İlk Sayfaya Ulaşmak İçin Tıklayınız
Dave Brubeck’in Time Out albümünden, Plaki Sohbetlerin de sinyal müziği olan Take Five’da ilk anda bas sürücülerin verdiği keyifli etki ve sahne anlamında derinlik hissiyle birleşen davul sunumu takdire şayan. Ardından katılan saksafonun organik tınısı ve detayı özellikle dikkat çekiyor. Zillerde detay, gerçekliğe çok yaklaşan bir harmonik zenginlikle kendini belli ediyor. Zillere farklı güçte vuruşların kolayca ayırt edilebilmesi, parlama, asılı kalma ve sönüş çevrimiyle birleşince göze sokulmayan, ama yine yavaş yavaş içinize işleyen bir tiz detayı zenginliğini muştuluyor. Başlangıçta üzerinde bunca çalışılmış bir hoparlörde tiz sürücünün Mi serisinden modifiye edilerek kullanılması bana garip görünmüştü. Anlaşılan o ki, tiz sürücüsü diğer sürücülerle gerekli ve yeterli ölçüde kaynaşıyor. Mevcut dinletide tiz tepkisinin 1,5 db azaltılmış olduğunu düşünerek, Epos hoparlörlerde genel olarak görülen, tizin görece parlaklığı yaklaşımının sürdüğü sonucunu da çıkarabiliriz. Çünkü bana göre parlaklık bu şekilde tam kararında.
1955-1984 yılları arasında Notre Dame Kilisesi’nin orgculuğunu sürdüren Pierre Cochereau’nun Toccata ve Füg’lere ayrılmış, sahaftan tesadüfen elime geçen tertemiz plağında, ambiyans etkisi kendini çok belli ediyor. Notre Dame’ın, yazılana göre 8.000 boruya sahip büyük orgundan gürül gürül akan seslerde üst üste basılan notalarda en ufak bir karışma yok. Başlangıç ve bitişler tertemiz. Uzama, bulanma, karışma söz konusu değil. Gürül gürül akarken, aniden kesilen notaların kilisede dolaşan yankısını izlemek oldukça keyifli. Hele en derin notalar da müziğe katıldığında, keyif katlanıyor. Yeri gelmişken, bas tepkisinin, derin fakat yalın olduğunu, nicelik yerine niteliği öne aldığını belirtmekte fayda var.
Stevie Ray Vaughan’ın, Couldn’t Stand The Weather plağı orijinal basımında, yine birçoğumuzun dinletilerde (muhtemelen yeni odyofil baskılarından) çokça dinlediği Tin Pan Alley parçasında, üstün müzikal detay bir kez daha açığa çıkıyor. SRV’nin gitarını hikâye anlatımına katması, belirgin ve rahatsız etmeyen bir şekilde açığa çıkıyor.
Bir kadının bağrışı, bir silahın ateş alması… Gitar tınısı ve detayı, SRV’yi çalarken gözünüzde canlandırıyor, öyle ki, ufak tefek oyunları izlemeniz mümkün. Bas notalarını takip etmek de çok kolay. Yine bulanmayan, müzikle ve hikâyeyle birlikte hareket eden bir bas gitar eşliği söz konusu.
Daha sonra Destiny CD’ye geçiyor ve ilkin İtalyan Caz Üçlüsü Alboran Trio’nun ACT’den çıkan Near Gale albümüyle başlıyorum. Geçtiğimiz senelerde festival kapsamında Ankara’ya gelen üçlünün konserinde ancak 15-20 kişi olduğunu, bunun da bir kısmının elçilikten bir kısmının da basından olduğunu ilk ağızdan dinlemiştim. Albüm dönmeye başlar başlamaz, billur gibi bir piyano sesi odayı dolduruyor. Kontrbas, neredeyse göze görünecek kararda bir ağırlık ve dokuyla, ziller ise yine vuruş yeri, vuruş gücündeki farklılıkları da yansıtan, dolayısıyla performansı gözünüzün önüne getirmenizi kolaylaştıran bir sunumla keyif veriyor.
Bu yılın başında kaybettiğimiz, kişisel ‘tüm zamanların en iyileri’ listemden hiç inmeyen Lhasa’nın, The Living Road albümü dönmeye başlar başlamaz, abartısız, kontrollü fakat derin ve etkili bas dikkatimi çekiyor. Şu ana kadar dinlediğim her albümde olduğu gibi, yine bir orta bant sihri mevcut. Öyle ki, orta bant çözünürlüğü yıllardır pek çok kez dinlemiş bulunduğum Lhasa’yı “ilk defa böyle dinliyorum” dedirtecek bir boyutta. Hem bas derinliği hem de sahne derinliği konusunda ise, sanırım kısaca “kayıtta varsa duyacaksınız…” demek yeterli.
Lhasa’nın ardından dinlediğim, yine pek çok demoda kullanılan Reference Recordings kaydı Copland- Fanfare for the Common Man’da vurmalıların ulaştığı derinlik ve etki, gittikçe uzaklaşan gong sesiyle beliren sahne derinliği, bakır üflemelilerde yine açığa çıkan orta bant sihri ve coşkuyla dinginliğin aynı rahatlıkla ele alınmasını sağlayan dinamik aralık nitelikleri, önceki izlenimlerimi doğruluyor ve özetliyor.
Encore 50, firmanın artık iyiden iyiye high-end’e el attığını ilan eden bir ürün. Aslında bu eğilim, Epos’un kardeş firması Creek’de Destiny serisinin üretimi ve ardından diğer serilerin de adım adım yenilenmesiyle ilk işaretlerini vermişti. Firma düzenli olarak yenilikler yapıyor ve ürünler, hem performans hem fiyat aralığı bakımından gittikçe yukarılara kayıyor. Kuşkusuz, ideal olarak daha geniş mekânda, farklı kaynak/yükselteç bileşimleriyle ve uzun süreler dinlemek bu arada aynı fiyat bandında rakipleri de göz önüne almak gerekir. Reel koşullar çerçevesinde Encore 50’ye ilişkin izlenimim bir ustayı iş başında izlediğim yönünde. Epos’un Encore’u tasarlarken kullandığı birikimi, ustalığı ağırbaşlı bir şekilde yansıtıyor. Bu anlamda Encore 50’nin;
-Özellikle orta bantta sunduğu organik tını, çözünürlük ve acımasız olmayan gerçeklik nitelikleri,
-Havadarlık ve çalgı ayrışımı, üstün görselliğe sahip derin ve yüksek sahnesi,
-Dingin veya coşkun her anın eşit rahatlıkla sunulması, geniş dinamik aralık,
-Orta seslerdeki performansın çok gerisinde kalmayan, cüssenin ima ettiğinin aksine oldukça kontrollü, derin ve biçimli bas ve
-Çözünürlük ve tını bakımından orta bandın gerisinde kalmayan ve iyi kaynaşan tizler
beni çoğu zaman çalan müzikle baş başa bırakıverdi. Dinletide mevcut cihazlar, fiyatlarına göre heyecanlandırıcı sonuçlar verdi. Öyle ki, Encore 50’nin kendi sınıfında yükselteç-kaynak bileşimleriyle neler yapabileceğini çok merak ediyor insan. Encore bildiğim kadarıyla Fransızca kökenli ve İngilizce’de isim olarak bis parçası, fiil olarak bis parçası istemek anlamlarına geliyor. Peki, istesek Epos, Encore 30 ile bis yapar mıydı?
Umut Demirtaş
EPOS ENCORE 50
Teknik Özellikleri:
Frekans Cevabı: 28 Hz – 30 kHz (-6dB)
Empedans: 4 Ohm
Hassasiyet: 89dB@2.83V/1m
Sürücüler: 158mm kevlar/karbon
lif/kağıt orta sürücü,
2x 220mm kevlar/karbon
lif/kağıt bas sürücü,
25mm metal kubbe, ferrit tiz sürücü
Boyutlar: 265 x 385 x 1230 mm (GxDxY)
Ağırlık: 45kg/adet,
Kaplama: (Sadece) Kiraz ahşap kaplama.
Türkiye temsilcisi: Sigma Elektronik
Fiyat: 3.800 Pound+KDV
Ayrıntılar: www.sigmases.com
Bir yorum ekleyin