Stereo Mecmuası’nda yine yepyeni bir markayı mercek altına alıyoruz; Townshend. Townshend Audio, Sue ve Max Townshend, tarafından 1975 yılında Londra İngiltere’de kuruluyor. Firmanın geniş kitlelerce tanınması “Rock” serisi pikapları ile oluyor. Townshend hem pikap şasileri üretiyor hemde özel kollar tasarlıyor. İlerleyen dönemlerde firma farklı üreticilerin kolları ile kullanılabilen versiyonlarını da üretiyor. Benim de firmayı tanımam gerçekten ilginç yapılı “Rock” pikapları sayesinde oldu. Pikabın en önemli özelliği kolun headshell kısmına eklenen özel bir parça hatta bölüm sayesinde hem kolun sönümlenmesi hemde izleme açısında hassasiyet sağlanıyordu. Bunun dışında yine firmanın hifi pazarında popüler bir diğer ürünü Maximum Supertweeters ürünüdür. Farklı bir kaç sistemde bu ilginç hoparlörleri deneme fırsatım oldu. Bazı meraklıların kendi hoparlörleri ile kullanımını önerdiği bu supertweeter’ları da belki ilerleyen dönemlerde Stereo Mecmuası’na konuk ederiz. Firma bunlar dışında bayağı sükse yapan Seismic Sink izolasyon platformları, Glastonbury, Allegri pasif pre-ampliler, elektronikler ve hoparlörler üretiyor…
Bu yazımda Townshend firmasının ara bağlantı kablosu modellerini mercek altına alıyorum. bağlantı kablosu modelleri derken tüm modelleri demem lazım. En basitinden en üst modeline kadar tüm modelleri kendi sistemimde denedim hatta deyim yerindeyse kurtlarımı döktüm diyebilirim. Firmanın toplam 3 modeli var. Bunlar ucuzdan pahalıya şu şekilde sıralanıyor,
DCT 100 bağlantı kablosu
DCT 300 bağlantı kablosu
F1 Fractal bağlantı kablosu
Bu kabloların en önemli özelliği yekpare levha iletkenlerin kullanılması. Bu bazı firmaların tercih ettiği hatta cihazlarının içerisinde de kullandığı bir yöntem. Eski bazı Japon amplifikatörlerinde gördüğümüz bu sistem sonraki yıllarda Gryphon gibi bazı üreticiler tarafında da benimsenmişti. Hatta benim kullandığım hoparlör kablosu da bu şekilde üretilmiş.
DCT 100 bağlantı kablosu ile başlayalım. Bu model firmanın en ucuz modeli. Firma bu üründe bakır levhalar kullanmış. Bu bakır levhalar PVC bir tüpün içerisinde bulunuyor. Tüpler içerisinde bulunan hava ile yalıtım sağlanıyor ve levhalar sadece bir kaç noktada PVC koruma ile temas halinde. Bu tarz kabloları sistem ile bütünleştirmeden önce Blue Horizon kablo yakma makinesinde tutuyorum genelde. Ancak kendi hoparlör kablomdan çok iyi bildiğim üzere bu kabloların oldukça uzun bir yanma süreci var. Makineye bağlı 1 günün ardından bir gün sistemimde alışma süreci vererek üçüncü gün ayrıntılı dinlemelerime başladım ki, asıl performans neredeyse 3-4 gün içinde elde edilebildi. Yani eğer kablo yakma makinesi kullanmazsanız oldukça uzun bir süreç sizi bekliyor diyebiliriz.
Townshend DCT 100 ara bağlantı kablosunu sistemime taktığım anda gayet doğal bir tonlama dikkatime çekti. Sistemim sevdiğim gibi hiçbir frekansı çok ön plana çıkartmadan dengeli diyebileceğim şekilde çalıyordu. Dinletilerin süresi arttıkça daha iyi detay seviyesi dikkatimi çekmeye başladı. Baslar daha fazla toparlandı. Tüm bunlar olurken sahne yerli yerinde durmaya devam ediyordu. Farklı müzik tarzlarında albümler dinlerken kabloları ağırlıklı olarak amplifikatörüm ve pre-amplifikatörüm arasında kullandım. Ayrıca bu aralar Stereo Mecmuası karargahından eksik olmayan DAC’lar ile Stax kulaklık amplifikatörü arasında ve CD çalar pre-amplifikatörüm arasında da bol bol deneme yaptım. Kablo tüm denemelerimde kendisini belli etmeden detay seviyesi ve dengeli performansı ile göz doldurdu.
Son dönemlerde bazı albümlerimi testlerde özellikle kullanıyorum. Örneğin Jimi Hendrix’in Axis Bold As Love albümünü. Bu albümü çok ama çok sevmemin yanında albümle ilgili okuduğum bazı makalelerde verilen teknik ayrıntılar ile senelerdir albümü dinlerken benim duyduklarımın paralel olması albümü daha da özel yapıyor. Yazılan çizilenlere göre albümün Sony tarafından yapılan yeni plak baskısı da dahil olmak üzere dinlerken müziğin hoparlöre yaslanma gibi bir efekti var. Bunun neden tercih edildiğine dair prodüksiyon ekibinin bazı notları var. Benimde senelerdir bu albümü farklı farklı sistemlerde dinlerken edindiğim his hep aynı, sisteminizin sahne oluşum hissi ne kadar başarılı olursa olsun bu albümü dinlerken sahnenin hoparlöre doğru yaslanmasını yaşıyoruz. Bu durum ilginç bir şekilde albümün detaylarına daha fazla dalmamızı sağlıyor. Townshend DCT 100 ile de durum farklı değil.
Bu arada albümle ilgili bir not; 1968 yılbaşından önce bitirilmesi için acele edilen albümün birinci yüzünün biten kayıtları Hendrix tarafından kaybedilmiştir ve muhtemelen bir taksinin arka koltuğunda unutulmuştur. Bu yüzden A yüzü yeniden kaydedilmek zorunda kalınmıştır. Ayrıca albümle ilgili bir diğer ilginçlik Little Wing (oldukça nadir olarak) ve Spanish Castle Magic haricinde hiçbir şarkının canlı performansta çalınmamış olmasıdır. O kadar çok efekt içeren şarkıların o dönemin teknolojisi ile tekrar yapılması mümkün olmamıştır. Albümün başındaki (EXP) uzay dışı varlıkla röportajda soruları soran davulcu Mitch Mitchell, Mr. Paul Caruso olarak cevaplayan da Hendrix’tir. Townshend DCT 100 ile Little Wing gerçekten dikkat çekici hale geliyor. Sıcak bir performans ve detaylı bir sunum. Keyif içinde dinliyorum albümü…
Townshend DCT 100, makul bir fiyat etiketi ile sistemde ek tonlama yapmadan oluşturduğu geniş sahnesi, ortalamanın üzerinde bas performansı ile göz dolduruyor. Detaylar konusunda da gayet becerikli. İyi fiyat performans oranına sahip bir kablo…
Bir yorum ekleyin