Pure Pleasure plak şirketi tarafından yayınlanan Nina Simone – At The Village Gate plağına göz atalım. Nina Simone veya tam adıyla Eunice Kathleen Waymon, 1933 yılında doğup, 2003 yılında vefat eden Amerikalı müzisyen. Hem şarkıcı hem şarkı yazarı, piyanist belki de en önemlisi sivil hakları savunucusu. Nina Simone deyince müzik zevkinize göre onu farklı alt türlerin içeresine sokabilirsiniz, caz, blues, folk, R&B, gospel ve hatta pop. Vaiz bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelen Nina Simone bir konserde gördüğü piyanistten çok etkilenip müziğe ilgi duymaya başlıyor. Bunun üzerine ilerleyen yıllarda bir çok müzik okuluna girmeyi deniyor ama kabul edilmiyor. Kabul edilmeme sebebi ilerleyen dönemlerde anlaşılıyor, kabiliyet eksikliğinden değil derisinin renginden dolayı! Bunun üzerine Philadelphia’da küçük kulüplerde çalışmaya başlıyor. Bir yandan piyanistlerden dersler alıyor ve kendisini geliştiriyor. Sonunda Bethlehem Records tarafından ilk 45′liği yayınlanıyor “I Loves You, Porgy” Şans bu ya albüm tam anlamı ile patlıyor ve Amerika’da bir hit haline geliyor. Nina Simone at the Village Gate müzisyenin üçüncü konser kaydı. Belki de en önemlisi. Albüm folk şarkıları ile Afrika temalı şarkıların bir araya gelmesi olarak nitelendirilebilir. “House of the Rising Sun” bildiğiniz gibi marş nitelenen bir şarkı. Nina Simone bu şarkıyı Bob Dylan kaydedip geniş kitlelere ulaşmadan hemen bir kaç ay önce bu plakta seslendirmiş. Ancak asıl bomba The Animals tarafından 1964 yılında patlatılır. Yazılan çizilenlere göre topluluk bu plak üzerindeki yorumdan çok etkilenmiştir. Zaten hem Bob Dylan hem Nina Simone performansına ve yorumuna bakarsanız, The Animals’ın açık ara Nina Simone edisyonundan etkilendiğini kendi kulaklarınızla duyabilirsiniz.
Kayıt 10 üzerinden 10. Master çalışması Sean Magee tarafından Abbey Road Studios’ta yapılmış. 180gr plak baskısı gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor. Baskı iyi olunca 50 saatin üzerinde çalışmış olan London Decca Maroon harika bir performans gösteriyor. Detaylar yerli yerinde ancak öylesine bir ton var ki, sıcacık. Plak dinlediğiniz her notada belli. Modern bir ses değil belki Ortofon SPU gibi geçmişin güzel örneklerini dinleyenler beni daha kolay anlayacaktır. Ancak detayda eksiklik yok ancak tonlar bambaşka bir dünyadan daha doğrusu geçmişten geliyor. Bambaşka bir keyif!
Speakers Corner tarafından basılan Prokofiev: Romeo And Juliet plağına bakalım. Romeo ve Juliet Op. 64, Sergei Prokofiev yazdığı bale. Temeli büyük yazar William Shakespeare’in Romeo ve Juliet’ine dayanır. Prokofiev bale için yazıdğı müziği sonraki yıllarda orkestra için 3 süit halinde yayınlar ayrıca solo piyano edisyonu da vardır. Sergei Prokofiev eserin ilk kaydını bale için hazırlamış olduğu eseri 1938 yılında İkinci Dünya Harbinin hemen öncesinde Moskova Filarmoni Orkestrası ile kaydeder. 1938 yılından itibaren eser defalarca kaydedilir. Bazen bale, bazen orkestral süitler seslendirilir. 1954 yılında Leopold Stokowski’nin yönetiminde NBC Symphony Orchestra kaydı tarihe mal olmuş önemli kayıtlardan bir tanesidir. Bu kayıtta ön plana çıkan isim Dimitri Mitropoulos. 1896 yılında doğan ve 1960 yılında vefat eden Yunanlı şef, piyanist ve besteci. Hem ülkesinde hemde dünyada 20. yüzyılın önemli şeflerinden bir tanesi olarak anılır. 1936 yılında Amerika’da yükselen müzik kariyeri Boston Senfoni Orkestrası ile başlar arkasından 1937 ila 1949 yılları arasında Minneapolis Senfoni Orkestrasının başına geçer. 50’li yılların başında New York Filarmoniye gelişi büyük bir olaydır. Meşhur Leopold Stokowski’nin yardımcılığı üstlenir. Columbia Records için bazı önemli kayıtlara imza atar. Ancak onu önemli kılan New York Filarmoninin repertuvarında yaptığı genişleme hareketidir ki, özellikle Gustav Mahler eserleri konusunda orkestranın zaman içerisinde uzmanlaşmasında rolü büyüktür. Nitekim 1960’larda Filarmoninin Mahler’in 5. Senfonisi kaydında kendisi kayda davet edilir ve orkestranın başında bulunur.Bu kayıtta Columbia Records kaydın başarılı olabilmesi için dönemin en üst ekipmanını ve tekniklerini seferber ettiler. Her saniye şef Dimitri Mitropoulos ile dirsek temasında bulundular ve ortaya bu kayıt çıktı.
Son derece başarılı şekilde Speakers Corner plağı basmış. London Decca Maroon’un performansı işte bu plakta bambaşka bir noktaya yükseliyor. Hiç beklenmedik şekilde ayrıntılı bir sunum ancak bir o kadar müzikal. Belki detay seviyesi en üst noktada değil ancak yüksek pasajlarda bile sistemde dağılma yok. 1,9Gr ağırlık ile daha iyi bir alt frekans başarımı söz konusu. Ayarınızı ne kadar sağlıklı yaparsanız o denli başarılı bir performans elde ediyorsunuz. Tonlar son derece eğlenceli ve müzikal.
Plaklar plakları kovalıyor. Caz müziği hem büyük orkestra hemde küçük formasyonlar aynı şekilde klasik müzik pikap kafasının fiyatına bakarak beklenmeyecek kadar büyük bir akıcılığa, harika bir müzikal dengeye sahip. Burada bir ufak noktayı belirtmek isterim. 1990’lar sonrası rock ve daha şiddetli müzik dinleyen okuyucularımız açısından London Decca Maroon’un tonları biraz yuvarlak hatlara sahip gelebilir. Ancak 1970’lere döndükçe işin rengi değişiyor. Buradaki konu London Decca Maroon’un aslına bakarsanız unuttuğumuz tarzda bir sesi olması. O eski plağın plak gibi çaldığı, tonların bambaşka olduğu ancak günümüzde bazılarımızın kolore diyerek burun kıvırdığı son derece kendisine özgü bir ses. Ben bu sesi çok seviyorum ve alıştığınız zaman vazgeçilmez olarak nitelendiriyorum. London Decca Maroon ile 15 günü geçen bir süre boyunca beraber yaşadım ve her dakikadan büyük keyif aldım.
Şimdi son sözler; 455 Sterlin’lik fiyatı ile (KDV eklenecek) London Decca Maroon makul mantıklı seviyelerde diyebileceğimiz bir pikap kafası. Dışarıdan baktığınızda pek bir şeye benzetemeyeceğiniz bu kırmızı ufaklık, bakmayı bilen gözler için neredeyse 40 senelik bir hikayenin günümüzdeki anlatıcısı. Onu uygun şekilde ayarlayıp sisteminize entegre ettiğiniz andan itibaren bambaşka bir dünyanın içerisine giriyor ve kendinizi müziğin kollarına bırakıyorsunuz. Fiyatına göre detay seviyesi başarılı, sahnesi başarılı ancak o ton yok mu! İşte orada hemen her şey önemini kaydediyor. Analog meraklılarının hayatlarında en az bir kez kulak kabartması gereken bir pikap kafası.
London Decca Maroon
“Positive Scanning” Üst uç sınıf pikap kafası, 5mV çıkış, küresel uçlu elmas iğne, 20Hz – 22kHz +/- 3db, yatay 15 – dikey 10 uyumluluk (compliance) katsayısı, 47kOhm giriş özdirenci
Fiyat: 455 Sterlin+KDV
Temsilci: Sigma Ses / www.sigmases.com
Bir yorum ekleyin