Mike Valentine ile Sohbet

 

Şimdi bu kim diye soracağınıza eminim. Mike Valentine aslında bir su altı kameramanı ve yönetmeni. Su altı çekimlerine imza attığı filmler dudak uçurtan cinsten. Bir kaç örnek vermek gerekirse, Casino Royale, Basic Instinct 2, King Arthur, Star Wars: Episode I – The Phantom Menace, Trainspotting, Waterworld, Indiana Jones III, Tomb Raider gibi filmler, bir sürü video klip, televizyon diziler vesaire var.

Şimdi bu filmlerden bize ne diyebilirsiniz. Geçtiğimiz aylarda bir Cumartesi günü Mike Valentine ile uzun saatler muhabbet edip birlikte bir şeyler içme fırsatı buldum. Sayın Eli (Puresound) Hanenya tarafından organize etti bu minik toplantıda bende Mike’ı ilk kez tanıdım. Beni ve sizleri asıl ilgilendiren şey, Mike’ın tüm dünyada tanınan uç noktalardaki bir odyofil olduğu. Uç noktada derken, gerçekten uç noktada olmaktan bahsediyorum. DÜnya çapındaki bir çok ünlü firmanın ürünlerini gönderdiği fikir danıştığı bir kişi Mike. Beraber olduğumuz saatlerde anlattıkları akla hayale gelmeyecek şeylerdi. Mike aslında uzun yıllar BBC’de çalışmış bir akustik mühendisi. Bu durum kendisine hifi dünyasında ilginç olanaklar sağlamış. Çok fazla insanla tanışmış ve çok fazla ürünle haşır neşir olmuş.

Bu sayımızda kendisi ile Stereo Mecmuası okuyucularına özel sohbetimizi sizlere sunuyoruz. Daha önce forumlarımızda açtığımız konuya ve mail adreslerimize gelen tüm sorular ve kendi merak ettiğimiz soruların hepsini Mike Valentine’a yönelttik. Eminim ki gelecek sayılarda çok daha ilginç gelişmeler olacak. Umarım söyleşimizi keyifle okursunuz.

 

 

Stereo Mecmuası: Öncelikle merhabalar, okuyucularımıza sizden biraz bahsettim ama isterseniz siz kendinizi tanıtın.

Mike Valentine: Çalışma hayatıma ilk olarak 17 yaşında Manchester’da bir HiFi mağazasında başladım. BBC’de işe başlayabilmek için 18 yaşını doldurmuş olmak gerektiği için, bu arada bir HiFi mağazasında çalışmak benim için harika bir işti. Bu mağazada çalışmaya başlamamla beraber HiFi dünyasıyla da tanışmış oldum ve o dönemde Mullard tasarımından esinlenerek ilk lambalı amplimi yaptım. O sıralarda mağazada bir Garrard 401/12″ SME/Shure V15 ile birlikte Quad 33/303 ve hoparlör olarak da Kef Concerto kullanıyorduk. Sisteme bütün olarak baktığınızda hiçte fena bir ses vermiyordu ancak, o dönemdeki transistörlü ampliler iyi lambalıların sıcaklığını veremiyordu.

Stereo Mecmuası: BBC geçmişiniz oldukça ilgi çekici. O dönemden bu döneme BBC deneyimlerinizin hifi hobinizde nasıl etkileri oldu?

Mike Valentine: Ses Mühendisi olarak 18 yaşında birçok başvuru arasından seçilerek BBC’ye kabul edilmem benim için büyük bir şanstı. 70’lerin başında BBC, tekniği ve konuyla ilgili sunduğu eğitimlerle dünyada öncü durumdaydı. Orada aldığımız mühendislik eğitimi kesinlikle en iyisiydi. Mikrofonların, miksaj ekipmanlarının ve hoparlörlerin nasıl çalıştığı, akustik ile ilgili edinilen bilgiler gerçekten çok kıymetliydi. BBC aynı zamanda ekibini televizyon kameraları, ışıklandırma ve genel televizyon stüdyosu mühendisliği gibi farklı konularda da eğitmenin çok önemli olduğuna inanırdı.

Aldığımız 3 aylık eğitime daha sonra Londra’daki Television Center’da devam ettik. O dönemde, bugün halen iyi bilinen Monty Python’s Flying Circus ve Faulty Towers gibi birçok programda görev aldım. Kısa süre sonra boom operatörü oldum, yani görevim mikrofonları sanatçıların üzerine en iyi sesi alabilecek şekilde yerleştirmekti. Daha sonra eğitimim dubbing üzerine devam etti; programlar için gerekli olan modu ve atmosferi yakalamamızı sağlayan tüm ses efektlerini yaratıyorduk. 70’lerin sonunda dış yapımlar bölümüne geçtim. Orada, dışarıda çekim yaparken karşılaşılabilecek tüm zorluklarla tanışmış oldum. O sıralarda HiFi’a olan ilgim daha da artıyordu, hatta master tape almak için gittiğim Londra’daki bir HiFi mağazasında part time çalışmaya başladım. Burada Quad 57 hoparlörler ile Spendor BC 1’lerin satışına yardımcı oluyordum. Alım gücüm arttıkça evimde kullanmak için daha iyi ekipmanlar satın almaya başladım ve böylece HiFi hastalığı kanıma girmiş oldu. Sonraki 30 yıl boyunca sistemime eklenen birçok cihazın sese ne gibi etkileri olduğunu gözlemleyerek ekipmanlar hakkında az çok bilgi sahibi oldum.

Stereo Mecmuası: Genelde röportajlarımızda hep sorduğumuz bir soruyu size de yöneltmek isterim. İyi bir müzik sistemi nasıl kurulmalıdır. Deneyimlerinize göre dikkat edilmesi gereken şeyler nelerdir.

Mike Valentine: Bir HiFi sistem kurarken en önemli nokta tüm cihazların bütçenize göre dengeli bir dağılımı olmasıdır. Örneğin, hakkında çok iyi yorumlar okuduğunuz bir CD player için bütçenizin %90’ını harcamak ve kalan %10’luk kısımla hoparlor + ampli almak mantıksız olacaktır. Bence sistem kurarken dikkat edilmesi gereken 3 önemli konu daha vardır;

Birincisi cihazlarımızı yerleştireceğimiz HiFi rack diye tabir edilen özel mobilyalar. Bu mobilyaları bir cihazmış gibi değerlendirip özenle seçmeliyiz.

İkincisi kablolar. Kablolar da sistemde hayati önem taşır ve özenle seçilmesi gerekir. Ancak kabloların her bir sistemde farklı etkisi olacağı için satın almadan önce mutlaka bir arkadaşınızdan veya mağazadan ödünç alıp kendi sisteminizde denemeniz yanlış seçim yapmanızı önleyecektir.

Son olarak da oda akustiği. Oda akustiği üst düzey bir ses röprodüksiyonu için çok önemlidir ve sese etkisi göz ardı edilemez. Yapabileceğiniz basit bir işlem ile oda içindeki yerleşime göre sesin nasıl değiştiğini gözlemleyebilirsiniz. Örneğin; bir arka-daşınızdan hoparlörlerinizin durduğu yere geçip konuşmasını rica edin, daha sonra konuşmaya devam ederek odanın köşesine doğru yürümesini rica edin, sesin nasıl değiştiğini göreceksiniz.

Stereo Mecmuası: Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de pikaplara karşı tam bir ilgi patlaması yaşanıyor. Bunda ülkemizde vizyona giren bir filminde (Issız Adam) etkisi var tabii ki. Sizde uzun zamandır pikaplarla haşır neşir olduğunuzdan dolayı başarılı bir analog setup kurulurken nerelere dikkat edilmelidir. Sıfırdan bir kurulumda hangi bileşenlerle işe başlanmalıdır.

Mike Valentine: Şu anda plaklar dünyada yeniden doğuş çağını yaşamaktadır. Birçok plak internet üzerinden rahatça tedarik edilebilmekte ve sistemlerimiz için harika bir kaynak olmaktadır. Analog bir setup kurarken kol, iğne ve pikap şasisinin birbiriyle uygun içinde olması çok önemlidir.

Ayrıca pre-ampli seçimi de hayati önem taşımaktadır. Pikap pre-ampli’si konusunda bütçenize göre 50$’lık entegre ünitelerden 20.000$’lık high end ürünlere kadar oldukça geniş bir skalada seçim yapmanız mümkündür. Bununla birlikte, yaklaşık 1.000$’lık bir pikabın, kendisinden 5 kat pahalı bir CD çalardan daha iyi performans verebildiğini görmek oldukça ilginçtir.

Pikaplarımızı taşıyan HiFi rack veya mobilyalar da ses performansı açısından son derece önemlidir. Zemin vibrasyonunu minimize edeceği için, pikabımızı duvara asılı bir rafa yerleştirmemiz ses performansını arttıracaktır.

Stereo Mecmuası: Hazır konu pikaplardan açılmışken, zaman içerisinde kullandığınız analog setuplardan bahsetmenizi istesek.

Mike Valentine: Zaman içinde Linn, Denon, Pink Triangle, Goldmund ve daha birçok farklı analog ekipmanlar kullandım. Şu anda TW Acoustic AC3 “The Raven” kullanmaktayım. Kol olarak Graham B44 Mark 1 & 2 ve birçok farklı SME kullandım. Ancak şu andaki favorim SME V ve tüm iç kablolaması Kondo. İğne olarak Shure V15, Kondo IO-M ve daha birçok farklı marka sistemime dahil oldu.

Stereo Mecmuası: Son yıllarda müzik firmaları plak üretimine ciddi bir ivme vermiş görünüyorlar. Sizce plak üretimi daha ne kadar sürer.

Mike Valentine: Plak üretimi son yıllarda gerçekten de hız kazandı. İnsanlar plak almaya devam ettiği sürece üretim sürecektir. Bir şeyi unutmamamız gerekir ki, daha iyi ses veriyor olmaları plakların ilelebet üretilecekleri anlamına gelmez.

Plak şirketleri ses kalitesinden ise, kar marjlarıyla daha çok ilgilenirler ve satışlar tatmin edici düzeyde kaldığı müddetçe üretimi sürdürürler.

Stereo Mecmuası: Bazı firmaların ürettiği plaklar (örnek Speakers Corner, Pure Pleasure vs) çok üst düzey dinleme deneyimi sunuyorlar. Bu eski kayıtları bu hale getirebilmenin ardındaki sır nedir.

Mike Valentine: Orijinal master bantlar baz alınarak üretilen modern plaklar gerçekten çok iyi bir sese sahipler. Genel kullanımdaki devir hızı 331/3 RPM olmasına karşın, son dönemde birçok firma 45 RPM devir hızındaki kayıtları piyasaya sürdü. Devir hızının artması ses kalitesinde ciddi bir artış sağlıyor. Ayrıca, aynı master bant kullanılarak üretilen bir plağın CD’ye oranla çok daha iyi bir sese sahip olduğu rahatça fark edilebiliyor.

 

 

Stereo Mecmuası: Daha önce sitemizde yayınladığımız bir fotoğrafınız büyük ilgi çekti. Nagra reel cihazı. Ülkemizde de bir çok kişi reel cihazı sahibi olsa da, genel olarak orijinal kayıt bulunmamasından şikayet ediliyor. Bu duruma en güzel alternatif Tape Project. Sizinde bu projeye abone olduğunuzu biliyorum. Okuyucularımıza reel cihazınızdan ve Tape Project’e bakış açınızdan bahsedebilir misiniz?

Mike Valentine: Master bantlara olan ilgim, şu anda kullanmakta olduğum Nagra reel to reel çaları satın almama sebep oldu. Odyofiller olarak biz her zaman gerçeğe en yakın olan sese ulaşmaya çalışırız. Tape Project isimli Amerikan bir şirket, CD ve plak yapımında kullanılan master bantların kopyalarını üretip satışa sunmaya başladı.

Şu anda benim sistemimde CD, plak ve her ikisininde üretiminde kullanılan master bantları dinlemek ve birbirleriyle mukayese etmek mümkün. Peki hangisi daha iyi ses veriyor?

Aslında mutlak bir galip yok ancak genellikle master bantlar önde geliyor. Plakların sıcak ve akıcı bir sesi var. Ancak her ne kadar master bantlar kadar olmasa da, bazen özenle üretilmiş modern CD’ler de şaşırtıcı düzeyde iyi ses verebiliyor.

Tape Project’ten master bant satın almakta yaşanan sıkıntı, son derece az çeşit üretiyor olmaları ve piyasaya sürecekleri eserlerle ilgili seçim yapamıyor olmanız. Her 18 aylık periyotta sadece 10 adet yeni master bant piyasaya sürüyorlar. Ancak ürettikleri master bantlar, Revok, Ampex, Nagra veya Studer gibi iyi reel to reel çalarlar ile gerçekten çok üst düzey bir ses elde etmenizi sağlıyor.

 

 

Stereo Mecmuası: Sizinle İzmir’de sohbet ederken aldığım notları sitemiz üzerinden okuyucularımızla paylaştığımızda genel olarak hayret dolu yorumlar aldık. Şu an kullandığınız sistem hakkında bilgi verir misiniz?

Mike Valentine: Geçen yıllar içinde birçok farklı sisteme sahip oldum. Bir süre önce sistemimde pre/powe ampli, pikap pre amplisi, iğne, güç kablosu, hoparlör kablosu ve interconnectlerin tamamı Kondo idi.

Tecrübeme göre Kondo ürünlerinden en iyi sesi elde edebilmek için, sisteminizi mümkün olduğunca Kondo ürünleri ile oluşturmanız gerekiyor. Ancak, Kondo’ların zaten yüksek olan fiyatları son dönemdeki döviz kur dalgalanmalarından sonra daha da arttı. Şu anda sistemimde Wavac ürünlerini kullanıyorum. Daha mütevazi fiyatları olmasına karşın, üretim ve ses kalitesi açısından oldukça etkileyici cihazlar.

Stereo Mecmuası: Yine yapılan yorumlarda birbiri ardına ilginç ve oldukça pahalı cihazlar ilgi çekmişti. Ne kadar sıklıkla sisteminizde değişiklikler yapıyorsunuz. Finansmanı zor olmuyor mu?

Mike Valentine: Genelde sistemimi 6 ayda bir yeniliyorum. Bu ilk bakışta çok maliyetli görünebilir ancak, distribütörler ve tasarımcılar ile ilişkilerimden ötürü birçok cihazı ciddi indirimler ile satın alabiliyorum ve sistem değişikliklerinde çok kaybım olmuyor.

Stereo Mecmuası: Bir diğer okuyucu sorusu. Şimdiye kadar en etkilendiğiniz ürünler ve sizce en başarılı setup?

Mike Valentine: Şu ana kadar beni en çok etkileyen sistem İngiltere’de Definitive Audio isimli mağazada dinlediğim bir sistemdi. Aynı zamanda Kondo’yu İngiltere’ye ithal etmekte olan firma, Kevin Scott isimli bir hoparlör tasarımcısı tarafından işletilmektedir.

Kendisi şu anda satış fiyatı yaklaşık 300.000$ olacak bir horn hoparlör tasarlamaktadır. Bu mağazada dinlediğim ve şu ana kadar en çok etkilendiğim sistem 6 adet Kondo power ampli tarafından sürülmekteydi ve gerçekten inanılmaz çalıyordu.

Stereo Mecmuası: Tüm dünyadaki forumlarda olduğu gibi ülkemizde de analog mu – dijital mi tartışması oldukça popüler. Bu konudaki görüşlerinizi almadan önce yavaş yavaş popülerleşmeye başlayan high resolution lossless 24/196 audio hakkında ne düşündüğünüzle dijital dünyaya giriş yapalım. Gelecek gerçekten de bu mu?

Mike Valentine: Biz odyofiller olarak dijital ile analoğun birbirlerine karşı üstünlüklerini tartışa duralım, aslında bu savaşı dijital çoktan kazandı. Bunu sadece ne kadar çok Ipod veya MP3 player satıldığına bakarak görebiliriz. Yüksek çözünürlükteki dijital kayıtlar harika sonuçlar verebiliyor. Bizim hoşumuza gitse de gitmese de dijital hayatımıza girmiş durumda. Önümüzdeki yıllarda daha da gelişecek bu dijital teknolojiden faydalanmak en mantıklı yol olacaktır.

Stereo Mecmuası: Yani sizce de bu lossless formatlar CD’nin sonunu mu getirecek?

Mike Valentine: Şu anda MP3 veya benzeri formatları kullanmakta olan kesime göre, odyofiller olarak biz azınlık konumundayız. Buradan yola çıkarsak, hoşumuza gitse de gitmese de gelecekte lossless formatların kullanımının artacağını söyleyebiliriz.

Stereo Mecmuası: Bir çok üretici CD player’lar yerine SACD’lere tekrar ağırlık vermeye başladılar. SACD ve bu formatı çalan cihazlar için görüşleriniz nelerdir.

Mike Valentine: SACD normal şartlarda standart CD’ye oranla daha iyi bir sese sahiptir. Aslında bu konu master kaydın ne kadar özenli hazırlanmış olduğu ve kullanılan SACD çaların kalitesi ile de doğrudan ilişkilidir.

SACD teknolojisi ilk başta tüketici kullanımına sunulmak üzere geliştirilmiş bir format değildi. Sony tarafından geliştirilmiş yüksek çözünürlüklü bir kayıt formatı idi ve kayıtların standart dijital teknolojiye gore daha yüksek çözünürlükte arşivlenmesine olanak tanımaktaydı.

Pazarlama ekibi bu yeni prosesi duyar duymaz, yeni formatın bir pazarlama enstrümanı olarak kullanılarak satışların arttırılabileceği fikrini öne sürdü ve böylece SACD tüketici kullanımına sunuldu. Sony’nin son dönemde SACD üretimini durdurmuş izlenimi vermesi , satış adetlerinin belirleyici olduğunu ve günümüzde satış adedinin kaliteden daha önemli olduğunu doğruluyor.

 

 

Stereo Mecmuası: Evet popüler sorumuzun artık vakti geldi. Analog mu dijital mi? Yoksa her ikisi de mi? Sizin tercihiniz nedir?

Mike Valentine: Ben genel olarak analoğu tercih ediyorum ancak yanlış “cut” edilmiş olması sebeiyle CD versiyonundan çok daha kötü performans veren LP’ler de var. Şunu da unutmamak gerekir ki, günümüzde birçok modern kaydın LP basımı bulunmuyor. Bu nedenle en mantıklısı her iki formatın da keyfini çıkarmak. Ayrıca CD teknolojisi de son 25 yılda heyecan verici bir düzeye gelmeyi başardı.

Stereo Mecmuası: Hifi konusunda oldukça aktif olduğunuzu ve çeşitli firmaları ziyaret ederek prototip ürünleri dinleme şansınız olduğunu biliyorum. Tasarımcıların dünyası nasıl bir dünya örneğin yeni fikirlere açıklar mı. Ülkemizde bu ilginç dünyaya bir hayli uzak olduğumuzdan sır perdesini bizler içi biraz kaldırır mısınız?

Mike Valentine: Bugüne dek İngiltere’de Peter Walker/ Quad, Tim de Paravicini / EAR, Leif Olofson / Marten Loudspeakers, Kevin Scott / Living Voice Loudspeakers ve David Wilson / Wilson Audio gibi birçok tanınmış tasarımcı ile tanışma fırsatım olduğu için oldukça şanslıyım. Ürünlerini tasarlarken, tasarımcıların sergilediği azmi görmek gerçekten oldukça etkileyici.

Tasarımlarında müzikal hedefleri ile ürün maliyetlerini belirli bir dengede tutmaya özen gösteriyorlar. Ürün tasarlarken karşılaştıkları sorunları çözmek ile ilgili her birinin farklı bir bakış açısı olmasına rağmen neredeyse tamamı son derece açık fikirli kişiler. Ses röprodüksiyonu ile ilgili birçoğumuzun fikirleri vardır ancak, sınırları zorlayıp daha iyisini üretmeye çalışan tasarımcılar olmasaydı halen çok daha basit ekipmanlarla müzik dinliyor olabilirdik.

Stereo Mecmuası: Son yıllarda ürün fiyatlarında özellikle de high end alanında fiyatlarda önemli bir artış eğilimi var. Özellikle global krizin gelmesiyle bu piyasa sizce nasıl etkilenecek, ucuz ürünlere olan talep artacak mı?

Mike Valentine: Hiç şüphesiz global krizin HiFi endüstrisine zarar verici bir etkisi olacaktır. Sadece bir yıl içinde Japon Yeninin güçlenmesi nedeniyle bir Kondo amplinin fiyatı neredeyse ikiye katlandı.

Belki de Hifi endüstrisini diğer bazı sektörlerden farklı kılan şey, ürünlerin üst düzey standartlarda üretilmesi nedeniyle fiyatlarında ciddi düşüş olamayışıdır.

Ben şahsen high end ürünlerin mass market tarzında üretilebileceğine inanmıyorum. High end bir cihazdaki en önemli özellik gerçekten müzikal çalmasıdır. Hepimiz biliriz ki ucuz mass market ürünler bu müzikaliteye ulaşamaz ve bu da odyofiller tarafından kabul edilebilir değildir.

Stereo Mecmuası: İngiltere geçmişten beri hifi dünyasına yön veren önemli ülkelerden bir tanesi ama ülke ile özdeşleşmiş bir çok marka yabancılara satılmış durumda. Bir çok üretici de İngiltere dışında üretime başladı. Mass market tarzı üretim yapan firmaların geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir. Bu arada İngiltere hifi endüstrisinin durumu şu an nasıl?

Mike Valentine: Pazar koşulları gereği birçok İngiliz HiFi şirketi yabancı yatırımcılara satıldı. Markaların varlığını sürdürebilmeleri için bunun hayatın bir gerçeği olduğunu kabul edip doğal karşılamak gerekir. Aynen müziğin evrensel bir olgu olması gibi, bu konuya da evrensel bakmak daha doğru olacaktır.

Stereo Mecmuası: Bir çok okuyucu müzik sistemlerini oluştururken çeşitli dergilerden ve web sitelerinden faydalanıyorlar. Sizin hifi basınına bakış açınız nedir. Sizce hifi basınının endüstri için önemi nedir?

Mike Valentine: Mağazaların her markanın her ürününü stokta bulundurması imkansız olduğu için dergilerde ve web sitelerinde yayınlanan incelemeler insanların satın alma kararlarında önemli rol oynuyor. Burada unutulmaması gereken nokta bir ürün hakkında yazılan yorumların, tamamen incelemeyi yapan kişinin şahsi görüşleri olduğudur.

Aynı yorumcunun farklı ürünler hakkındaki incelemelerini okuyarak, hatta incelediği bazı ürünleri dinleyerek bakış açısı hakkında fikir sahibi olabiliriz. Böylece yorumcunun önceliklerinin ve bakış açısının kendimizinkilerle ne kadar ötüştüğünü tespit edebilir, daha doğru karar verebiliriz.

 

 

Stereo Mecmuası: Hifi dünyası dışından bir kaç soruda sormak isteyen okuyucularımızı kırmamak için bu soruları sıralamak istiyorum. İlk soru; su altı çekimi ve yönetmenliği nasıl bir meslektir biraz bahsedebilir misiniz?

Mike Valentine: Yaklaşık 20 yıl önce, uzun metrajlı bir filmin yapımında çalışma üzere BBC’den ayrıldım. O tarihten bugüne kadar ki tecrübelerim ile ilgili detaylı bilgiye (www.valentinefilms.com) web sayfamdan ulaşabilirsiniz.

Stereo Mecmuası: Bugüne kadar izlediğimiz birçok önemli filmin yapım aşamasında yer aldığınızı biliyoruz. Biraz bunlardan bahseder misiniz?

Mike Valentine: Bugüne kadar 65’in üzerinde önemli firmin yapım aşamasında yer aldım. Bunlardan bazıları; Star Wars, The Bourne Supremacy,Casino Royale ve Tomb Raider 2.

Çalıştığım oyuncuların tümü son derece profesyonel olmalarına karşın aralarından bir kişi öne çıkıyor; Angelina Jolie.

 

 

-Aslında bende tam bu konuda bir soru soracaktım. Kendi sitenizdeki fotoğraflara bakan genç okuyucularımızdan gelen ısrarlı soru ile bu bölümü sonlandıralım. Angelina Jolie gerçekten görüldüğü kadar güzel mi?

Mike Valentine: Bu soruyu bana birçok kişi sordu. İnanın gerçek hayatta fotoğraflarda göründüğünden bile daha iyi!

Stereo Mecmuası: Mike, Türkiye ile ilgini ben meraklılara anlatmaya çalıştım ama sen biraz bahsedebilir misin.

Mike Valentine: Türkiye ile bağlantım eşimin İzmir’li olmasından kaynaklanıyor. Düzenli olarak eşimin ailesini ziyaret etmek amacıyla İzmir’e geliyoruz. Türk insanının cömertliği ve cana yakınlığı beni oldum olası çok etkilemiştir. Bu nedenle derginiz için röportaj talebinizi keyifle kabul ettim.

Stereo Mecmuası: Son olarak okuyucularımıza son sözlerini alalım.

Mike Valentine: Son olarak söylemek istediğim, biz odyofiller için en önemli şeyin mümkün olduğuna fazla konsere gidip canlı performansları dinlemek olduğudur. Bu bize hedefimizin ne olduğunu hatırlatacak en güzel yoldur. Müzik keyfinin uluslararası sınırları yoktur ve müzik her birimize aittir.

Stereo Mecmuası: Mike, bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz.

Eli Hanenya (çeviri ve organizasyon)
Hakan Cezayirli (sorular)