Kendi Halinde Bir Pikap Projesi
Pikaplar benim için hem sesleri, hem mekanik yapıları hemde pikap ve plaklar çevresinde oluşan alt kültür ile her zaman ilgi çekici olmuşlardır. Sanırım daha ilkokul öncesi pikap mekaniğine olan ilgim ortaya çıkmıştı. O dönemin küçük ve taşınabilir pikaplarından bir tanesini sökebildiğim kadar sökmüştüm. İçerisinde bulunan çarklar, yaylar, hareketli parçalardan çok etkilenmiştim. Bu yaşlarda geleneksel olduğu üzere yaratıcı değil genelde yıkıcı oluruz. Tabii bende farklı değildim..
Yıkıcılıktan sıyrılma sürecim üniversite çağlarını buldu. Bu dönemde artık ufak tefek arızaları tespit ve tamir edebilir hale gelmiştim. Pikapların çalışma prensiplerini büyük ölçüde çözmeyi başarmıştım. İnternet’in durdurulamaz şekilde hayatımıza girmesi çalışma prensiplerini çözmeme oldukça yardımcı olmuştu. Tamir işlerinin bir sonraki adımında ufak tefek değişiklikler yapabilme cesaretini bulmaya başladım kendimde. Hurda duruma gelmiş özellikle Dual marka pikapların kol mekanizmalarını iptal etmek ilk deneyimlerinden bir tanesiydi. Zaman içerisinde HS serisi karmaşık Dual pikap/ampli kombinasyonlarına korkusuzca dalıp, tamir edebilir hale gelmiştim.
Seneler sonra ilk pikabımı yapmaya karar verdim. Şimdi dönüp baktığımda basit bir proje olduğunu düşünsem de, özellikle kendi kolumu yapmaya çalışırken pivot kolların çalışma prensiplerini daha iyi anlamaya başlamıştım. İlk pikabıma Kybele ismini uygun görmüştüm. Benim açımdan bir ilk olduğundan bu ismi özellikle vermiştim. Çünkü pikaplara çok farklı açıdan bakmaya başlamam Kybele sayesinde olmuştur. Kybele başta Anadolu’da olmak üzere tüm Ege havzası ve Mezopotamya’da saygı gören bir ana tanrıçaydı. Hatta Frigyalılar başta olmak üzere bir çok toplum diğer tanrı ve tanrıçaların ondan türediğine inanırlar. Senelerini tarih ve mitoloji okuyarak geçirmiş bir meraklı olarak ilk projesinin son projesi olmayacağını bilen bir insan için bundan daha güzel bir isim bulmak zordu. Tam tahmin ettiğim gibi pikap projelerimin sonu asla gelmedi ve bu yazımda sizlere son pikabımı tanıtmaya çalışacağım.
Hikayeye devam edelim. Kybele ortaya çıktığı döneme kadar elimden onlarca farklı marka, model pikap geçmişti. Dual’ler, Marantz’lar, Pioneer’lar sayısız Sansui ve çok daha fazlası. O yıllarda ProJect’in Debut modelini kullanıyordum ve pikap projemde hep referans olarak Debut’u aldım. Ortaya çıkan ses hiç fena değildi. Basit mekanik ve elektronik bilgimle devri tutan bir pikap, plak üzerindeki izleri düzgün şekilde takip eden bir kol yapmayı başarmıştım. O pikabın sesi ProJect kadar iyi olmasa da, seneler boyunca kullandığım bir çok pikaptan daha iyiydi ve en önemlisi ben yapmıştım.
Bu dönemden sonra pikapların dünyasına daha fazla girdim. Açıkçası Kybele projesi daha önce açamadığım bir çok kapıyı aralamamı sağladı. Ortaya çıkan sonuç başarılı olunca bu konuda daha fazla araştırma yapmaya başladım. Öncelikle fizik konusunda biraz ders çalışmaya karar vermiştim. Liselerde okutulan kitapları almaya başladım ve bir çok karmaşık hesabı bilgisayar ile çözmeye başlamıştım. Örneğin 280mm çapında bir daireye, dakikada 250 devir dönen bir motorla, 33 tur attırmak için kaç mm’lik bir daire kullanılmalı sorusu bir çok pikap kullanıcısının umursamadığı bir konudur ama kendi pikabınızı yapmayı istiyorsanız bu tarz soruları matematiksel bir şekilde çözmeniz gerekir. Bir yandan temel bilgileri edinirken bir yandan da yeni yapacağım pikabın nasıl olacağını hayal ediyordum.
İlk Kybele’den sonra daha farklı pikaplar ile tanışmaya başladım. Linn Sondek LP12’ler, eski Thorens’ler ve şu an kullandığım Michell Gyrodec. Süspansiyonlu pikaplar. Bu pikaplarla birlikte yeni bir şeyleri daha öğrenmem gerekiyordu. Öncül modellerin ortaya çıkmasından günümüze kadar geçen seneler boyunca bu tarz pikaplar mükemmele ulaşmışlardı. İlk başlarda öylesine seçildiğini düşündüğüm malzemelerin arkasında ciddi bir mühendislik vardı. Öğrenmem gereken bir sürü yeni şey vardı artık. Yayın rezonans frekanslarından tutun, farklı malzemelerin farklı etkilerine kadar dopdolu bir liste. Kolların dünyasında da yeni keşifler yapmaya başladım. İlk önce Rega RB250 ve 300’ler, eski SME’ler, Linn Basik, Ittok ve en sonda SME’nin amiral gemisi Series V. Pikap kollarına meraklı bir insan olarak işin mekaniğini çözmeye çalışıyordum. Sonra kendimi bir anda farklı markalardan kolları sökerken, yeniden kablolarken ve hatta restore ederken buldum. Elde ettiğim her başarı beni mutlu ediyordu. Her defasında da yeni bir şeyler öğreniyordum. Bir noktada pikaplar ve pikap kolları arasındaki ilişkiyi de sorgulamaya başlamıştım. Pikaba uygun kol seçimi, iğneye uygun kol seçimi derken bir noktada yolunuz yine matematik, fizik yani teknik veriler ile kesişiyor. Bu dönemde elimden o kadar çok pikap kolu ve farklı pikap geçti ki, sayısını ben bile bilmiyorum. Ancak her projede yeni bir şeyler öğreniyordum.
Bu dönemin ardından rijit pikapları dinleme ve kurcalama fırsatım oldu. La Platine Verdier’i ilk gördüğümde sanırım birkaç saat boyunca başından ayrılamamıştım. Araştırmalar, yazışmalar, sayısız dinleti derken allak bullak olmuştum. Bu ihtişamlı pikap 20 seneden beri vardı ve ben yeni tanımıştım. Bu benim için yeni bir dönemdi. Farklı şehirlere yaptığım ziyaretlerde günümüzün en kalburüstü pikaplarını gönlümce deneme, kurcalama ve dinleme fırsatım oldu. Aynı şekilde sayısız pikap kolu, pikap iğnesi dinledim. Pikap kolları ise şahsi ilgi alanım olduğundan en çok zamanı bu güzel mekanik harikaları ile geçirdim. Dynavector 507, Triplanar, Graham Phantom, Ikeda, günümüzde üretilen hemen her SME derken liste uzadıkça uzuyor. Listemde sadece Schroeder eksik. Onu da yakın zamanda kurcalayacağını umuyorum. Tabii internette bulduğum her pikabı inceliyor özellikle İngilizce ve Fransızca tüm kalburüstü analog forumlarında bazen katılımcı çoğu zaman okuyucu olarak vakit geçiriyordum. Her yeni pikap, her yeni kol bende yeni ufuklar açıyordu.
Bu dönemde Kybele’nin gelişmiş bir ikinci versiyonunu ürettim. Ancak bu kez pikap kolunu kendim yapmadım. Yeni Kybele benim için bir yap boz tahtasıydı. Neredeyse 3 sene boyunca bulabildiğim hemen her malzeme ile denemeler yaptım. Farklı masif ağaçlar, kontrplak, pleksi hatta yeni evime döşettiğim 40×40 seramiklerden artanlar bile pikap gövdesi için deneysel malzemeler olarak kullanıldı. Her yeni duruma göre çizimler yaparak, notlar alarak çalışmalarıma devam ettim. Kullanılan şasinin kalınlığı, alanı gibi konularda bu çalışmalar çok faydalı oldu. Bir süre sonra ne yapmak istediğim kafamda belirmişti.
Daha önceki pikaplarımda hep çıkma malzemeler kullanmıştım. Bu kez her şey çok daha farklı olmalıydı. Ortaya çıkacak pikabı düşünmek bile beni heyecanlandırıyordu. Tek sorun bütçeydi. Günümüzde eğer yeterince maddi imkanınız varsa hemen her konuda olabilecek en iyi malzemeler ulaşılabilir durumdadır. Örneğin motor konusunu ele alalım. Eğer bütçeniz varsa Teres, DIY Hifi Supply gibi üreticilerden komple motorlar alabilirsiniz. Ancak işin içerisine girdikçe motorun önemi kadar housing’inde (yani motorun konulduğu bölüm) önemli olduğunu anlıyorsunuz. İşte o zaman motoru bir bütün olarak satın almak yerine sadece motor alıp gerisini kendiniz yapmaya karar veriyorsunuz. İşte tam bu noktada olay bir anda karışıyor. Yazının başlarında olduğu gibi bir anda masada hesap yaparken buluyorsunuz kendinizi. Kapasitörler, dirençler ile devam ediyor hesaplamalar. Tabii ki iş bunlarla kalmıyor eş zamanlı AC motor mu kullanmalıyım, DC motor mu kullanmalıyım sorularını cevaplamalısınız. Bunlara cevap verdiğinizde sorunlar bitmiyor. Platom kaç kilogram olacak, bana gereken tork kaç Ncm, motor kaç devir olmalı, nasıl bir makara (pulley) kullanmalıyım soruları ortaya çıkıyor. Kısacası cevap bekleyen onlarca soru. İşin kötüsü bu cevapları kendiniz bulmalısınız. Çünkü tasarımı bilen tek kişi sizsiniz.
Bir yorum ekleyin