Kaset doldurma konusunun yanında boş kasetlerin içlerindeki kartonetleri doldurmak da ayrı bir sanattı. Yazısı güzel olan insanların hatta kasetçilerin yazdığı kapaklar ayrı bir değerli olurdu. Tabii ki manevi anlamda! Burada tamamen yaratıcılığınız ile sınırlıydınız. Bazısı basit şekilde şarkı listesini yazar geçer, bazısı grup logolarını çizer, bazısı orijinal albümün kapağını kendisi çizerdi. Binbir türlü seçenek söz konusu idi. Ancak özellikle 90’lık karışık kasetlerde olay tam bir kaos haline döner, şarkı listesi yaz yaz bitmezdi. Arada unutulan şarkıların oklar ile eklenmesinden tutun, Napalm Death gibi toplulukların saniyelik şarkılarını karınca duası gibi kapaklara işleyen delilere kadar her türden saçmalık yaşandı…
Zaman içerisinde yazıcıların alınabilir hale gelmesi ile bazı kasetçiler şarkı listelerini basılı şekilde verir hale gelmişti. Fotokopi ucuzlayınca bazı kapaklar fotokopi ile çoğaltılır olmuştu. O dönemlerde renkli fotokopi diye bir şey olmadığı için ancak büyük çaplı korsan basımlarda renkli kaset kapakları görülüyordu. Benim gibi gençler ise o dönemlerde daha düzenli kapakçıklar üretmenin anahtarını daktilolarda bulmuştu. Benim gençliğimde okulda daktilo dersi diye bir ders vardı ve bir şekilde çevrenizde daktilo bulabilmeniz mümkündü. Böyle olunca bir süre sonra kapaklara bir düzen gelmiş ve daktilo ile yazılır olmuştu. Kaset kapağı konusu bugün bile ilgi çeken bir alt sanat kültürü oluşturdu…
Zaman içerisinde başta Memorex gibi üreticiler daha renkli kasetler üretmeye başladılar. Hatta ülkemizde Raks bile bu trendin bir parçası olmuştu zamanında. Bu rengarenk kasetler içerisinde renkli çıkartmalar oluyordu ve insanlar kendi yaratıcılıkları ile bazen orijinallerinden bile daha güzel tasarımlara imza atabiliyorlardı.
Kasetler döneminde kopya o kadar yaygındı ki, orijinal kaset almak diye bir kavram hayatımıza girmişti. Ancak biz Türkiye’de orijinal kaset aldığımızı zannediyormuşuz meğerse. Hayatımın en büyük şokunu yurtdışında aldığım kasetlerde yaşamıştım. İçlerinde sayfalarca kitapçık çıkıyor, şarkı sözleri bile bulunuyordu. Bizde satılan orijinal kasetlerin ise tek tarafı renkli baskı olurdu, eğer şanslıysanız, şarkı listesi iç kitapçıkta bulunurdu. Tabii hayatı boyunca bol sayfalı kitapçık görmeyen bizler o kitapçıkları nasıl toplayacağımızı bilemezdik.Bu arada para verip orijinal olarak aldığımız albümlerde yarım kalan şarkılar, kaset uzun diyerek şarkı atılarak kısaltılmış Türk edisyonu albümler gibi rezillikleri de yaşamadık değil. İlerleyen yıllarda bizde de kaset kitapçıklarında sayfa sayısı artmıştı ancak bu dönem çok uzun sürmedi çünkü CD’ler yavaş yavaş popüler hale geliyor ve kasetlerin sonu yaklaşıyordu.
Kaset çektirme olayının kendine göre önemli kriterleri vardı. Bazı kasetçiler, kayıt yaparken plak kullanıyordu. Bu tarz kasetlerin ses kalitesi daha yüksek olduğundan tercih sebebi idi ancak fiyatlar daha pahalı olurdu.Ayrıca kaset çeken abinin ekipmanı da çok önemliydi. Çocuk kafası ile şehir efsaneleri hızlıca yayılır malum; Mehmet abinin çektiği kasetler çok kaliteli oluyor adam cam kafalı teyp kullanıyormuş. Tabii ki dönemin bu konulara meraklı insanları için olay son derece açık iken, benim gibi yaşı küçük olanlar buna anlam veremezdi. Cam kafalı teypin nasıl bir şey olabileceğini hayal bile edemiyordum. Seneler sonra Akai GX serisinin cam kayıt kafaları kullandığını öğrendim.
Tabii ki bir çok farklı kaset deck markası vardı. İlk gençliğimizde bunlara ulaşmamız mümkün değildi tabii. Bugünün hi-end cihaz fiyatları gibi o dönem için akıl almaz fiyatlara satılıyorlardı. Benim o zamanki tespitlerime göre -en azından benim gittiğim kasetçilerde- Technics markasının büyük bir ağırlığı vardı. Mesela benim bu markaya olan sevgim o yıllarda başlamıştı. Siyah kahverengi tasarımları ile vitrinlerde ancak rüyalarımızı süslüyorlardı. Seneler sonra sırf geçmişten gelen özlemimi tatmin etmek üzere komple Technics’ten oluşan bir müzik sistemi toplamıştım. Ne güzel günlerdi…
Tabii ki tüm bu hengamenin arasında işten anlayan abiler garip bir markada bahsedip dururdu. “Nakamiçi” veya “Nakamişi” şeklinde herkes tarafından farklı telaffuz edilen bu marka kaset kaydedicilerin kutsal kasesi gibi bir şeydi. Tabii ki ağzımız açık bu hikayeleri dinlerdik. Seneler sonra özel olarak o dönemin en iyi kasetçalarından bir tanesi olan Nakamichi CR-7’nin peşine düştüm. Fil Elektronik’ten Hamdi Beyi duymuşsunuzdur belki onun evinde çok temiz bir CR-7 vardı. Her gittiğimde abi bunu bana versene , bunu bana satsana diye diye adamcağız sonunda benden bıktı ve bana bir tane CR-7 buldu. Hem ben rahat ettim, hemde kendisi :) Nakamichi CR-7’yi aldığım amca zamanının büyük odyofillerindenmiş. Beni çok meraklı görünce kasetçalarını hediye etti. Allah rahmet eylesin, cihazı hala eskisi gibi çalışır durumda..
Kasetçalar deyince benim ilk maceralarım Grundig marka bir mono kasetçalar kaydedici ile başladı. Sanırım ilkokul talebesiydim. Bu dönemlerin en büyük olayı olan kendi sesimizi kaydedebilme olayını çözmüştüm. Sanırım herkes aynı şeyleri yaşamıştır. Nice kulaklar bu dönemde sağır oldu :)
Arkasından Hitachi marka bir taşınabilir teybim oldu. Ancak tabii ki yetmiyordu. Babam ortaokulu bitirme hediyesi olarak Sony marka ayrılabilir kolonlu müzik seti almıştı. Bu müzik setini çift kasetçalarlıydı. Bu sayede artık kasetçilere gitmeden kendi kasetimizi kendimiz kopyalayabilecektik. Plak bulduğumuzda plaktan, olmadı, kasetten kayıt yaparak arşivimi zenginleştiriyordum. Bu dönemlerde hızlı kayıt denilen olay ile de tanıştık. Kasetçalarlar kasetten kasete normalin tam yarı zamanında kayıt yapabiliyordu. Sonraki dönemlerde daha da hızlandılar. Daha iyi bir kasetçalara geçince yeni teknolojiler ile de tanıştım. Dolby B, Dolby C ve HX Pro. Bunların hepsi kasetlerde istenmeyen gürültüleri önlemek için kullanılan teknolojilerdi. Dolby ile günümüzde çok kanallı ev sinema sistemlerinden tanışanlar vardır ama ben yaştakiler onları kasetler sayesinde tanıdık. Dolby’nin gürültü önleme teknolojisindeki son noktası “S” idi ama hiçbir zaman ben böyle bir kaset deck’ine sahip olmadım. Tabii bunlarla uğraşırken, iyi kaset çekmenin bir çok inceliği olduğunu bilmiyordu çoğumuz. Ayarlanabilir kafa bias’ları, hemen her parametreye müdahale edebildiğiniz şeçenekler, özel ekolayzırlar derken olayı ancak üniversite talebesiyken çözebilmiştim. Aslında CR-7’ye sahip olunca dersem daha doğru olur ve o zamanda kazık kadar adamdım artık :)
Lise döneminde ise cihazlar dijitalleşirken yepyeni bir devrime şahit oldum. Yeni kasetçalarlarda şarkı atlatmak mümkündü. Kasetçalar aradaki boş bölümü algılayıp durup çalmaya başlıyordu. İki kez bastığınızda daha hızlı ileri-geri sarma, programlanabilir kasetçalarlar derken gelişim inanılmazdı. Aynı şekilde Walkman’lerde çok gelişmişti. Bunların tamamının bir sebebi vardı, CD çalarlar hayatımıza giriyordu ve kasetler ölecekti.
Genç nesiller için bir kaç ayrıntıyı da yazayım. Walkman’lerde pillerin hızlı bitmesini önlemek amacı ile kasetleri ileri veya geri sarmak için köşeli kalemler ile kas gücü kullanılırdı. Hızlı sarmak için işin içerisine kolunuza sokmanız gerekirdi. Fır fır dönme ses insanı sinir etse de, yapacak şey yoktu ve o dönemlerde inanın kaliteli pil çok pahalı bir şeydi. Hoş bu işlem yüzünden kasetlerin anası da ağlıyordu laf aramızda!
Geri dönüşüm o günlerde hayatımızın bir gerçeği değildi ancak kaset çok kolaylıkla geri dönüştürülen bir şeydi. O dönemin tabiri ile orijinal kasetlerin kırık olan kapakçıklarının olduğu yuvayı selobant ile yapıştırınca kaset yeniden kaydedilebilir hale geliyordu. Böylelikle zaman içerisinde önemsiz kasetlerinizi tekrar kullanabiliyordunuz :) En sonunda kaset sarar ve ömrünün sonuna gelirdi.
Kaset sarması ise dönemin önemli sorunlarında idi. Bazen kasetin kalitesizliğinden bazen kullandığınız elektroniklerin sorunlarından bant sarar ve kasetiniz berbat olurdu. Kurtarmak için yine kalem yardımı ile dikkatli şekilde bantlar makaralara sarılır ve bir yandan dua edilirdi. Bazen durum sarılamayacak kadar kötü olduğunda ise banta makas atılır ve bozuk bölümler atılırdı. Aseton kullanılarak bant tekrar birleştirilir ve kaset yaşamaya devam ederdi.
Zaman içerisinde kasetçalara bakım yapılması gerektiği gerçeğini öğrendik. O dönemlerde hayatımıza isopropil alkol ve türlü yeni oyuncak girdi. Bunlardan aklımda kalan 2 tanesi var. Hala depomda da duruyor. Birincisi içerisinde çarklar bulunan ve cihazınızın kafalarını temizleyen kasetler. Bunların belirli bölgelerine alkol sıkılır ve kasetçalarınıza konulurdu. Büyük bir gürültü eşliğinde tüm donanımı temizlerdi bu kasetler. Tabii ki kulak çubuğu ve alkol kombinasyonunu kullanmaya üşenenler için güzel bir seçenek idi.
Diğer ilginç ürün ise kasetçaların manyetik yükünü alan, içerisinde bir elektronik kartı olan ve genelde saat pili ile çalışan özel kasetler. Tabii bunlar çok pahalıydı ve çok az insan sahip olabiliyordu hatta varlığını bile çok az insan bilirdi o zaman. Bende kendiminkini üniversitede okurken alabilmiştim. TDK markaydı ve hala durur!
Kaset hikayeleri sonlanacak gibi değil. Ben hatırladığım bazı şeyleri sizlerle paylaşmaya çalıştım. Eksiklikler vardır. Ayrıca kendi anılarınızı bizimle paylaşabilir, yazı hoşunuza gittiyse sosyal platformlarda paylaşabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde kasetlerin dünyasındaki yolculuğumuza devam edeceğiz.
Çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık. İlerleyen günlerde kasetçalarlar üzerindeki Dolby sistemleri üzerine bir çalışma yayınlarsanız müteşekkir kalırız. Çocukken o düğmenin tam olarak ne işe yaradığını asla çözememiştik.
Sevgilerle, LP
Sırada teknik terimler sözlüğü var Levent Bey…
Selamlar
HC
Hoş bir yazı; maziye döndüm bir anda… Hey gidi günler…
Sanırım Basf veya Agfa’nın 60+6: 90+9 formunda diğer tüm kasetlerden ayrı formda bir kasedi de mevcuttu; 120’lik kasetleri de eklemek gerekir tabii…
çok güzel yazı .. teşekkür ederiz ..
Teşekkürler, selamlar ….