen bir performansa imza atıyor. Genel performans yeterli.

Yine Speakers Corner tarafından basılan 5’li Mercury Living Presence: Russian Recordings serisine bir bakış atalım. Bu plakla ilgili kapsamlı bir yazıyı Müzik bölümümüzde sizlerle paylaşmıştım. Setin içeriği ve kayıt kalitesi olağanüstü şeklinde nitelendirilebilecek türden. Birinci plakta bulunan Prokofiev’in Piyano Konçerto No.3; ve Rachmaninov’un Piyano Konçerto No.1 eserlerinde piyanoda Byron Janis’e Kyril Kondrashin yönetimindeki Moskova Filarmoni Orkestrası eşlik etmiş. Bildiğiniz gibi bu setin kayıt hikayesi çok ilginç Ancak kaydın tarihi önemini bir kenara bırakırsak asıl ilginç olan şey tüm eserlerin 35mm filmlere kaydedilmiş olması. Sinemada kullanılan bu manyetik bantlar ile yapılan ses kayıtları standartların oldukça üzerindeki çözünürlüğe sahip ve sisteminiz özellikle de pikabınız ne kadar üst düzey ise alacağınız seste o seviyede artıyor. Senelerdir bu plağı kendi sistemimde dinlediğim için, küçük sistemimizdeki performans eksiklerini hemen tespit ettim. Burada en önemli konu şu, beklentimiz nedir?

Bu plak kaydı öylesine bir kayıt ki, sisteminiz ne kadar üst düzey ise o kadar fazlasını alıyorsunuz. Limitli sayıda üretilen bu nadide plak setinin şu anki fiyatı küçük sistemimizdeki pikaptan veya hoparlörden daha yüksek. Genel olarak eserin genel yapısını “hissettirmek” açısından fazla bir sorun yok. Ancak iş detaylara, ayrıntılara geldiğinde sistem bir noktada tıkanıyor. Bu gayet doğal! Bu segmentteki bir ürün zaten böylesine kayıtları üst sınıf seviyesinde çaldığı zaman hi-fi dünyası bir daha eskisi gibi olmayacaktır.

Caz kayıtlarında ise durum yine benzer. Ferit Odman’ın yayınladığı ikinci albüm olan “Autumn In Newyork” ilk test plağımız. Albüm toplam 7 şarkıdan oluşuyor. Albümün tenor saksafoncu Benny Golson’un “Step Lightly” şarkısı ile açılıyor. Şarkıyı caz severler 1960′ların ortasında yayınlanmış “Benny Golson’s New York Scene“ albümünde Benny Golson, Art Farmer, Wynton Kelly ve Paul Chambers gibi dev müzisyenlerin yorumladığı haliyle belki hatırlarlar. Ülkemizde uzun yıllardan sonra yayınlanan ilk caz plağı olan “Autumn In Newyork”un baskısı gayet başarılı. Hem de çok keyifli bir albüm. Giriş seviyesi sistemimiz gayet başarılı bir performans gösteriyor. Bu arada albüme ismini veren şarkıya dikkat! “Autumn in New York” bir Vernon Duke bestesi. Vernon Duke öylesine önemli bir besteci ki, döneminin kalburüstü tüm müzisyenleri şarkılarını çalmış. Şarkı aslında bir Broadway müzikali olan “Thumbs Up!” için bestelenmiş. Charlie Parker’ın mükemmel şekilde yorumladığı şarkının bir çok versiyonu eminim ki müzikseverler tarafından defalarca dinlenmiştir. Ferit Odman yorumu da son derece başarılı…

Birazda büyük caz orkestralarına bakalım. Tarihsel nitelik açısından çok önemli bir plak olan Duke Ellington, Count Basie First Time: The Count Meets the Duke bize bazı ipuçları sunabilir. Colombia plak şirketi 1960 yılının yaz aylarında iki müzisyeni buluşturarak bir kayıt yayınlamaya karar verir. Her iki önemli şef kendi şarkı listelerinden 4′er aranjmanı şarkıyı birlikte çalacaklardır. Tabii kayıtlar sırasında bazı değişikler oldu. Count Basie, 1960′larda caz tarihçilerinin verdiği ismiyle üçüncü orkestrası ile müzik yapıyordu. Bu orkestranın entonasyonu ve birlikte çalma yetisi üst düzeydi. Bazı tarihçiler bu dönem ve sonrasını buluşu az bir dönem nitelendirseler de, özellikle baladların güzelliği ve icrasındaki düzeyin yüksekliği herkesin birleştiği bir noktadır. Duke Ellington orkestrasınında 1960′lı yıllarda bir değişim içerisinde olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak her iki orkestra ve her iki müzisyende hayatlarının her döneminde üst düzey müzik yapmışlar. 1961′de yayınlanmış ve iki dev müzisyen ve caz tarihine adlarını altın harflerle kazımış orkestranın bu ilk buluşması big band seven caz severlerin bayılacakları türden. Giriş seviyesi sistemimiz genel olarak başarılı bir performansa imza atıyor.

Neredeyse 3 gece boyunca süren dinletilerin akabinde genel tablo ortaya çıkıyor bana göre. Edifier R1900TII, imkanları sınırlı bir müzikseverin, giriş seviyesindeki bileşenlerle birlikte kullanabileceği fiyat performans oranı son derece yüksek bir hoparlör. Hoparlörün fiyat etiketi öyle bir yerde bulunuyor ki incelemeyi yaparken çok zaman beklentilerimi çok mu yüksek tutuyorum acaba dedirtti. Bu ufaklıkların son derece başarılı bir bas performansı var, orta seslerde genel performans gayet başarılı, tizleri ise iyi bir konumlama ile iyi duruma getirebiliyorsunuz. Tabii tüm bunlar hoparlörün ve dinleti amacı ile kullandığım sistemin seviyesi göz önüne alınarak yazılmış cümleler. Şimdi ise sıra büyük sınavda.

Artık bu ufaklıkları asıl sistemimde denemenin vakti geliyor. Sistemi J.C.Verdier Triode Spirit 2A3 amplifikatörümden bağımsız hale getirmekle işe başladım. Sistemdeki pre-amplifikatörü de etkinleştirmeden pikaptan, pikap katına, oradan da Edifier R1900TII’ye bağlantı yapacak şekilde hazırlık yaptım. Ara bağlantı için Cardas’ın özel kabloları ve uçları ile donattığım interconnect’leri, iki hoparlör arasındaki bağlantı için ise Goldenote firmasının kablolarını kullandım. Tablo gerçekten oldukça acayip. Binlerce dolarlık ekipman ile test edilen 150 Dolarlık bir hoparlör. Test sırasında dinlediğim tüm plakları bir gece boyunca tekrar çaldım. Özellikle büyük orkestralarda duyduğum detay eksikliği bir nebze azaldı. Daha iyi bas performansı, daha doğal orta sesler ve ilginç bir sahne.

Şimdi son sözler…

Bu hoparlörleri test etmekteki amacım, yazının en başında yazdığım gibi, giriş seviyesinde, dar bütçesi olan meraklılara tavsiye edebileceğim bir aktif monitör arayışımdı. Aradığımı buldum kesinlikle. Bana göre giriş seviyesinde bir pikap ve onunla beraber kullanacağınız bir Edifier R1900TII, bir çok meraklının peşinde koştuğu 700-800TL ve hatta daha üzerinde fiyat etiketine sahip Dual HS serilerine çok çok iyi bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Sıfır alacağınız bir pikap ve fiyatına göre son derece başarılı bu küçük aktif monitörler ile ne zaman bozulacağı bilinmeyen, her türden kötü mekanik sürprizlere açık bir pikap sistemi yerine gönül rahatlığıyla kullanabileceğiniz arkasında ciddi firmaların desteği bulunan son derece şık ve küçük bir müzik sistemine sahip olabilirsiniz. Bunun yanında dijital müzik çalarlarınızla veya tabletlerinizle kullanabileceğiniz ve alt fiyat segmentlerindeki dock sistemlerine göre çok daha keyifli müzik dinleyebileceğinizi düşünüyorum. Hatta çalışma odanızda veya ofisinizde olmasını isteyebileceğiniz türden minik ve keyifli bir müzik seti bile kurabilirsiniz. Sanırım siz bu yazıyı okurken ben kendi ofisime bir adet sipariş vermiş olacağım

Uygun fiyatlı, aktif bir hoparlör sistemi arayanlara duyurulur. Ürünle ilgili fiyat ve ek bilgiler için Digital Trend web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Hakan Cezayirli

Yazının İlk bölümüne ulaşmak için tıklayınız