Eskiden, henüz daha bir çocukken, geleceğin bu kadar yakın olduğunu bilmezken, bugünleri hayal dahi edemezken, ninnilerden çocuk şarkılarına, marşlardan günün pop parçalarına, şimdi dinlediğimiz müziklere altlık olurken melodiler, bizler de bir yandan büyüyorduk.
Zevkler ve renkler tartışılmaz. Tartışıldığı için tartışılmaz. Sonunda kavga çıktığı, dostlukları bozduğu ve karakter savaşlarına neden olduğu için tartışılmaz. Sonu olmadığı için, görüşlerimiz değiştiği, duyular çevremizi farklı biçimlerde algılattığı, dil onları farklı yorumladığı; iyilerin arasındaki savaş, kötülerin arasındakinden daha yıkıcı olduğu için tartışılmaz ve tüm bu nedenlerden dolayı da aynı zamanda tartışılır.
Bilgi, kültür oldukça ve belirli bir yöntem uygulandıkça tartışmalar yerini yoruma bırakır. Bazen yazarak, bazen de konuşarak; dil, geriye kalan bütün duyuların sözcüsü olur. Konumuz ses ve oun kavranmasıysa, seslere tıpkı yanyana duran fotoğraflar gibi bakılamıyor ve kıyaslanamıyorsa işimiz biraz daha zordur. Aslında sesleri duymak için izlediğimiz yol, bir parfüm satın alırken yaptığımızdan daha farklı bir şey değildir: Akılda tutmak, hafızaya almaktır.
Duyulabilir sesin 20 ile 20.000 Herz arasında olması bizi fiziksel anlamda sınırlamaktadır. Duyulabilir olan ile ölçülebilir olanın arasındaki fark da diğer yandan önemli bir konudur. Bazı hayvanların çok özel sesler çıkardığını ve bunu da yine bazı hayvanların duyduğunu biliyoruz. İnsanların yaşlandığında; yüksek veya ani frekanslarda seslere tabi kaldıklarında duyma alışkanlıkları bozulabilir. Sesi duyamamak, ses dalgası olarak gelen enerjinin üzerindeki bilgi kodlarının tanımlanamaması anlamına gelmektedir.
Kablolar sesi ne kadar değiştirir… Uzun araştırmalar sonucunda aldığımız müzik aletlerimizi göğe çıkaran da, yerde süründüren de hep kablolar oluyor. Burada yapılması gereken, kulağın duyma sınırlarını bilerek, sahip olduğumuz cihazlarla yapacağımız dinlemelerde her türlü etkiden mümkün olduğunca uzak durarak hassas dinlemeyi gerçekleştirmektir. Yine de burada, bizi deli gibi gören eşlerimizden, bu işleri kendisine hiç dert etmemiş arkadaşlarımıza kadar geniş bir grubun dürüst yorumlarına ihtiyacımız vardır.
Benim gibi mühendislikten gelmeyen; müziği ön planda tutan, ana disiplini sanat ve yazmak olan kişilerin, uzun dinlemeler sonucunda yorumlarını ses renkleri doğrultusunda yapmak ve bunların sözel karşılıklarını bulmak dışında pek fazla seçenekleri kalmıyor. Ama yine de test edilecek kabloları birer birer değiştirmek, farklı müzik türlerini denemek, ısınma, pişme ve yanma zamanlarını sabırla beklemek, malzeme özelliklerini ve genel karakteristiklerini bilmek işin başka bir parçası oluyor. Bu iddialı işi yaparken elbette bu konuda deneyimli ve kulakları müziği iyi algılayan arkadaşlarla yaptığımız mesailer çok önemliydi. Müzik dinlemek bireysel bir edim de olsa, müziğin değerlendirilmesi üzerinde birçok toplumsal kodu taşımaktadır.
İlk dinlemede farklılığın getirdiği tat, belirli bir süreden sonra beliren yorgunluk, önce kayıpları duyamama, sonra kazançlardan emin olamama, düşünsel anlamda gidip-gelmeler ve karar aşamasında zorlanıyor olma ve nesnenin ekonomisi, bu işi yaparken sıklıkla karşılaştığımız sorunlardan en önemlileridir. Bazen tıpkı şarap tadımcılarının kör tadımlarda yaptığı gibi müzik sistemlerinin marka ve modelleri bilinmeden yapılan dinlemeleri daha doğru sonuçlar vermektedir. Ama insanların çoğu, ses kadar görüntüye de önem verirler. Aslında bunda şaşıracak bir durum yoktur, gastronomide bile yenen yemeğin formu, lezzet üzerinde belirleyici olmaktadır. Fusion mutfağı bu özelliği görsellik üzerinden başarıyla kullanmaktadır. Birçok insan görüntüsünü beğendiği sistemleri satın almaktadır. Kendi adıma, sesini severek aldığım bir cihazın, tasarımının da kafamdaki ile örtüşerek beni memnun etmesini isterim. Ama sırf görüntüleri göz önüne alınarak yapılan cihaz eşlemelerinin ses uyumları genellikle kişi için büyük bir hayal kırıklığıdır.
Duyduklarımızın sağlamasını yapmak için iki çift kulağımız olmadığı için, yanımızda birilerinin olması çok önemlidir. Ama her şeyden önce bu işte, kulağımızın sağlıklı bir biçimde duyması, sonra yeterli sayıda canlı performans tanıklığı, en sonunda da, dinlenen müziği dil düzlemine doğru sözcükler üzerinden yapılmış yorumla yeryüzüne indirebilme yetisine ihtiyaç vardır. Bunlardan biri eksik olduğunda, müzikten alınan hazda ciddi eksiklikler olacaktır. Aslında tüm dinleme deneyimleri, bazen plasebo etkisiyle her şeyi mucizevi bir biçimde iyi kabul etme, bazen de sıradan sesleri bile yeterince duyamama arasında gidip gelen bir salıncaktır. Ama bir müziksever ince ve ayrıntılı dinleme havasına girdiğinde artık kayıt ortamının sessizliğini, kilisenin akustik etkisini, kemancının nefesini, devrilen bardağın ve solistin yutkunma sesini dahi dinlerken bulur kendini. Müziğin bütününü aşan her dinleme, uzun vadede, insana en büyük “catharsis”i sağlayan müziği sessizce öldürür. Bir sürü odyofilin bir parçayı tüm olarak dinleme konusundaki sabırsızlığı işte bundan dolayıdır.
Kabloların varlık nedenleri, her ne kadar kullanıldıkları yerdeki “ileti” işlevini yerine getirmek de olsa, sese pozitif yönde yükledikleri yeni nitelikler dolayısıyla farklı marka ve özelliklerde tercih edilirler. Özellikle klasik müzik ve caz müziği tutkunlarının aynı zamanda sesin niteliğiyle olan ilişkileri nedeniyle hifi dünyasından farklı taleplerde bulunurlar.
Elbette önemli olan, müzik aletlerinin birbirleriyle olan uyumu ve sinerjileridir ama, müzik hayatımızın acemi dönemlerinde aldığımız sistemlerin çoğu kez evimizde, satın aldığımız mağazalarda olduğu kadar iyi çalmadığına defalarca tanık olmuşuzdur. Bunun yalnızca dinleme odamızın boyutları ve akustiği ile ilgili olduğuna önceleri kendimizi inandırmışızdır. Ama işi öğrendikçe, alma kararını verdiğimiz müzik aletlerini dinlediğimiz test odalarında, dinlediğimiz kabloların tüm sistemden daha pahalı olduğunu anlamamız uzun sürmemiştir. Yine geçen zaman zarfında, bazı ucuz kabloların adı çıkmış pahalı kablolar üreten markalarınkinden çok daha iyi iş yaptığını da görmüşüzdür. Ya da aynı markanın daha ucuz kabloları, en üst serideki kablolardan daha çok iş yapmıştır. Kablo karmaşasından sıkılan bir arkadaşım, bir elektirikçi dükkanına girmiş, oranın en iyi bakır kablosunu isteyip hoparlör kablosu olarak kullanmıştı. Uzun bir süre başka bir kablo almadığını hatırlıyorum…
Bir yorum ekleyin