Müziği sadece duymak değil, hissetmek istiyorsanız doğru yere bakıyorsunuz. Dinlediğiniz tür ve zaman ne olursa olsun müzikle aranıza hiçbir engel koymadan dinleme keyfinizi artıran, sevdiğiniz şarkılara eşlik edebileceğiniz High End bir hoparlör arıyorsanız Special 40, fiyat performans oranıyla gerçek bir kelepir.
Kendinize ne kadar zamandır müzik dinlemediğinizi sordunuz mu hiç. Evet, size söylüyorum; cihazlara, hoparlörlere binlerce dolar harcayan, onlarca sistem değiştirip mutsuz olan, arayışlarının sonucunda çevresi tarafından “maymun iştahlı” ya da “tatminsiz” damgası yiyenleri kast ediyorum. Müzik derken, iki-üç kişinin çaldığı bir caz albümünden ya da kaydı süper olan bir klasik müzik CD’sinden bahsetmiyorum. Hani o büyürken sizi etkisi altına alan, belki ilk kez dans ettiğiniz George Micheal-Careless Whisper, A-Ha-Take On Me, Duran Duran-The Wild Boys, Tears For Fears-Shout, The Alan Parsons Project-Eye in the Sky, Def Leppard-Hysteria, Peter Gabriel-Sledgehammer, Genesis-Land Of Confusion gibi parçalardan bahsediyorum. Sizde anısı, dinlediğinizde sizi o yıllara götürme gücü olan, İstanbul’un ruhsuz koşuşturmacası arasında durup bir nefes almanızı, duygulanmanızı, eski güzel günlere dönmenizi sağlayacak şarkılardan bahsediyorum. Hanginiz bu veya benzeri şarkıları o binlerce dolar verdiğiniz Hi-Fi ya da High End sisteminizde dinleyebiliyor. Hatta size bu sistemlerde müzik dinlemek için sevdiğiniz müzik türünü değiştirmeniz gerektiğini söyleyenler bile olmuştur değil mi? Peki, bu sistemler hele de binlerce dolar verdikten sonra belli bir zevkin, belli bir müziğin tekelinde mi olmalı? Hiç zannetmiyorum; iyi bir hoparlör her türlü müziği iyi çalabilmeli, ne istiyorsanız onu dinleyebilmelisiniz. Fakat hangimiz böyle bir özgürlüğe sahibiz ki?
Peki, niye böyle bir giriş mi yaptım çünkü bu kez karşımızda çok farklı bir hoparlör duruyor.
Genişletilmiş Frekans Aralıkları
Dinleme testine geçmeden önce Dynaudio’nun 40. yılı anısına yaptığı Special Forty’nin özelliklerinden biraz bahsedeyim. Forty’nin yeni tweeter ve woofer’ları, sürücüler arasındaki entegrasyonu artırmak için genişletilmiş frekans aralıkları sunuyor. Esotar Forty tweeter, teknoloji olarak Dynaudio’nun meşhur Esotar2’sine dayanıyor ve yeni tasarımı sayesinde olumsuz etkileri olmaksızın 1000Hz civarında üst orta seviyede etkili bir şekilde çalıyor. Esotar Forty tweeter, hassas kaplamalı yumuşak kubbe diyaframı, yeni, son derece güçlü neodyum mıknatısı, optimize edilmiş hava akışının yanı sıra yeni bir mıknatıs sistemi ve keçeden yapılan yansıma emici bir halkayla donatılmış. Forty için geliştirilen tweeter bu sayede önemli ölçüde daha düşük bir rezonans frekansı ve daha da minimize edilmiş bir bozulma sunuyor.
Dynaudio’nun Bugüne Kadar Yaptığı En İyi Woofer
Hoparlörün bir başka iddialı olduğu yanı ise patentli magnezyum silikat polimer (MSP) diyafram malzemesi ve geometrik olarak optimize edilmiş tek parçalı kalıplı koni tasarımı sayesinde Dynaudio’nun şu andaki en iyi 17 cm’lik mid bas sürücüsüne sahip olması. Öyle ki geliştirilmesi esnasında Confidence C1 ve Evidence serisinde kullanılan sürücüden ilham alan woofer, 4000 Hz’e kadar olan frekansları kolayca işleyebiliyor. Orta frekansların doğrudan ses bobine bağlanarak çoğaltıldığı hoparlörde bunun için koni merkezi kullanılıyor. Yüksek dereceli neodyum mıknatısın yer aldığı mid bas sürücüde, bozulmayı en aza indirgemek ve güç kullanımını en üst düzeye çıkarmak için yeni bir fiberglas ses bobini ve Nomex örümcek süspansiyon sistemi mevcut.
İşin Türkçesi mid bas sürücü yukarı doğru yani tiz frekansların bandına doğru çalarken, tiz sürücüler ise daha aşağı doğru inip daha orta üst frekansları kucaklıyor. Bakalım kağıt üzerindeki bu bilgiler sese nasıl yansıyor; gelin, isterseniz hep birlikte dinleme testine geçelim. 450 saatlik hiç de zorlu olmayan pişme süresin ardından hoparlör neler başarabiliyor hep birlikte görelim.
Akıcı ve Detaylı
Keb’Mo’nun “Suitcase” albümünü oldum olası sevmişimdir. Albümü koyduğumda ilk hissettiğim şey sanatçının sesindeki detaylar oluyor. Albümü dinlerken Keb’Mo’nun sesindeki en ince nüansları dahi fark edebiliyorsunuz. Daha önceden neredeyse aynı tonda gelen vokallerin yerini daha akıcı, daha detaylı, daha müzikal bir sunum alıyor. Albümle aynı adı taşıyan şarkıda, şarkıcının belli belirsiz olan nefes alıp verişi net bir biçimde duyuluyor. Gitar, mızıka, harp ve mandolin, vokalle öyle bir uyum içerisindeki hepsi tane tane ama müthiş bir bütünlük ve akıcılık içerisinde size ulaşıyor. Şarkıdaki her katmanı ayrı ayrı duyabiliyorsunuz. Neredeyse canlı bir konser dinlediğinizi söyleyebilirim. Konser salonunda oturduğunuz yeri tarif etmek gerekirse ortanın birkaç sıra önündesiniz. Albümün kapanış şarkısı “Life is Beatifull”da gerçekten içinizi güzel duygular kaplarsa şaşırmayın. Zira John Porter’ın mandolin solosu tüm doğallıyla sizi etkisi altına alıyor. Hoparlör kayıtta var olan tüm detayları müzikal bir biçimde size aktarmayı başarıyor. Kendinizi adeta bir sayfiye yerinde güneşin altında içkinizi yudumlarken hayal edebilirsiniz.
Bir yorum ekleyin