Şimdiye kadar sizin ve okuyucularımız için önemli olan pikaplar ve analog dünyasından konuştuk. Günümüzdeki gelişmeler ışığında analog yavaş yavaş dijital dünyasının gerisinde kalıyor. Günümüzde yeni albümlerin pek azının plağı basılıyor. Yeni müziklere merak duyanlar CD satın almak zorunda kalıyorlar. CD’ler artık genç değiller ve olgunluğa ulaşmış durumdalar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz. Okuyucularımız bir Verdier CD çalar görebilirler mi?
Verdier CD çalar pek mümkün gözükmüyor. Beni yanlış anlamayın, bu teknolojinin endüstriye katkısını görmezsek ayıp olur -hatta CD’leri suçlamak yanlış olur büyük “özel” pikap pazarı 80’li yıllarda CD’lerin ortaya çıkması ile birlikte ortaya çıktı dersek yanlış olmaz- Bundan 20 sene kadar önce, plak kesin bir ölüme mahkum edilmeden önce, çok sayıda küçük üretici CD çalar üretmeye başlamıştı. Ben üretim derken, (ve bu bazıları için hala öyle) özel bir kutuda, lüks high-end mekanik düğmeleri ve konnektörleri olan ve ancak içerisinde Japon üreticilerin sıradan elektronik tasarımlarının olduğu ürünleri kast ediyorum. Kısacası, neredeyse tüm bu CD çalarlar, geniş kitlelere sunulan ürünleri alıp gözler için daha şık hale getirip yüksek fiyatlara satılan ürünlerden başka bir şey değildir.
Ben yeni bir ürün tasarladığım zaman o ürününü müşterilerini tatmin etmesini isterim. Ayrıca ürün beni de mutlu etmeli. Bir şeyleri keşfetmeli, denemeli, geliştirmeli ve elektronik çözümler yerine mekanik çözümler sunabilmeliyim. A’dan Z’ye bir CD çaları üretebilmek benim ki gibi küçük bir şirketin yapabileceği bir şey değil. Diğer küçük üreticiler gibi ürünleri allayıp pullayıp pazara sunmak Verdier tarzı değildir.
Ben, belki yaşım gereği ürünlerinizle 90’lı yıllarda tanışmış olsam bile sizin isminiz bildiğim kadarı ile La Maison d’Audiophile ile bundan çok uzun seneler önce Fransa’da daha sonrada tüm dünyada duyulmuştu. Bu oluşum öğrenebildiğim kadarı ile Fransız Hifi sektörünü ve daha sonra dünya Hifi piyasasını da etkilemeyi başarmış bir oluşum. La Maison d’Audiophile’in hikayesini sizden dinlemek isterim. Amplifikatör tasarımına nasıl başladınız.
Aslında lambalı amplifikatörler konusuna ilgim “Maison de L’Audiophile” döneminin çok daha öncesine dayanıyor. 1972 yılında firmamı ilk kurduğum zaman ürettiğim ilk ürün bir lambalı amplifikatör idi. Ancak bu dönemlerde rüzgar farklı yönden esmeye başlamıştı ve hızlı bir şekilde transistörlü amplifikatörler üretmeye başladım ve bazıları çok başarılı oldu. Lambalı amplilerin yeniden doğuşu 1970’lerin sonlarında Japonya’da oldu. Transistörlerin ana akım hifi dünyasının hükümranlığı kazandığı sıralarda Jean Hiraga ve Gérard Chrétien “Audiophile” dergisini kurmuşlardı.
Bu yaklaşım sadece çok kısıtlı bir meraklı kitlesine hitap ediyordu. “Ezoterik” veya “odyofil” hifi’den bahsediyordum, bu tanımlar yüksek sadakat arayan sıradan alıcılardan ayırıyordu. Bu durum bazı açılardan büyük üreticilere özellikle geniş kitlelere yönelik ürünler üreten Japon üreticilere bir nevi isyan etmek idi. O dönemler Japon müzik setleri satan bir mağaza işletiyordum. Bugünlerde herkesin bir ev sineması sistemi ve düz ekran bir televizyon istediği gibi o dönemlerde herkes bir hifi müzik setine sahip olmak istiyordu. Teknik konuları bir kenara bırakırsak lambalı amplifikatörlerin yeniden doğuşu (rönesansı) tıpkı geniş analog pazarında büyük pikapların kendilerine ayrı bir elitizm yaratmasına benzetilebilir.
Günümüzde geniş kitleler için hifi pazarının artık olmadığını söyleyebiliriz. (süpermarketlerde satılan mikro müzik setlerini saymazsak) Artık hifi ürünleri yok ve küçük üreticiler tarafından üretilen ve özel mağazalarda satılan odyofil ürünler var. “Maison de l’Audiophile” ve “l’Audiophile” dergisinin yaşadığı dönemlerde ben lambalı amplifikatörler üretmedim sadece manyetik itme sistemine sahip ilk pikaplarımı ürettim. İlk başarılı prototip pikap ile alakalı dergide 3 makale yayınlanmış olsa da, o dönemlerde ticari olarak satışa sunulmamıştı. Makalelerin verdiği güçle, ilk 10 adet pikaptan oluşan ilk serinin üretimine başladım ve tamamı “Maison de l’Audiophile” tarafından satışa sunuldu. Arkasından yeni pikaplar ile devam ettim ve çok küçük değişikler içeriyorlardı. Lambalı amplifikatörleri çok daha sonra 1988 yılında üretmeye başladım. Bu dönemlerde “Maison de l’Audiophile” kapanmıştı.
Türkiye’de bu konuda çalışmalar yapan gençlere neler önerirsiniz.
Bu sektör hifi alanına gönül vermiş amatörlerin ve yeni başlayanların hayal ettiklerinden çok daha farklıdır. Yeni başlayanlar hızlı bir başlangıç yapıp çok para kazanmayı hayal ederler. Benim tavsiyem ilk önce bu sektörde faaliyet gösteren bir firmada iş bularak sektörün ve işin inceliklerini öğrenmesidir.
Bugün taraflı tarafsız hemen herkesin üzerinde birleştiği ortak şeylerden bir tanesi sizin yaşayan en önemli SET ampli tasarımcılarından bir tanesi olduğunuz. SET amplifikatörleriniz Triode Spirit ailesi altında üretiliyor. Bu ürün ailesi nasıl ortaya çıktı.
Single ended triyod amplifikatörler çok fazla sayıda bulunabilir ancak pek azı akıllıca tasarlanmıştır. Bir single ended triyod amplifikatörün en önemli ihtiyacı triyod lambalar için mükemmel bir çalışma ortamı sağlanmasıdır. Bunun için stabil bir güç kaynağı, yüksek kalitede çıkış trafoları, filamanların ısıtılması için kullanılacak akımın hum’ı engelleyecek şekilde tasarlanması gerekir. Ben bu kriterlere triyod lambaların serbestçe çalışarak dinleyiciye armonik zenginliği ulaştırması için distorsiyonu engelleyen özel bir tasarımı ekledim. Bu tasarımın ismi “Triode Spirit” ve ailenin ismi buradan geliyor.
Triode Spirit serisinde benim dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi, çok alışılagelmedik lambaları amplilerinizde kullanmanız. Örneğin 845 lambayı, bir sürücü lambası olan 6550 ile, benimde çok büyük mutlulukla kullandığım 2A3 amplinizde ise güç lambalarını daha çok eski televizyonlarda kullanılan lambalar ile sürmeniz. Bunun sebebi nedir?
Aslında bu lambalara alışılmadık demek doğru değil. Belki şöyle söylemek daha doğru olur, bu lambalar arzu edilen sonucu almak için teknik anlamda uygun lambalardır.
Bildiğim kadarı ile çok sıklıkla yeni ürün lanse etmiyorsunuz. Benim sizin isminizi duyduğum zamandan bu yana yeni olarak tek gördüğüm ürün yine Triode Spirit ailesinden 300B Deluxe ürünü. Bu üründeki değişiklik sadece şasinin farklı olması değil, “hum” problemine değişik bir bakış açısı ile yaklaştığınızı web sitesinde kısaca açıklamışsınız. Bu arada çok yakın bir zamanda bende bu “muhteşem” ampliyi dinleme fırsatına erişeceğim için şimdiden heyecanlanıyorum. Bu yeni amplinizden, okuyucularımıza bahsetmek ister misiniz?
Aslında yeni ürünler özellikle bir amplifikatör ve pre-amplifikatörün tasarımı devam ediyor. Ancak şu an sessizliğimi korumalıyım. Yeni ürünler için biraz daha beklemeniz gerekiyor. (çn: seneler sonra ortaya çıkan ürünler Control “B” EVOLUTION ve yeni Triode Spirit ailesi oldu)
Geçmişte tasarladığınız bazı ürünlerinizin üretimini bildiğim kadarı ile seri halde devam ettirmiyorsunuz. Bu ürünlerle, şu an seri üretimde olan ürünler arasında hem teknik hem yapısal hemde kozmetik farklar mevcut. Eski ürünler ise özel sipariş ile üretilebiliyor. Bunun sebepleri nelerdir?
Evet, tüm eski ürünlerim eğer 10 adet ve daha yukarısında sipariş verildiği takdirde üretilebiliyor. Firma artık globalleşmiş durumda ancak her ülkenin pazarının kendi özellikleri ve beklentileri var. Zaman zaman bazı özel pazarlar için eski seriler için siparişler alıyorum. Tabii ki, 10 adetlik bir sipariş çoğu zaman meraklılar için bir sıkıntı olsa da, dünya çapındaki temsilcilerim ile bazı çözümler üretebiliyoruz.
Bana en çok sorulan sorulardan bir tanesini “her ne kadar cevabınızı tahmin etsem de” Stereo Mecmuası dergisi okuyucuları adına size yöneltmek istiyorum. Neden eski ürünlerinizdeki kozmetik yapıyı Triode serisi ürünlere de uygulamadınız? Kozmetik genel anlamda pazarlama açısından önemli bir araç iken, sizin bu noktayı fazla umursamamamız çok sayıda kişinin ortak merak ettiği bir nokta.
1980’lerde lambalı amplifikatörler küçük elit bir müzikseverler topluluğu tarafından kullanılırdı ve bir çoğu bu amplifikatörlerin nasıl çalıştığını anlayacak kadar teknik bilgiye sahipti. Onların gözlerinde cihazların estetikleri çok az öneme sahipti. Bu dönemlerdeki tasarımlar aslında 1950 ve 1960’larda tasarlanan amplifikatörlere çok benziyordu. Basit şekillerde çerçevelere sahip olan, lamba ve trafoları saklamayan tasarımlar. Arkasından pazar büyüdü ve pazarlama stratejisi oyunlarına göre tasarımlar yapılmaya başlandı. Ben eski sadelik geleneğinin taraftarı olanlar bir tanesiyim. Evet az sayıdayız ama bu anlayışa sahip tek kişi ben değilim.
Kısacası benim ürünlerim müzik dinlemek isteyen gerçek müzikseverlere yönelik üretilen ürünlerdir, sosyal seviyelerini göstermek için hifi ürünleri satın alanlara yönelik değil. Ben inatla bu demogojiyi redediyorum. Şu bir gerçektir, göz alıcı bir tasarım pahalı bir şeydir. Bir amplifikatörün hem güzel bir tasarıma sahip olması hemde makul bir satış fiyatının olması için bir şeyleri kısıtlamanın ve özellikle de tasarımda “olmazsa olmazlardan” feragat edilmemesi gerekir. “Triode Spirit” ailesinde bu yüzden opsiyonel tasarım seçenekleri sunuyorum. Parlatılmış paslanmaz çelik şasiler (“black shadow” modelleri), bronz anodize alüminyum şasiler (“luxury” modelleri). Fiyatlar gözle görüler şekilde artıyor ancak en azından müşteriler bilerek satın alıyorlar.
Tüm ürünleriniz lamba ile rektifiye ediliyor. Sebebi nedir?
Hayır, bazı ürünlerim silisyum diyotlar ile rektifiye ediliyor. Ürün için en uygun tasarım ne ise onu kullanıyorum.
Ürünlerinizde genelde sade tasarımlar ilgi çekerken sadece bir ürününüz, oldukça karmaşık bir dış görünüşe sahip. Tahmin edebildiğim kadarı ile içi de aynı karmaşıklığa sahiptir, MM MC Pre. Muhtemelen tüm Verdier tasarımlarının en karmaşığı bu özel pre-amplifikatör. Bunun sebebi nedir ?
MM/MC pre-amplifikatör, tıpkı “Platine Magnum” gibi benim yapabileceklerimi gösteren bir teknoloji vitrini olarak görülebilir. Çok kısıtlı adetlerde üretilen bu ürün sadece özel sipariş ile hazırlanmaktadır. Zaman içerisinde bu ürünü bulunduğu fiyat seviyesine göre yeni bir kozmetik ile tasarladım. Sonuç olarak bu meslekteki ve elektronik tasarımı konusundaki ustalığımı gösteren bir üründür.
Yine cevabını tahmin ettiğim ama okuyucularımız için sormam gereken bir başka sorumda şu, Günümüzde çoğu üretici konnektörlerinin kalitesinden, içerisinde kullanılan komponentlerin markalarına kadar ürünlerinin ayrıntılarını paylaşırken, sizin bu noktada yine kendinize özgü bir yaklaşımınız var. Amplinin fiyatı ne olursa olsun benzer komponentler kullanıyorsunuz ve bunları afişe etmiyorsunuz. Bunun sebebini öğrenebilir miyiz.
Endüstriyel tasarımlar için üretilen malzemeler her zaman olabilecek en yüksek kalite ile üretilmiştir. Endüstriyel ve askeri alanlardaki kullanıcıların ihtiyaçları düşünülerek üretilmişlerdir. Hifi bileşenlerinin bir çoğu ise pazarın isteklerine göre üretilmişlerdir ve sağlamlık/performans birinci öncelik değildir. Bunlar hifi dünyasındaki demogojiye güzel bir örnektir. Bu durum beni çok eğlendiriyor bunları öncelik kabul eden ve destekleyen kişilerin çoğunlukla bu bileşenler tatsızlıklar yaşadıklarını görüyorum.
Bugün NOS lambalar inanılmaz değerlere çıkmış durumda, hatta matched diyerek daha da inanılmaz değerlere ulaşan lambalar var pazarda. Bu durumla ilgili yorumlarınız neler ?
Bu çoğu zaman lambaları nadir bulunması fiyatların yükselmesine sebep olmaktadır, mesela eski 300B Western Electric’leri örnek verebilirim. Ancak bu fiyat artışları aynı zamanda alıcıların cehaletinin sonucudur. Bu alanda birçok abartma vardır.
İnternet web sitenizde radyolara ayırdığınız bir bölüm var. Bu radyo merakı nereden geliyor. Web sitenizde bulunan Radyo Müzesi sanal bir müze mi, yoksa ziyaretçilerin gezebileceği bir müze mi?
Eski radyoları satın almaya başlamam 1970’li yılların başına dayanıyor. O yıllarda bunlar kimsenin ilgisini çekmiyordu ve koleksiyonumu son derece kolay oluşturdum. Oğlum koleksiyonu 1980’lerde devraldı ve toplama hızla önemli bir ivme kazanmıştır. Evimin bütün zemini bu koleksiyon için ayrılmıştır. Bu özel bir müzedir ve sadece gerçek meraklılara açıktır yani geniş kitlelere açık değildir. Buna rağmen en ilgi çekici parçaları web sitemde görebilirsiniz. Koleksiyonun temeli 1920 ve 1930’larda Fransa’da üretilen radyolardan oluşmaktadır. 20. yüzyılın başlarında Marconi firmasının kablosuz telgraf deneyleri için ürettiği özel ekipmanlar, Branly marka alıcılar gibi gerçek müzelerde sergilenebilecek parçalara sahip olmaktan çok büyük gurur duyuyorum. Geçmiş yıllarda koleksiyonumu 50 ila 60’lı yıllarda üretilen lambalı amplilerle zenginleştirmeye başladım. McIntosh amplilerden oluşan küçük ama sempatik bir koleksiyonum da var.
-Benim şahsi olarak merak ettiğim konulardan bir tanesi ürünlerinizin üzerine eklediğiniz J.C.Verdier logosunun yazı karakterini neden Gotik seçtiğiniz.
Ben her zaman McIntosh ürünlerine büyük saygı duydum. Bazen kendimi eski efsanevi McIntosh amplilerin önünde hayal ederdim. Onların bazı efsanevi tasarımlarını inceledim ve kendi ürünlerime adapte ettim. Bu seçtiğim kaligrafi içerisinde bir tür hürmet olduğunu söylemem lazım.
Web sitenizde firmanızı tanıtırken, üzerine basarak Verdier’in bir laboratuar olduğunu söylüyorsunuz. Üretim sürecinizi anlatmanız mümkün mü? Bildiğim kadarı oğlunuz Eric’te üretimin ve şirketinizin önemli bir parçası. Aile şirketi olmanın sizce avantajları ve dezavantajları nelerdir.
Firmam küçük bir firma olarak başladı ve halen bu şekilde devam ediyor. Bu alışılageldik bir firma değil, çünkü ben bir sanatkarım (ed: el işçiliği ile çalışan anlamında) Deneyimlerim ile doğru bir seçim yaptığıma inanıyorum. Fransa’daki neredeyse tüm üreticiler çok büyüdüler ve sonunda öldüler. İçerisinde bulunduğum 40 yıl boyunca hifi pazarı değişmeye devam etti. 1960’larda transistörlerin ortaya çıkması ile bir devrim yaşandı, 1970’lerde Japon üreticilerin ürettiği ürünler ortalığı kapladı, 1980’lerde high-end’in yeni dalgası geldi ve 90’larda plakların ölmesi ve yeniden dönmesi yaşandı. Günümüzdeki tsunami Çinli üreticilerin 500 Euro’nun altında sattığı lambalı ampliler. Şu an çok iyi değiller ancak bir kaç yıl içerisinde daha iyi olacaklar. Bugün bir işletme için bu tsunami dalgalarında ne kadar iyi yol alabileceği önemli, yani pazarın değişimlerine karşı hızlıca tepki verebilmesi. Yatırımların büyüklüğü ve risklerin dağılımı, değişime uğrayan pazara adapte olmak için çok önemlidir. Fransa’da ERA’nın ve diğer bir çok üreticinin yok olup gitmesinin sebebi budur. Ben 1972 yılından beri hifi ürünleri üretiyorum ve sanırım en uzun süredir ayakta kalan üreticilerden bir tanesiyim.
Bugün ürünlerinizi dünyanın dört bir yanında kullanan kullanıcılar var. Bir aile şirketi olarak bunu nasıl başardınız.
Bu globalleşmenin güzel bir sonucu. Modern iletişim araçları bu duruma izin verdi ve bu fırsatı doğru kullandığımızı düşünüyorum.
Kendinizden biraz bahseder misiniz. Üretim ve şirket işleri ile uğraşmadığınız zamanlarda neler yapmaktan hoşlanırsınız. Mesela müzik zevkiniz web sitemin okuyucuları tarafından en çok merak edilen şeylerden bir tanesi. Hep sormak istediğim bir sorudur, Bay Verdier kimdir ?
Hayatımda hifi ürünleri ile alalı bir şeyler olması yeterince iyi bir şey. Tabii ben onları müzik dinlemek amacı ile kullanıyorum, çoğunlukla da klasik müzik. Her gün bir doza ihtiyacım var, en az 2 saat müzik dinlerim. Çoğu zaman akşamları yatağa girmeden önce. Tabii ki plak dinlerim. Bazı eski arabalara sahibim ancak yaşım ilerledikçe daha az ilgilenebiliyorum. Eğer hifi dünyasında bir kariyerim olmasaydı, kendimi otomotiv dünyasında bir üretici ve tasarımcı olarak görmek isterdim.
Çok teşekkürler…
HC
Bir yorum ekleyin