Marten Design Ziyareti Bölüm II

Marten Design Ziyareti Bölüm I

Alman Accuton firmasından birkaç sürücü satın alarak tasarımlarında kullanmaya başlamış. Bu sürücüler ile yaptığı tasarımlarda oldukça iyi sonuçlar elde etmiş ve koyu bir jazz fanatiği olması sebebiyle tasarladığı ilk hoparlöre Mingus adını vermiş. Tasarladığı hoparlör hakkında görüşlerini almak üzere, İsveç’li Hifi dergisi “ HiFi and Music” ten bir yorumcuyu davet etmiş ve yapılan dinletilerden sonra çok pozitif yorumlar almış. Sonrasında, birkaç lokal HiFi mağazasının da desteği ile, Leif’in hoparlör üreticisi olma hayali gerçek olmaya başlamış. Kısa bir süre sonra kardeşi Jurgen’in de katılımı ile Marten firması kurulmuş. Ürün geliştirme çalışmalarını sürdüren Leif, bir süre sonra daha iyi bir tweeter arayışına girmiş ve çok yüksek maliyeti olan elmas tweeterlardan bir çift sipariş ederek tasarımlarında kullanmış. Elmas tweeterlar ile yaptığı çalışmlardan çok olumlu sonuçlar almış.

Daha ilkokul yıllarında bizlere öğretildiği üzere, elmas yeryüzündeki en sert materyallerden biri ve bayanların mücevherlerini süslemesinin yanısıra, farklı birçok endüstriyel alanda da kullanılıyor. Günümüzde kullanımı artmış olmasına rağmen, o dönemde elmas tweeterlar çok üst düzey bir teknolojiyi ifade ediyordu.

Tasarımlarını daha da geliştirmek üzere çalışan Leif, özellikle üst seri ürünlerinde kullanılacak gövde tasarımı konusunda da yeni fikirler geliştirmeye başlamış. Hoparlör üretiminde sıkça kullanılan ahşap gövdeler yerine Leif daha iyi sonuç alabileceği farklı bir materyal arayışına girmiş. Leif, bir mutfak tasarımcısı olarak çalıştığı dönemlerde cam, Corian vb. malzemeleri yakından tanıma fırsatı bulmuş. Ancak, bir arkadaşının karbon liflerinden ürettiği lavabo ona adeta ilham kaynağı olmuş.

Özellikle kevlar ile birleştirildiğinde karbon liflerinin oldukça ilginç bir ses karakteri vardır. Oldukça hafif olmasının yanı sıra sese etkisi çok düşüktür. Karbon ve kevların bu ilginç özellikleri nedeniyle Leif de gövde tasarımlarını bu malzeme ile yapma kararı alır. Ancak bu malzemeye nasıl şekil verileceği ciddi bir sorundur. Leif, fibreglass tekne üreticilerinin bu konuda kendisine yardımcı olabileceğini düşünür ve Gothenburg’daki birkaç tekne üreticisi ile irtibata geçer. Yapılan sayısız denemeler sonrasında nihayet istedikleri özelliklerde karbon fibre gövde üretmeyi başarırlar.

O döneme kadar yapılan çalışmalar meyvelerini vermeye başlar ve 2003 yılında Carbon-Kevlar gövdeli, seramik sürücülü ve elmas tweeterlı “Coltrane” ortaya çıkar.

Aslında o dönemde seramik sürücülü hoparlörlerin ilginç bir ses karakteri vardı ve iyi çaldıkları söylenemezdi. Coltrane’leri bir Hifi showda ilk kez dinlediğimde, daha önce üretilen birçok seramik sürücülü hoparlördeki sorunların aşılmış olduğunu farkettim. Peki Leif’in bu başarısının sırrı neydi? Kendisinden aldığım bilgiye göre yanıt; crossover. Crossover’da Mundorf gümüş kapasitörler ve büyük bakır bobinler kullanılmış. Leif’in performansı arttırmak için uyguladığı bir başka teknik te, seramik sürücülerin yanma sürecini fabrikada tamamlamak.

Leif mümkün olduğunca Jazz kulüplerine giderek canlı müzik dinliyor. Ürünlerin test aşamasında ise, birçok farklı cd ve plaktan faydalanıyor. Ancak bir cd’nin kendisi için çok özel olduğunu söylüyor, o da Prophone etiketli Janette Lidström ve Steve Dobrogosz’un “Feathers” albümü. Piyano ve insan sesi, röprodüksiyonu en zor sesler olduğu için Leif bu cd’yi audiophile bir kayıt olmamasına rağmen test ve ürün geliştirmede sıkça kullanıyor.

Leif tüm tasarımlarına 2 yollu hoparlör ile başlıyor ve doğru sese ulaştığını düşündüğünde bas ve tiz sürücüler ekliyor. Sohbetimiz devam ederken, önümüzdeki dönemde piyasaya sürülecek “Coltrane Momento”larin prototipi dikkatimi çekiyor. Hoparlörler neredeyse benim boyumdalar. Her kanal, 6 tiz/mid ve 4 bas sürücüden oluşuyor. Yani kanal başına toplam 10 sürücü! Bu kadar çok sürücüyü uyumlu bir şekilde biraraya getirmek aslında zor bir iş. Leif dinelemek ister misin diyor ve dinletiye başlıyoruz. İtiraf etmem gerekir ki dinletiye biraz önyargılı başladım. Çünkü geçmiş tecrübelerime göre, geniş hoparlörler çok etkileyici çalabilmelerine ragmen genelde sahne oluşturma konusunda çok başarılı değildirler. Ama ilk şarkıdan itibaren tüm endişelerim ortadan kaltı. Sahne tam olması gereken en ve boyda oluşmuştu. Belki okuduğunuz birçok cihaz yorumunda; “Bu şarkıyı daha önce biçok kez dinledim ama hiçbiri bu seferki gibi değildi” şeklinde bir cümle ile karşılaşmışsınızdır. Korkarım ki Coltrane Momento’lar ile ilgili bu alışılageldik cümleyi tekrarlamam gerekecek. Enstrümanların gerçek seslerine çok yakın olmasına ilave olarak, aralarındaki mesafe ve hava daha önce duymadığım kadar etkileyiciydi. Çok iyi bildiğim parçaları bu denli gerçekçi dinlemek çok farklı bir deneyim oldu.

Momento’lar Marten’in referans serisi değil. Referans koltuğunda şu anda Coltrane Supreme’ler oturuyor. Supreme’ler 4 ayrı gövdeden oluşuyor ve bence henüz başka hiçbir tasarımcı tarafından kullanılmamış bir komponenti bünyesinde barındırıyor. Bu; çok pahalı bir elmas mid sürücü.

Elmas mid sürücüyü üreten Accuton firması, ürün hazır olur olmaz hiç dinlemeden direkt olarak Leif’e göndermiş. Düşünsenize, böyle bir sürücüyü dünyada ilk kez dinleme fırsatı Leif’in olmuş. Bunun nasıl bir deneyim olduğunu kendisine sorduğumda verdiği cevap; “Gerçekten çok cool’du!” oldu. Bence bu cevap; Leif’i, şirketini ve Marten Hoparlörlerin sesini çok güzel özetliyor. Gerçekten çok “cool”lar.

Mike Valentine
Çeviri: Eli Hanenya