Ahu Ünalp ile kısa bir sohbet

 

Hakan Cezayirli:Merhabalar Ahu Hanım, öncelikle Mikrop Gramofon ile röportajımıza başlayalım. Eminim çok kez sorulmuştur; bir kez daha tekrarlamamızın umarım sakıncası yoktur. Mikrop Gramofon ismi nereden geliyor?

Ahu Ünalp: Merhaba, evet bu en çok sorulan sorulardan biridir… Mikrop, hem yaramaz, hem çok sevimli… Sık kullandığım bir tabir… Mikrop; hem zararlı, hem yararlı, bulaşıcı! Mikrop Gramofon’un isim babası aslında Hakan Burkut’tur. Bir Pazar günü telefonda konuşurken bir anda mikrop, Mikrop Gramofon haline geldi.

Hakan Cezayirli:Mikrop Gramofon’u kurmaya nasıl karar verdiniz?

Ahu Ünalp: Mikrop Gramofon’un kuruluşu da bir anda oldu. Sevgili arkadaşım, dostum Serhan Bali ile bir anda karar verdik ve 1 Nisan 2005 günü birbirimize bir şaka yaptık ve şaka birden bire Mikrop Gramofon oldu.

Hakan Cezayirli:Mikrop Gramofon kurulduğunda röportajlarda Türk müzikseverler için Amazon.com vesaire internet alışveriş sitelere alternatif olacağının altını çizmiştiniz. Bu açıdan bakarsak sitenin bugün geldiği durumu nasıl değerlendirirsiniz.

Ahu Ünalp: Mikrop Gramofon; Serhan Bali ve Ahu Ünalp’in sevdikleri, müzikalite ve kayıt kalitesi olarak tavsiye ettiğimiz albümlerden oluşmakta. Maalesef piyasaya çıkan her albüme yer veremiyoruz. Sofistike ya da niş görünmek gibi bir niyet içinde değiliz, biz bu albümleri severek, beğenerek dinliyoruz, siz de dilerseniz dinleyin diyoruz. Amazon.com’a alternatif sözümüz yalnızca “internetten alışveriş” için geçerli idi; internetten güvenli bir şekilde alışveriş imkanı, siparişlerin olması gerektiği şekilde adresinize ulaşması, müzikseverlerin tereddüt etmeden sipariş vermeleri oldukça önemlidir. Bu konuda Amazon.com’dan daha iyi hizmet veriyoruz. Hatta hiçbir yerde bulamadığınız albümler için; Mikrop Gramofon’a e-posta göndermeniz yeterlidir. 2000’e yakın üyemiz ile mutluyuz.

Hakan Cezayirli: Merak ettiğim bir konu. Ülkemizdeki müzik ithalatçılarından yeterli desteği alabiliyor musunuz. Müzik piyasasının daralmasında müzik ithalatçılarının payı sizce nedir.

Ahu Ünalp: Müzik ithal etmek, müzik satmak, geniş bir vizyon gerektirir. Bu işi ya çok sevdiğiniz için yaparsınız, ya da hiç yapmazsınız. Nasıl her müzisyenin kayıt yapmasına gerek yoksa, her ithalatçının da ithalat yapmasına gerek yoktur. Distribütör olarak temsil ettiği markayı oyalayan firmalar, vizyon ve bilgi darlığı yüzünden ithal edilmeyen albümler, daha fazla albüm satmak için direkt satış yapanlar… Eskiden bu işin bir adabı vardı, bugün maalesef o adaptan eser kalmadı.

Hakan Cezayirli: Son yıllarda sene sonu müzik satış raporlarında CD yüksek oranlarda gerilerken, sıkıştırılmış/sıkıştırılmamış yasal dijital formatların satışlarında ciddi bir patlama yaşanıyor. Bu konuda görüşleriniz nelerdir ve Mikrop Gramofon’da bu konuda bir çalışma yapılacak mı?

Ahu Ünalp: Bunu, bize en açık şekliyle IFPI raporları söylüyor, ancak bu noktada olayı, yasal dijital downloadlar ve yasal olmayan dijital downloadlar diye ayırmak gerekli. Oran vermek gerekirse yasal olan dijital download büyümesi aynen şu şekilde: 2004: %2, 2005:%5, 2006:%11, 2007:%15, 2008 oranı ise pek yakında belli olur. Şu an yasal olarak download edilebilir 500 internet sitesi ve bu sitelerin içeriğinde ise 6 milyon track var. Olaya yasal taraftan baktığımızda ne kadar parlak ya da değil yine tartışılır. Yasal dijital download yaklaşık 2.9 milyon dolar ancak bu tüm dünya müzik pazarının %15’i. Olayın patlamasına daha var, 10 yıldır bu geçiş sürecinin içindeyiz zaten… Ben Polyanna’cılık severim, aksi takdirde işimi bırakmam gerekir.

Mikrop Gramofon bu konuda bir çalışma yapar mı yapmaz mı bilmiyorum, tahminim yapmayacağını söylüyor sanki. Belki bir zaman sonra yalnızca analog’a döner. Kehanette bulunmak istemem, zaman gösterir. Bundan 5 yıl önce bağımsız müzik firmalarından birinin sahibi ve yapımcısına, ne olur yine LP yap derken, bana -sen deli misin bu çağda asla, ölsem yapmam diyordu, iki gün önce duydum iki yeni plak basmışlar. Yine on yıl önce herkese bakın analog geri dönecek derken, bana şaşkın gözlerle bakıp, iyice delirdin sen, asla mümkün değil diyorlardı. Bence bundan beş yıl sonra analog daha da artacak ve beş yıl sonra yasal dijital download ile aynı orana gelecek.

Bir albümün yapımında çok büyük emek var, sanata ve sanatçıya saygın olmadan müzik dinliyorsan, hiç müzik dinleme daha iyi!!! Her alanda olduğu gibi bu da başka bir farkındalık tabii. Dijital süreksiz, analog ise sürekli… Peki ya sizce, sürekli olan mı kazanır, süreksiz olan mı?

Hakan Cezayirli: Sürekli olan tabii ki. Mikrop Gramofon’da girilen her ürün için özgün yazılar yazılıyor ki muhtemelen bu sizin kaleminizden çıkıyor. Bu kadar albümle uğraşmak eminim pek kolay değildir. Bu kadar albümle ilgili yazı yazmak ve dinlemek için nasıl zaman buluyorsunuz.

Ahu Ünalp: Yeni bir albümü elinize alıp açmayı sever misiniz? Ben bayılırım. Nerede kaydedilmiş, kim kayda almış, kimler neler çalmış, nasıl çalmış daha doğrusu ne anlatmışlar…. Müzik, bu gezegendeki en önemli şeylerden biri, su ve hava kadar önemli, burası bir titreşim gezegeni, hepimiz müziğin parçalarıyız. Sevdiğiniz bir işi yaparken, zaman yoktur, bilirsiniz. Albümler hakkındaki yazıları Serhan Bali ve ben yazıyoruz.

Hakan Cezayirli: Biraz önce bahsettiğimiz konuya bir ekleme olarak plak satışlarında da benzer bir artış söz konusu ve her geçen gün yeniden basılan plak sayısı artıyor. Mikrop Gramofon’un ilk dönemlerinde 100 civarında plak satışa sunulmuştu (çoğu o dönemin EMI plaklarıydı) daha sonra plaklar yavaş yavaş azaldı. Sizinde plaklarla haşır neşir olan bir insan olduğunuzu göz önüne alırsak bunun sebebi nedir?

Ahu Ünalp: Evet, plak basımlarında bir artış var ancak plak ithalatları için pek aynı şeyi söylemek söz konusu değil. Ön sipariş yöntemi ile ithalatlar yapılıyor, dolayısı ile siparişler müzikseverlere teslim edildikten sonra kimse stok yükü taşımak istemiyor. Yılın belirli dönemlerinde yapılan bu ön siparişleri takip etmek gerekiyor. Ya da müzikseverlerin internet kanalı ile yurtdışından plak siparişi vermeleri gerekiyor. Bundan 4 yıl önce EMI’ın stoklarında var olan plaklar yavaş yavaş tükendi, neden tekrar ithalat yapmadıklarını kendilerine sormak gerek.

Hakan Cezayirli: Son zamanlarda hem ülkemizdeki hemde yurtdışındaki hifi forumlarının en gözde tartışmalarından birisi muhtemelen dijital ve analog konusunda yaşanıyor. Bu soruyu size yöneltmek isterim; dijital mi analog mu ve nedeni?

Ahu Ünalp: Bana göre, analog. Analog işlerin her aşamasında dijitale oranla harcanan emek çok büyük… Analog işler derken kastım, hardware ve software olarak mutfağın her ikisini kapsıyor. Müzik dünyası, dijital ile bir evrim geçirdi, ancak evrim jeolojik süreklilik içerisinde işler… Çağımızda, süreksizliğin doğanın temel bir özelliği olduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Frekansların süreksiz aktarımı, her süreksiz adımda değişim oluşmasına yol açıyor. Kimilerimiz için, zaman içindeki frekansların süreksiz oluşu, doğaya bakış açımızı ve gerçeklik hakkındaki görüşlerimizi sarsıyor. Düşünce yapılarımız ve varsayımlarımız da doğaya ayak uyduruyor ve etkileniyoruz. Biliyorsunuz, kuantum fiziğindeki süreksizlik tüm mikro elektroniği değiştirdi ve dijital teknoloji çağı içine girdik. Bilgisayarlar, cep telefonları, HD televizyonlar; küçük adımlarla bölünen hareketleri sayesinde hata payını azaltıyor, azaltmaya çalışıyorlar. Hem ses hem görüntü netlik kazanarak iletişim daha berrak hale getirilmeye çalışılıyor. Yakında nano-teknoloji pek çok alanda hayatımızın bir parçası haline gelecek.

Analog, oldukça prestijli ve bu prestiji ister istemez hak ediyor zaten, çünkü gerçek; taklit değil, mış gibi değil, ne ise O. Görüntüde diledikleri milyon pixeli yakalasınlar, müzikte diledikleri K Hz’lerde sample oranları ile kayıtlar yapsınlar asla analog kalitesine ulaşamayacaklar. Nano-teknoloji ile analog arasındaki rekabeti görmek için inanın sabırsızlanıyorum.

Hakan Cezayirli: Yine yukarıda bahsettiğimiz konularla bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir konu da bir soru yöneltmek istiyorum. Son bir kaç yıldır hem ülkemizde hemde yurtdışında müzik piyasasında ciddi sorunlar var. Geçen sene etkilerini göstermeye başlayan ekonomik krizin bu sorunları arttıracağı düşünülüyor. Konunun içindeki bir kişi olarak sizce gelecek nasıl şekillenecek.

Ahu Ünalp: Her inişin elbet bir çıkışı vardır. Bu konu hepimizi ilgilendiriyor. Adeta domino taşları gibiyiz, müzisyenler neredeyse yalnızca verdikleri konserlerden geçimlerini sağlıyorlar, domino taşlarını sıralamak gerekirse; müzisyen, müzik enstrümanı yapımcıları, müzik stüdyoları, müzik stüdyolarının hardware üreticileri, müzik yapımcısı kurum ve kuruluşlar, müzik ithalatçıları, nihai müzik satıcıları, hi-fi müzik sistemi üreticileri, hi-fi ithalatçıları, nihai hi-fi satıcıları ve müzik sektöründe yer alan tüm yazan, çizen, çalan, dinleyen, emeği geçen herkes… Eskiden derdim ki; müzik sistemlerini arabanız gibi düşünün, benzinsiz bir işe yaramazlar. Hi-fi sistemler müzik olmadan çalışmaz. Bugün bu tabirimi kullanmıyorum, neden??? Artık hava kompresörlü motorlara sahip olan araçlar var. Her şey değişiyor, hem de süreksiz değişiyor. Gelecek nasıl şekillenirse şekillenir, gelecek herkesin kendi bilinç ve algısına göre şekillenecek, birlikte şekillendireceğiz. Bence kimsenin korkmasına gerek yok, yeter ki gezegende müzik bitmesin… Düşünün; bir albümden bir prodüktörün adı silinebilir mi, emeği yok sayılabilir mi, eğer müzik firması prodüktörünün adını siliyorsa, o müzik firması da tarihten silinir. Üreten, her zaman ürettiren ve üretilenden daha karmaşık ve akıllıdır. Hiçbir zaman bir hoparlörün bir ses mühendisi ürettiği görülmemiştir. Ve hiçbir zamanda bir plak, bir müzisyen üretemez. Müziğe ve emeği geçen herkese saygı duyularak müzik dinlendiği ölçüde, gelecek şekillenmeye devam eder.

Hakan Cezayirli: Ahu Hanım kendi isminizle kurduğunuz bir plak şirketiniz var. (http://www.ahuunalp.com) Okuyucularımıza bu oluşum hakkında bilgi verebilir misiniz.

Ahu Ünalp: Buna bir plak şirketi değil de, nasıl kayıtlar yaptığımı anlatan bir web sitesi diyelim. Kayıtlar basılacağı zaman Mikrop Gramofon etiketi ile olmasını tercih ederim ya da müzisyenin anlaşmalı olduğu firma kim ise oradan basılabilir. Kayıt maceram eskilere dayansa da, son beş yıldır kayıt yapıyorum diyelim. Benim uyguladığım analog kayıt konusunda iyi bir noktaya gelmek için, her konuda olduğu gibi çok çalışmak, çok çeşitli mekanlarda denemeler yapmak gerekiyor. Stüdyolarda kayıt yapmak bana göre değil, her gün aynı yemeği yemek gibi… Ya da bir fotoğrafçının her gün birbirine benzer vesikalık fotoğraflar çekmesi gibi…

Hakan Cezayirli: Çok önemsediğim bir konu var. Konunun mutfağındaki insanların hifi dünyasında önemli bir yeri var. Bir şekilde müzisyenlerin performasından nihai olarak evlerimizde sistemlerimizde dinlediğimiz müziğe gelene kadar geçen yolculukta kaydı yapan kişinin bakış açısı ve teknik kapasitesi en önemli etkenlerden bir tanesi. Bu konuda neler söylemek istersiniz.

Ahu Ünalp: Ben kendi bilincimden size bir şey söylerken; siz, kendi bilincinizden beni bilginizin çapı dahilinde algılar ve dediklerimi anlamlandırırsınız. Kişilerin anlamak kelimesinden genellikle, kendilerine bir şey açıklandığında bunu anlamlı ve mantıklı bulmalarını kastettiklerini sanıyorum. Yani, halihazırda bildikleri ve inandıkları şeylerin tutarlı olmasını… Bununla birlikte, gerçekten yeni bir şeylere baktığınızda ya da işittiğinizde böyle bir şey bekleyemezsiniz. Keşfedilen şey tuhaf ya da şaşırtıcı, çoğu kez kabullenmesi zor olacaktır. Bu, seslem olarak nitelendirdiğimiz, her harf, her nota, her frekans için değişmezdir. Frekans saniyedeki faz döngüsü sayısıdır. Kaydı yapan kişinin frekansı, teknik kapasitesi ve tecrübesi son derece önemlidir. Bilirsiniz her olasılık raporu belli bir bilgisizlik seviyesinin teşvikiyle ortaya çıkar. Gerçekte, yani analog alemde faz, dairesel döngüler yapar, sanıldığı gibi yukarı aşağı değildir. Aşağı yukarı olarak düşünen analogcular ile fazın gerçekten dairesel döngüler yaptığını bilenler arasında da teknikleri bakımından uçurumlar vardır. Buna da uygulayıcıların faz farkı diyelim dilerseniz. Basit bir örnek vermek gerekirse, kaydınızı yaptıktan sonra bandınızı saklama şekliniz (heads out-bandın baş kısmı dışarıda, tails out -bandın kuyruk kısmı dışarıda) dahi sizin kendi manyetik alanınızı nasıl kullanıp kayıt yaptığınız hakkında ustalara ipucu verir. Eskiden bu konuda oldukça takıntılı idim, bu takıntım sayesinde, hem hifi hem de kayıt mutfağından pek çok usta ile tanıştım, fırsatlar yaratarak bazıları ile tanışıp, kısa dönemlerde kendileri ile çalışma imkanları yarattım. Herkesin kendi bilinci dahilinde uyguladığı teknikler var, bu işin yalnızca bir doğrusu yok, doğru teknikleri uygulama şekilleri var. Örnek vermek gerekirse ben kendime referans olarak Brüel & Kjær ve Nagra’yı alırım. İşlemcimin hacmi kadar Brüel & Kjær ve Nagra sistemlerini algılar, dinlerken de QUAD’ı tercih ederim.

Hakan Cezayirli: Sitenizden anlayabildiğim kadarı ile kayıtlarınızı gerçekleştirirken oldukça purist bir yaklaşımınız var. Az cihaz, tek mikrofon ve altın oran. Ayrıntıları sizden dinleyelim.

Ahu Ünalp: Ben sesin fotoğrafını çekmeyi seviyorum, fotoğrafı çekerken suni ışık yerine doğal ışığı tercih ediyorum. Fotoğrafı çekerken trikler yapmıyorum, fotoğrafı çektikten sonra programlar kullanıp doğallını bozmuyorum. İki kanalım var, mikrofonumu kulaklarım ve tüm bedenim, kablomu sinir uçlarım, makinamı ise yalnıca beynim gibi kullanıyorum. Ancak son dönemde kendime dijital taşınabilir bir kayıt cihazı aldım, avuç içine sığan bu cihaz ile her yerde denemeler yapıyorum. Neden dijital bir cihaz aldınız diye sorabilirsiniz: müzisyenler için, müzisyenlerin içi daha rahat olsun diye! Genelde analog kayıt yapmak müzisyen için çok sıkıntılı bir hale geliyor. Hele ki partisyona bağlı işler kaydediyorsanız, aynı eseri 90 kez take almak zorunda kalabiliyorsunuz, her seferinde bandı başa almak, her seferinde müzisyenin gerilen sinir sistemini normale döndürmek büyük sabır istiyor. Ve ben zamana inanmadığım için time coding’i olmayan bir model kullanıyorum, Gleen Gould’un bile uncut’sız bir kaydı yok, kısacası mükemmele ulaşmak bir Zihni Sinir projesi haline geliyor. Analog kaydın başarısı için, tüm bileşenlerin aynı fazda olması şart; müzisyen, enstrüman, kayıtçı, kayıt ekipmanı tek bir zihin haline gelmeli. Bugünlerde yeni dijital oyuncağım ile çok eğleniyorum. 110011 : )

Hakan Cezayirli: Nagra’nız sizin için çok değerli anlaşılan. Sanırım bir Model IV kullanıyorsunuz. Hem hifi hemde kayıt endüstrisinde son yıllarda reel cihazları yine yükselişte. Sizin reel cihazlarına bakış açınız nedir?

Ahu Ünalp: Nagra en sevdiğim cihazım, infrasonic frekansları da kaydedebilen tek modeli IV SJ kullanıyorum. Kayıt sektöründe analog cihazları kullanlar, zaten ekipmanlarından zor vazgeçiyorlar, dolayısı ile özenle kullanıyorlar ancak jenerasyon değişiyor, banda kayıt yapanların sayısı oldukça azaldı. Bant bulmak eskisi kadar kolay değil, hammadde fiyatlarında inanılmaz bir artış oldu, pek çok bant üreticisi firma kapandı, taze ve istediğiniz spesifikasyonlarda bant bulmak adeta özel bir uğraş haline geldi. Kayıt endüstrisinde analog kayıtlarda bir artış var mı yok mu bunun için istatistiksel bir şey söylemem çok zor. 180 ya da 200 gr olarak basılan plaklar genelde eski kayıtlar, yeni analog kayıtlara nadiren rastlıyoruz. Parantez içinde söylemem gerekirse dijital kayıt yapıp plak basanları, bu kategoriye hatta hiçbir kategoriye sokmamak gerekiyor. Ancak hifi taraftan bakarsak eski ve iyi bakılmış cihazlar her geçen gün daha da kıymetli hale geliyor. Geçen ay çok sevdiğim sektör dostlarımızdan sevgili Reşit Tiğli bana bir Nagra III hediye etti, İzmir TRT’den çıkan mono bir cihaz, son günlerde onu büyük bir keyifle temizliyorum. Lozan’a gidip bakıma sokmayı bile düşünüyorum. Çocuklarım olursa miras kalır :)

Hakan Cezayirli: Arzu ederseniz biraz da hifi konusuna dönelim. Siz Türk hifi scene’inde aktif olarak çalışan ve emek veren az sayıdaki bayandan bir tanesisiniz. Bayanların hifi piyasasındaki yeri nedir. Size bakış açısı nasıl?

Ahu Ünalp: Yurt dışındaki üretici firmalarda pek çok bayan, hifi’ın çeşitli alanlarında faaliyet gösteriyor ancak ülkemiz için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil, varsa da ben kendileri ile tanışmadım henüz. Bunu çalışma arkadaşlarıma ve müşterilerime sormak gerek, kimin hangi bakış açısı ile baktığını bilemem.

Hakan Cezayirli: Bayanların hifiyi bir hobi olarak kabul etmesi ve ilgilenmesi bence hifi’ye bir zerafet kazandırıyor. Ülkemizde bu ilgi pek istenen boyutta değil. Sizce bu hobiyi erkek dominantlıktan kurtarmak mümkün mü?

Ahu Ünalp: Bayanların ülkemizde hifi’ya bakış açıları aynen kuzey kutup milliyetçiliği gibidir. Avustralya ya da Yeni Zelanda’da Güney Kutbunun üst kısma yerleştirildiği dünya haritaları satın alabilirsiniz –ki bunun mantığı anlamsız bir eğlenceden fazlası değildir. Kadınların hifi’a bakış açısı; “kuzeyin” “yukarıda” keyfice belirlenmiş bir polarite olduğunun yalnızca bazı bilinçler tarafından algılanması gibidir. Başka bir benzetme yapmam inanın mümkün değil. Her ne zaman ki kadınlar evlerinde hifi sistemlerden müzik dinlemeye başlarlar; işte o zaman, hifi sever erkekler tarafından bu gezegen daha yaşanası bir hale gelir. Kıymetli salonlarında eşlerinin müzik zevkini eziyete döndüren hifi düşmanı bayanlara aynı uygulamayı mutfaklarında yapmak gerek bence… Bu durumdan muzdarip yüzlerce kişi bilirim. Bugüne kadar yalnızca bir adet bayan hifi sever tanıdım, sevgili Aylin Özgül, kendisi ile hifi sohbeti yapmayı çok severim, ayrıca kendileri beğeni ile takip ettiğim bir fotoğraf sanatçısıdır.

Hakan Cezayirli: Sizin QUAD markasına olan ilginizi hemen herkes biliyordur. Bir kez de buradan soralım neden QUAD?

Ahu Ünalp: Hifi üreticisi her firmaya saygım sonsuz, ancak QUAD benim için fetişizm gibi, tarifi yok.

Hakan Cezayirli: Geleneksel bir Mecmua sorusunu size de yöneltmek isterim. İyi bir hifi sistemini kurarken nelere dikkat edilmelidir ve izlenecek yol sizce nasıl olmalıdır?

Ahu Ünalp: Öncelikle müzik dinlediğiniz mekanın hacmi, daha sonra seçtiğiniz ürünlerin mekan içerisindeki yerleşimi ve cihazların birbirleri ile olan uyumu…

Hakan Cezayirli: Şu an kullandığınız müzik sisteminin ayrıntılarını da alalım lütfen?

Ahu Ünalp: Her şey QUAD, dönem dönem sistem bileşenleri yine QUAD olarak değişmekte, kablolamam ise Ecosse. Filtrelemem ise sponsorum olan ISOTEK’den.

Hakan Cezayirli: Stereo Mecmuası okuyucularına Ahu Ünalp’ın kişisel meraklarını da tanıtmak isteriz. Kimdir Ahu Ünalp neler yapar, nelerle ilgilenir?

Ahu Ünalp: 35 yaşındayım, gezegendeki hemen hemen her şeyle ilgiliyim. Müzik haricinde, etimoloji, gen frekansları ve Güneş Dil Teorisi ise özel ilgi alanlarım. Dilleri severim, Latince ve Grekçe biliyorum, şimdilerde İsveç’çe öğrenmeye çalışıyorum. Dünya mitolojisi ve türlerin kökenleri hakkında okumayı ayrıca çizgi film izlemeyi çok severim. Son dönemde çikolata yapımına merak sardım, leziz çikolata topları yapmaya başladım.

Hakan Cezayirli: Ahu Hanım müziğin hayatınızda bu denli önemli hale gelme hikayesi nedir? Bu ilgi nereden geliyor?

Ahu Ünalp: Amcam Tufan Ünalp caz müzisyeni, oradan geliyor büyük ihtimalle… Kendisi uzun yıllar İsveç’te iken, piyanosu ve arşivi bizim evdeydi.

Hakan Cezayirli: Dinlemekten hoşlandığınız albümler nelerdir? Birde sıkı bir Arvo Part takipçisi olduğunuzu biliyorum. Neden Arvo Part?

Ahu Ünalp: Özellikle şu ya da bu albüm diyerek isim veremeyeceğim. Sevdiğim binlerce albüm var… Neden mi Arvo Part? Bir dönem atonal müzikten büyük zevk alıyordum, sanırım o zamanlar daha atonal bir kişiydim : )

Hakan Cezayirli: Bir röportajınızda tüm albümlerinizi dağıttığınızı ve sadece tek bir plağı (sanırım Arvo Part idi) kendinize bıraktığınızı söylemiştiniz. Şu an durum nasıl? Eski albümleri tekrar satın aldınız mı?

Ahu Ünalp: Evet, yalnızca bir plağımı saklamıştım, Gurdjieff’in müzikleri idi, onu da o günlerde Mikrop Gramofon’un isim babasına hediye ettim. Son beş yıldır arşivci değilim. Tüm çocukluğum müzik ve kitap arşivlerimizi düzenleyerek geçti, deli gibi onları dizer, değişik kombinasyonlar yapardım çocuk aklımla…

Hakan Cezayirli: Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz son sözleri alalım.

Ahu Ünalp: Ne zaman bir çekirdek ekersin, istediğin atomu elde edersin. Burası atomik bir bahçe, herkese; bol fotonlu, huzurlu anlar dilerim.

Hakan Cezayirli: Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Hakan Cezayirli

Tags: