Nielsen araştırma şirketinin müzik endüstrisinin 2016 yılını konu alan raporu yayınlandıktan hemen sonra dünyanın önde gelen bir çok teknoloji sitesinde kasetler geri dönüyor diye haberler çıktı. Tabii ki yerli basında geri kalmadı ve kasetlerin müthiş dönüşü hakkında yazılar yayınladılar. Rapora göre kaset satışları bir önceki seneye göre %74 artarak 129.000 adede ulaştı. Kıyas yapabilmeniz açısından CD satışları 100 milyon adet civarı, plak satışları ise 130 milyon adet civarında bir tutara ulaşmış durumda. Dijital müzik tüketimi ise bunların kat ve kat fazlası. Gün sonunda bu kadar düşük satış adetleri varken, bu denli fazla haber yapılması ilginç. Ancak gözden kaçan şey, kasetlerin belirli bir grup müzik meraklısı için hiçbir zaman ölmemiş olmaması.
Uzun yıllardan beri Amerika’da özellikle de ecnebilerin deyimi ile New York scene’inde deneysel müzik tarzları ile uğraşan birçok müzisyen ve bağımsız şirketleri albüm veya EP’leri kaset formatında basıyor. Benim yakından takip ettiğim ilk aklıma gelen isimlerden bir tanesi Sonic Youth topluluğundan hatırlayabileceğiniz Thurston Moore. Hemen her sene çalışmalarını mutlaka kaset formatında yayınlar. Müzisyenlerin yanında özellikle deneysel işler basan bağımsız plak şirketleri de senelerdir kaset basmaya devam ediyor. Kasetlerin halen basıldığı bir diğer alan ise punk gibi yine daha underground müzik tarzları. Uzun senelerdir, Amerika, Avrupa ve özellikle de Uzakdoğu’dan bir çok bağımsız şirket için dünya çapındaki dağıtımlarında, kasetler geçerli bir format. Tüm bu yayınlar, tabii ki geniş kitlelerin ilgisini çekmeyen, yaygın anlamda elektronik satışın olmadığı ancak bir şekilde “fazla meraklı” dinleyicilerin ulaşabileceği albümler. Fiziksel müzik medyası içinde en kolay üretilebilen hatta gerekirse ev ortamında bile çoğaltılabilmesi mümkün olan kasetler küçük ve bağımsız firmalar için bulunmaz bir nimet!
Özellikle Japonya’da uzun senelerdir kaset baskıları yapılıyor ve belirli fan kitlesi var. Bu akımlar 3-4 senedir Amerika’ya da ulaşmış durumda. Bir akım Amerika’ya ulaşınca tabii ki çok daha büyük bir olay haline geliyor ve “Cassette Store Day” gibi etkinliklerden, popüler müzisyenlerin yeniden kaset basmasına kadar herşey birer olay haline gelebiliyor.
Kasetlerin hali hazırda yoğun olarak kullanıldığı ve kayıtların yapıldığı coğrafyalarda mevcut. Örneğin Afrika’nın gelişmemiş ülkelerinde, doğunun pek az bildiğimiz ülkelerinde hatta Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerde hali hazırda bir çok müzisyen kaset yayınlıyor. Bu coğrafyalarda yaşayan müzisyenlerin modern kayıt stüdyolarına ulaşma imkanı olmadığı gibi dinleyicilerinde durumu farklı değil. Müziğin internet üzerinden dağıtımı ve paylaşımının daha bu coğrafyalara girmediğini en azından yaygınlaşmadığını düşünürseniz geriye fazla bir seçenek kalmıyor zaten. Durum böyle olunca bir kayıt aracı olarak kasetler hayat kurtarıyor. Bunun batı dünyasına da etkisi büyük.
Etnik, folklör veya world müzik denilen tarzlara merakınız var ise ister istemez yolunuz mutlaka kasetler ile kesişmek zorunda. İster müzik araştırmacısı olun, ister koleksiyoncu hatta benim gibi “sade” bir dinleyici bile olsanız kasetler ile yolunuz kesişiyor. Sadece bugünün değil geçmişin kayıtlarını da sadece kaset formatında bulabiliyorsunuz. Bizden bir örnek vereyim, bugün herhangi bir müzik mağazasında ve hatta internetten müzik dinleme servisinde sözgelimi Arif Susam’ın taş çatlasın 10 albümüne ya ulaşırsınız yada ulaşamazsınız. Ancak zaman içerisinde seyyar kaset arabaları yoluyla elimden geçen ve en az 50 kaseti olduğunu söyleyebilirim. Ne kadarı resmi ne kadarı korsan baskıdır bilemem ancak 70 ve özellikle de 80’lerde her tarzdan Türk müziğinin büyük bir bölümü kasetlere kaydedilmişti ve bunun çok az bir kısmı dijitalleştirildi. Sadece Türkiye değil, bir çok gelişmemiş veya kendimizi kandırdığımız tanımla gelişmekte olan ülkede durum farklı değil. Yine kendi merakım sebebi ile Gnawa müziğinden tutun, Hindistan Sufi müzik geleneklerine kadar dünyanın dört bir tarafından farklı melodiler duymak istiyorsanız bir şekilde yolunuz kasetler ile kesişmek zorunda. Aksi takdirde Pakistan veya Hintli bir meraklının bir Pappu Sain kaydını internete yüklemesini beklemek zorundasınız. Yani hayat boyu beklersiniz:)
Kasetlerin yeniden popülerleşmesi özellikle de gençlerin ilgisini çekmesinin bir diğer sebebi ise aslında hepimizin içinde olan retro ve vintage merakı. Özellikle batı dünyasında unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş “şeyler” mutlaka 15-20 sene içerisinde hatırlanıp, bir şekilde bu alan çevresinde bir ekonomi oluşuyor. Son yıllarda kasetlerde bu durumdan nasibini almadı değil. Bu yazıyı okuyan bir çok insanda olan geçmişe özlem konusu vardır eminim ki. Bunun makul mantıklı bir açıklamasını yapamam. Ama tek bildiğim şey, bu yazıyı bitirdikten sonra yeni kurduğum emülatör ile eski Commodore 64 oyunlarını oynayacak olmam. Şu an çalışma masamın yanında kutusunda günümüzün modern sayılabilecek ekran kartlarından 980TI modeli 2 kart kutusunda dururken, üç kuruşluk bir mini bilgisayar üzerinden 8Bit oyunları oynamak bana daha cazip geliyor. Geçmişi hatırlamak veya geçmişte sahip olamadığım veya hevesimi tam anlamında alamadığım şeyleri, 20 sene sonra yapıyorum. Kasetlerde belki bir çok insan için böyle. Tıpkı benim gibi… Bu kesinlikle kötü veya yanlış bir şey değil. Tek sıkıntı aynı şeyi düşünen çok fazla insan olduğunda veya “trend” haline geldiğinde eskilerin deyimi ile “kör ölüp badem gözlü oluyor” ve fiyatlar saçma sapan hale geliyor. Bakın göreceksiniz kasetçalar fiyatları önümüzdeki ay ve yıllarda ne hale gelecek…
Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse kasetlerin ses kalitesi açısından çok iddialı olduklarını söyleyemem. Şahsım adına kasetlerden en iyi sesi alabildiğim zaman 30’lu yaşlarımdaydım. Nakamichi’nin çok iyi bir kasetçalarını baştan aşağı yenilemiş, çok kaliteli Type III veya IV kasetleri kullanarak, Dolby gürültü önleme sistemlerini layıkı ile kullanmayı öğrenmiştim. Gün sonunda kayıtta kaynak olarak çok iyi medya kullanarak kaydettiğim kasetler zamanında Dolby mühendislerinin iddia ettikleri kadar başarılı değildi. Hoş buna da şükretmek lazım. Ucuz kasetler ve kötü kasetçalarlar ile geçen gençlik yıllarından sonra elde edilen ses ancak müthiş olarak yorumlanabilir. Ancak kendi içerisinde; CD ve plaklar ile kıyaslamadıktan sonra :)
Bunun yanında arşiv aracı olarak kasetler çok uygun değiller. Zaman içerisinde bozulmaları ve özellikle bantların fiziksel olarak zarar görebilmesi çok kolay. Ancak bunun yanına kendi alt kültürü de var. Karışık kaset konusu, kaset kapağı konu gibi şey insanların ilgisini çekiyor veya ben yaştakiler için geçmişi yeniden yaşamanın mutluluğunu veriyor. Öyle veya böyle kasetler ile güzel anılarım oldu ve benim için hali hazırda vazgeçilmez bir format.
Tıpkı plaklarda olduğu gibi önümüzdeki yıllarda bit pazarlarına nur yağacak, kasetçalarların fiyatları yükselecek, milyonlarca basılmış kasetler nadir basılmış denilerek anormal paralara satışa sunulacak ve bunun üzerinden batı dünyasında olduğu gibi bir ekonomi oluşacak. Tshirt’ler, her türden aksesuar derken kasetle yatıp kasetle kalkacağız. Gidişat o yönde…
Eh ne diyelim kasetler geri dönüyor. vatana millete hayırlı olsun!
Yazı güzel olmuş; elinize sağlık; tartışılabilir konular olmasına rağmen arşiv aracı olarak kasedin çok uygun olmadığından bahsetmişsiniz; ancak kasetleri uygun koşullarda saklayabilirseniz en azından yazılabilir cd.lerden daha uzun süre sağlıklı olarak kalabileceğini belirtmek isterim; ya da baskı cd.lerden; veya özellikle plaklardan… Gene de duruma göre tartışılabilir konular…
Kasetleri kutusunda, güneş görmeyen, nem almayan yerlerde oda sıcaklığında saklarsanız eğer oldukça uzun süre muhafaza edilebilir; yaklaşık 40 yıllık kaset mevcut elimde…