Art Dudley, Stereophile’daki SPU A95 değerlendirmesini şu sözlerle sonlandırmıştı:
“Niyetim, konuyu 95. yaş doğum gününü böyle sertleşmiş bir uçla kutlamanın nadiren nasip olduğu türünden bir şakaya vardırmaktı, ama yapmamaya karar verdim. Onun yerine sadece iyi seneler SPU diyeceğim.”
30-40 saatlik bir yanma süresi sonunda ilk ciddi dinlememi yaptığımda, Art Dudley’in ne demek istediğini anladım. SPU A95 Art Dudley’in beğenisini kazanmış, ama beklentisini aşacak kadar heyecanlandırmamıştı, hepsi bu. Ne yalan söyleyeyim, benim de ilk intibam benzer şekilde oldu; ama sadece ilk intiba.
Ortofon SPU A95 değerlendirmemin sonucuna üç aşamada varabildim. Farklı konfigürasyonlar sonucunda nereden nereye geldiğimi tüm ayrıntılarıyla açıklayacağım. Ama SPU kartuşların (cartridge karşılığı olarak kullanıyorum) kısa bir öyküsünü anlatacağım önce.
Ortofon ilk SPU (Stereo Pick Up) kartuşunu 1958’de piyasaya sundu. Bu kartuş aslen 1948’de piyasaya sunulan A tipi MC mono kartuşun bir uzantısıydı. A tipi mono kartuşu, yine aynı tip kafa kızağına (head shell) sahip C tipi mono kartuş takip etti. Bunlar yüksek voltajlı, yüksek empedanslı kartuşlardı. İlk SPU, az sargılı haraketli bobinler (moving coil) kullanmak yoluyla mono versiyonlara oranla kütlesi azaltılmış, iğnenin bağlı olduğu dirsek (cantilever) kısaltılarak titanyumdan üretilmiş bir modeldi. Ancak çıkış voltajı da monoya oranla hayli düşüktü. İlk SPU modelleri A tipi kısa kafa kızağı içinde piyasaya sunulmuştu ve Ortofon tarihinde çok büyük bir beğeni kazanarak önemli bir başarı öyküsü oluşturdu. Zaman içinde çıkış voltajını biraz olsun yükseltmeye yönelik bir çift minyatür yükseltici transformatörün (step-up transformer) ilavesiyle kafa kızağı büyütüldü ve G tipi adını aldı. Ortofon, küçük bir odyofil grubu arasında, -özellikle de Japon odyofillerden söz ediyoruz- ilgi odağı, hatta efsane olan SPU kartuşların üretimini hiçbir zaman topyekûn sonlandırmadı. Bir yandan gelişen teknolojiyle harmanlarken, diğer yandan temel ses karakterini korumaya özen göstererek SPU üretimine sürdürdü. Zaman zaman da sınırlı sayıda üretilmiş birtakım yıldönümü modelleriyle SPU dünyasını renklendirmeye devam etti.
SPU A95, Ortofon’un beş yıl önce, kuruluşunun 90. yılı vesilesiyle sınırlı sayıda üretip piyasaya sunduğu A90’nın uzantısı (buradaki A’lar Anniversary’nin kısaltması, kafa kızağı tipiyle karışmasın, zira her iki model de G tipi kızakta geliyor). Ancak teknolojik açıdan iki model arasında önemli farklar var. A95’te bobin motoru kasası daha sert ve titreşimlere daha duyarsız. Mıknatısın gücü de azaltılmış ve bobin motoruna yaptığı etki minimuma indirilmiş, ama bunu yaparken sinyal gücünden herhangi bir kayıp olmamış. Böylece dinamik sunum daha iyi bir seviyeye getirilmiş. A95’te, geçmiş modellerde olduğu gibi çerçevesiz eliptik iğne ucu ve gümüş kaplamalı bakır sargı telleri kullanılmış. İğne dirseğinin esnekliği çok düşük, iğne de modern iğnelere oranla hayli iri (Art Dudley’in konuyu neden sert uç esprisine bağlamaya çalıştığı yeterince anlaşılmıştır umarım, zira kelimenin tam anlamıyla ve analog meraklılarının hiç haz etmeyeceği türden kazık gibi bir iğneden söz ediyoruz). G tipi kafa kızağı (kasa demek daha doğru olurdu muhtemelen, ama terminolojiyi daha fazla zorlamayayım) tutkalla karıştırılmış ahşap tozundan üretilip üzerine lake cila uygulanmış. 3 gram ağırlıkta çalıştırılması öneriliyor, çıkış gücü 0,3 mV, iç empedansı 2,5 ohm. 10-50 ohm arası direnç uygulanması öneriliyor. Burası çok önemli, zira birçok aktif MC fono amplide direnç 100 ohm’dan başlıyor, ki benim başlangıçta kullandığım Whest PS.30RTD de öyleydi. Her ihtimale karşı, analog dünyasına yeni giren okuyucular için bir kez daha altını çizeyim: SPU’lar, kendi kızağı üzerinde gelen, dolayısıyla da her tür kola uygulanamayan kartuşlar. Rega, SME 4 veya 5 serisi, Graham, Linn ve benzeri kolların sahipleri için pek iyi bir haber değil yani.
İlk dinlemelerimi Thorens TD-550 ve Ortofon TA 210 kolla yaptım. A95’in değerlerine bakarsanız, yüksek kütleli bir kolla kullanmanın daha doğru olacağı gözüküyor. TA 210’un kafa kızaksız kütlesi ise sadece 5 g. Burada analogcular arasındaki bitmez tükenmez münazaranın detaylarına girmeyeceğim, ama kafa kızağını kolun kütlesine dahil etme prensibi SPU gibi kola doğrudan monte edilen kartuşlarda geçerli mi sorusu bende hep cevapsız kalmıştır. Burada ince hesaplara girmeden şu sezgiyle hareket ettim: Ortofon’a Ortofon. Zaten TA 210 birçok resminde SPU kartuşlarla gösteriliyor, demek ki düzgün çalacak. Böylece A95’i kola bağladım, VTA’sını düzeltmek için kolun dibindeki vidaları gevşetip yüksekliğini ayarladım, ağırlık ayarını yaptım (3 g) ve iğneyi plağa indirdim.
A95’i ilk dinlediğimde dikkatimi çeken; sağlam, oturaklı, ama gereğinden fazla ağırbaşlı sunumu oldu. ZYX Omega’nın dinamik kontrastlarına alıştıktan sonra bunu doğal kabul etmem gerekiyordu muhtemelen; ancak ne yalan söyleyeyim, beklentim daha yüksekti. Baslardaki otoritesi, tizlerdeki kristal gibi sunumu, orta seslerdeki sahiciliği ve ferahlığı etkileyiciydi etkileyici olmasına da, heyecanı yoktu işte, fazla mülayimdi. Böyle bir ses karakterinin hoş bir yanı da yok değil aslında. Saatlerce bıkmadan usanmadan, biraz da pek farkında olmadan müzik dinleyebilirsiniz. Birkaç haftalık kritik dinleme süresinin ardından yine Omega’ya döndüm, ama aklıma şu soru takılmadı değil: Japonların bunca ödüle layık gördüğü kartuş bu mu, yoksa ben bir yerlerde yanlış mı yapıyorum?
A95 iç direnci çok düşük bir kartuş ve yukarıda da belirttiğim gibi, Ortofon 10-50 ohm arası bir dirençle dinlenmesini tavsiye ediyor. Kullandığım Whest fono katı 100 ohm’dan başlayan bir direnç skalası sunuyordu, ben de mecburen 100 ohm’u seçerek yapmıştım dinlememi. Öte yandan Ortofon TA 210 kolun kütlesi de biraz düşüktü. Böylece ikinci dinlememi Ikeda IT-407 12 inç kol ve ASR Basis Exclusive fono amplifikatörle yaptım. ASR direnç-kazanç ayarları konusunda olağanüstü esneklik sunan bir fono katı. Direnci 47 ohm, kazancı da 60 db konumuna getirdim, Leonard Cohen’nin Live in London albümünü pikaba koydum ve oturduğum yere yapıştım kaldım. Arka planda daha önce farkına varmadığım acayip şeyler olup bitiyordu. Enstrümanlardaki küçük küçük ataklar, zillerin kenarıyla merkeze yakın bölgeleri arasındaki nüanslar, geri vokallerdeki dudak kıpırtıları, her şey çok ölçülü bir incelikle ve leziz mikro dinamiklerle sergileniyordu. Take This Waltz’da sahnenin solundaki kadın vokaller o kadar etkileyiciydi ki, parçayı art arda üç kez dinledim. Japonların A95’e neden bu kadar hayran olduklarını yavaş yavaş anlamaya başlamıştım. Tabii bir şey daha anlamıştım; doğru empedans ayarının, bir kartuşun potansiyelini sergilemede ne kadar önemli olduğunu. Anlamıştım anlamasına da, daha öğrenilecek çok şey varmış, o zaman farkına varamamışım.
Evime geçici olarak gelen ASR Basis Exclusive ile vedalaşmak durumunda kaldığımda yeniden Whest-ZYX Omega ikilisine döndüm ve kara kara A95 ile ne yapacağımı düşünmeye başladım. Whest’in 100 ohm’luk direnciyle aynı müzikaliteyi yakalayamayacağım aşikardı. Whest fiyatına göre çok güzel çalan bir fono amplifikatörüdür, ZYX Omega ve Ortofon Cadenza Bronze ile de her zaman çok tatminkar sonuç aldım. Fakat direncinin 100 ohm’dan başlaması işimi fena halde bozuyordu. Hemen Whest Audio ile yazıştım, cihazı İngiltere’ye göndermem gerektiğini, SPU kartuşlar için özel bir direnç ayarı yaptıklarını bildirdiler. Kısacası meşakkatli bir operasyon gerekiyordu. Ne yapacağıma karar verene kadar SPU’yu kutusuna koyup dolaba kaldırdım.
Bir yorum ekleyin