Bluenote Boboli Signature

Bu sayımız analog adına gerçekten dolu dolu içeriğe sahip. Bu ay Türkiye’ye gelir gelmez kapsamlı incelemesini yayınladığımız Thorens Mini pikabın dışında yine bir ilk olarak İtalyan Bluenote firmasının Boboli Signature testini okuyacaksınız. Bu üründe Stereo Mecmuası açısından Türkiye dışından test için gönderilen ilk ürün olarak tarihe geçiyor. Fazla uzatmadan incelemeye geçelim.

Stereo Mecmuası’nın 6 sayısında Bluenote firmasının sahibi ve baş tasarımcısı olan Maurizio Aterini röportajını okumuştunuz. Bildiğiniz gibi kendisi geçtiğimiz aylarda ülkemizi ziyaret etmiş ve okuyucularımız için kendisiyle bir röportaj yapıp dergimizde yayınlamıştık. Bu röportaj sırasında konu benim iğne arayışlarıma da geldi. Bu dönemde yaklaşık 1.000 Euro seviyesinde bir iğne arayışı içerisindeydim. Çeşitli seçenekler arasında seçim yapmak üzere her odyofil gibi ardı arkası kesilmeyen dinletilerim ve araştırmalarım
devam ediyordu. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de özellikle analog konusunda seçim yapmak noktasında ciddi problemler var. Özellikle iğne ve kol gibi bileşenler oldukça hassas olduklarından ve bilhassa iğnelerin plak üzerine değmesi ile birlikte sıfır vasfını yitirmesinden dolayı, ithalatçılardan ürün denemesi amacıyla iğne talep etmek mümkün olmuyor. Bunun yanı sıra iğnelerin yapısı gereği, oldukça kırılgan olmaları ve en küçük bir hata veya yanlış kullanımda kolaylıkla zarar görebilmeleri, denemeleri zorlaştıran bir diğer husus. Bu durum dünyanın bir yerinde aynı bu şekilde yani ülkemize özgü bir durum değil. Ülkemizde yine de baz firmalar en azından giriş seviyesi ürünlerini sample haline getirip bu tarz denemeler için yönlendirebiliyorlar. Bu önemli bir ayrıntı. Belli bir seviyenin üzerindeki iğneler ise zaten sipariş üzerine geldiğinden zaten yapılabilecek bir şey yok.

Bu noktada genelde odyofiller kendi analog setuplarına benzeyen kombinasyonlarda iğneleri deneyip, bir fikir sahibi olmaya çalışırlar. Bu tabii ki, yüzde yüz doğru sonuçları vermese de, amiyane tabiri ile karambole alışveriş yapmaktan daha sağlıklı bir durumdur. En azından genel karakter hakkında bilgi sahibi olma şansınız olur. Bir diğer seçenek ise, eşinizde dostunuzda sizin bütçenize uygun iğneler var ise, bunları kendi sisteminizde denemektir. Bu karşılıklı iyi niyet olayının tepe noktasıdır hifi dünyasında bana göre. Sistemlerimizin en kırılgan ekipmanını deneme amaçlı birisine vermek. Yukarıda saydığım tehlikeleri hatırlayıp zaman zaman uykusundan olanlar vardır eminim ki. Bence siz siz olun, kimsenin iğnesini deneme amaçlı isteyip vermediği zaman o kişiyi suçlamayın. Buna firmalarda dahil.

Ses karakterinin size uygunluğu noktasını sorgularken, belli bir düzeyin üzerindeki analog sistemlerde tatlı bir hesap kitap süreci de başlar. Bu süreçlerden dergimizin ilk sayılarından beri Analog Köşesi bölümümüzde sıklıkla bahsediyoruz. Hesap kitap sürecinde, en basit anlamda iğne ağırlığını kolumuz kaldıracak mı sorusundan başlayıp, daha kapsamlı hesaplamalara kadar bir çok kez hesap makinelerimizle bütünleşiriz. Plak dinlemek için çekilen bir nevi cefa. Bunu anlamakta zorlanan okuyucularımız vardır mutlaka. Ama bir kez, bu hesaplamalar veya küçük düzeltmeler sonucunda seste ne denli büyük değişiklikler yapabilme gücünüz olduğunu farkettiğinizde veya yanlış bir kombinasyonda neler olabileceğinizi gördüğünüzde bir kaç saatinizi ayırıp bu hassas karar verme sürecini yaşamanızın sizin yanınıza kar kalacağını anlıyorsunuz. Hele standart dışı ürünlerden bahsediyorsak.

Benim iğne arayışlarım aslında biraz daha rahat bir süreç oluyor. Yaşadığım şehir olan İzmir -ki okuyucular benim genelde İstanbul’da yaşadığımı zannediyorlar- gerçekten pikap ve analog noktasında farklı bir yere sahip. Çevremde o kadar çok pikap kullanan var ki, farklı farklı analog bileşen kombinasyonları dinleme şansım çok yüksek. Hatta bu pikap Türkiye’de olabilir mi dediğiniz bir anda en beklenmedik (örneğin tanjansiyel kol ararken Revox pikap bulmam gibi) ürünler karşınıza çıkıveriyor. Aynı durumun ülkemizin farklı şehirlerinde de olduğunu biliyorum. Bunun yanında hemen herkesin pikabına öyle yada böyle elim değdiği için bazı şeyler yukarıda anlatığıma ters şekilde kolaylaşabiliyor benim için. İğne arayış süreci içerisinde kendi pikaplarımda birden fazla iğneyi test edip kullanma fırsatım oldu. Bazıları bütçemi fazlasıyla aşan iğneler iken, bazıları da tam bütçe dahilindeki ürünlerdi. Anlayacağınız derginin en az 4-5 sayısına yetecek kadar iğne test edip fotoğraflarını çektim. Tabii ki ayrıntılı notlarda almayı unutmadım. Bu deneyimlerimi sizlerle tefrikalar halinde ileri ki sayılarımızda paylaşmaya çalışacağım.

Bluenote başkanı Sn. Aterini, Türkiye’de iken, analog konusunda kendisi ile bayağı ayrıntılı şekilde konuştuk. Röportajda da ayrıntılı şekilde yazdığım gibi Sn. Aterini bir analog sevdalısı ve firmanın bazı analog ürünlerini kendisi bizzat tasarlamış. Bluenote firmasının daha yurt dışında tanınmadığı dönemlerde çeşitli büyük firmalar için üretim yaptıklarını söylemişti. Saydığı bazı markaları ve ürünleri duyduğumda dudağım uçukladı doğrusu. Bazı tasarımcıları kendisininde çok takdir ettiğini söylüyordu. Zaman zaman bu tasarımcılar ile bir araya gelip pikap tasarımından bahsettiklerini ve teorileri tartıştıklarından bahsetti. Bunlar off-topic konular olsa da ve bu tarz hayatın cazip olduğunu düşüncelerine sahip olsam da, ülkemize gelen yabancı tasarımcılardan bu dünyanın toz pembe olmadığı konusunda yeterince bilgi sahibi oldum. Ülkemizden yurtdışına açılmayı düşünen tasarımcılara tek söyleyebileceğim, iyi bir fikir veya iyi bir ürünün çoğu zaman başarıyı getirmeyeceği olacaktır özellikle de bazı pazarlar açısından.

Sn. Aterini ile iğnelerden konuşurken kendisine Tuscany isimli en üst segment iğnesini çok sevdiğimi fakat 4.500 Euro’luk fiyatı nedeni ile ancak Sayısal Loto kazanırsam alabileceği bir fiyat segmentinde olduğunu söyledim. Gerçekten Tuscany, havadan para gelse alacağım ilk 10 iğneden biri olurdu. Kendisi bu iğnenin üretiminin zorluğundan bahsettikçe özellikle MC yapıdaki iğnelerin tasarlanmasının ve üretilmesinin zorluklarını bir kez daha anladım. Belli bir seviyenin üzerindeki iğnelerin, markası ne olursa olsun, ufak bobinlerin saç teli kalınlığında tellerle elde oluşturulmasının, iç yapılarının hatta çoğu zaman zırh veya gövdelerinin yapılmasındaki zorluklardan bahsedilince bu işlerle uğraşan insanlara saygınız artıyor. Üretim karmaşıklaştıkça ve malzeme noktasında özellikler arttıkça fiyatların artmasının normal olduğunu söylüyor. Belki bazı markaların ürünleri olması gerektiğinden biraz pahalı diyor ama eklemeden de geçmediği bir şey var, emeğin fiyatı asla ölçülemez. Bu konuşma sırasında farklı markalarla elde ettiğim sonuçları kendisine anlatıyorum. Genelde çoğunu sessizce dinliyor ve kendi deneyimlerini anlatıyor. Şimdiye kadar tanıştığım hemen her tasarımcı kendisine rakip olan ürünler hakkında bile oldukça dikkatli konuşuyor ve asla kötü yanlarından söz açılmasına izin vermiyorlar. Bu noktada birey olarak bende dahil, öğreneceğimiz bazı şeyler olduğunu görüyorum. Emeğe saygı göstermek çok önemli bir meziyet.

Daha sonra konu firmanın giriş seviyesinin üzerine konumlandırdığı iğne olan Boboli’den açıldı. Bu benim oldukça sevdiğim bir iğnedir ve bütçeme de uyan bir fiyatı olduğundan dolayı alışveriş listemde olduğunu kendisine söyledim. Bu arada Boboli ve Piccolo benim Bluenote firması ile tanışmama yol açan ürünlerdir. Daha önce Turkeyforum’da bir kullanıcının talebi ile Piccolo ve Boboli iğne hakkında kapsamlı bir inceleme yazısı yazmıştım. Daha sonra bu ne kadar güzel bir yazı oldu diyerek Bluenote firmasına göndermiştim. Yazının tamamını Türkçe haliyle gönderip satır başlarını İngilizce’ye çevirdiğimi hatırlıyorum. Firmadan gelen cevapta inceleme için teşekkür ettiler ve tüm metni İngilizce’ye çevirirsem yayınlamaktan çok mutlu olacaklarını belirtmişlerdi. Bende bunun üzerine ülkemde yaşayan herkes İngilizce bilmiyor sonuçta bu Türkçe yayınlanmış bir inceleme diyerek Türkçe yayınlanması gerektiği konusunda bastırdım. Gelen cevapta Türkçe orjinal yazının web sitesine eklendiği ve ileride mümkün olursa İngilizce tam metnini de rica ettikleri yazıyordu. Tabii ki, orjinal İngilizce metni kısa sürede hazırlayıp göndermiştim. O yazı hala firmanın web sitesinde yeralıyor. Aslında Stereo Mecmuası’nın ortaya çıkmasında o incelemeyi benden isteyen dostumuzun katkısı büyüktür. Kendisinin “nick” ismini hatırlamıyorum ama dergiyi okuyorsa mutlaka hatırlayacaktır. Kendisine de buradan teşekkür ederim. Bu sayede bana bir özgüven geldiğini söyleyebilirim ve zaman içerisinde dünyanın dört bir yanından tasarımcılarla e-mail yoluyla da olsa irtibat kurma şansım oldu. İleri ki dönemlerde bu yolla tanıştığım bazı tasarımcılarla ilgili yazılar, röportaj ve ürünlerle ilgili yazıları dergimizde daha sık okuyacaksınız. Umarım tüm bunları görmeye Stereo Mecmuası’nın ömrü yeter.

Sn. Aterini ile seneler önce internet yoluyla tanışmamız ardından yüz yüze gelmek tabii ki çok keyifli oldu. Kendisi Boboli’nin çok başarılı bir iğne olduğunu söyledi ama kendi favorisinin -en azından benim için alınma durumu Sayısal Loto’ya bağlı olan- Tuscany olduğunu ikinci olarak ise Boboli Signature’ın geldiğini söyledi. Neden Babilony veya Baldinotti değil de Boboli Signature diye sorduğumda, dinlemen lazım dedi. Peki çok güzelde nasıl dinleyeceğiz. Sn. Aterini, biz Bluenote olarak Stereo Mecmuası’na test için bir tane gönderelim istersen deyince, tabii ki büyük bir keyifle kabul ettim. Vay be Stereo Mecmuası ilk kez test için yurt dışından ürün getiriyor, geldiğimiz durum beni çok gururlandırdı ve geleceğe dair kafamda bazı projeler oluşmaya başladı. Sonuçta tüm dünyada bu işler bu şekilde yürüyor. Neden Stereo Mecmuası bu dünyanın içerisine girmesin. Bilmiyorum belki hayal görüyorum ama insan kafaya takınca bir şeyler oluyor. İlk bir kaç sayımızda ürün sıkıntısı yaşarken, şu an Stereo Mecmuası’nın tarafsızlığına ve özenine güvenen firmalar sayesinde bu sıkıntıları birer birer aştık. Bu vesile ile, test amaçlı ürün konusunda bizi yalnız bırakmayan ve destekleyen tüm firmalara Stereo Mecmuası adına buradan bir kez daha teşekkürler.

Bluenote Boboli Signature elime ulaşır oluşmaz hemen analog setup’ımın vazgeçilmez kolu olan SME Series V’e takmak üzere çalışmaya başladım. Ürün küçük ama şık bir kutunun içerisinde geliyor. Kutuda iğne haricinde teknik özelliklerini açıklayan bir kağıt bulunuyor. İnsan bu fiyata bir iğnenin içerisinden birde iğne temizleme fırçası çıksa diyor. Son yıllarda bir çok iğne üreticisi bu tarz aksesuarları kutu içeriğinden çıkartmış durumda. Bunun sebebinin maliyet olmadığını düşünüyorum, muhtemelen farklı bir sebebi olabilir. Eski iğne kutularında yer alan bu aksesuarın bir anda neredeyse tüm üreticiler tarafından kutu içeriklerinden çıkartılması ilgimi çeken bir konu. Bu konudaki araştırmam sonuç verdiğinde sizlerle de paylaşmayı çok isterim. İğneye baktığınızda koyu mavi renkli alüminyum bir gövde göz çarpıyor. İğnenin gövdesine kullanılmadığı zamanlarda kapatılabilen bir akrilik koruma eklenmiş. Benim şahsi görüşüm bu korumaların gerçek bir gereklilik olduğu yönünde. Benim gibi analog konusunda çok fazla devinen kullanıcılar için bu önemli bir özellik. Bazı firmalar bu koruma parçalarını zaman zaman iğne gövdesinden bağımsız olarak da tasarlanabiliyor. Öyle veya böyle bu parçaların önemli bir koruma güvencesi olduğu muhakkak. Gövde ile bütünleşik olanların en büyük avantajı ağırlık ayarları yapılırken, iğnenin koruma altında kalmaya devam etmesi. Biliyorsunuz gövdeden bağımsız korumalar ayar sürecinde çıkartılmalı. Bu sırada iğne korumasız hale getiriyor yani dikkat etmek gerekiyor. Tabii ayarlama sırasında kullanılan kolunda önemi var. Eğer kolunuz örneğin SME Series V veya çok yaygın olarak kullanılan örneğin Rega RB serisi kollar gibi ise, kol ayarı yapılırken kolu teraziye alıp, kolun uygun enstrümanlarını kullanarak ayar yapılıyorsa bu avantaj kullanılabiliyor.

Ama eğer kolunuz arka ağırlık kısmında ayar enstrümanları barındırmıyor ise, terazi ile ağırlık ölçerken bu korumanın kapalı konuma alınması gerekiyor. Bu arada kol eğer gerekli ayar enstrümanlarına sahip ise koruma açık veya kapalı olarak ayar yapılması 1 gramın yüzde biri hatta daha da az bir miktar kadar etki ediyor. Bu değere yaptığım ölçümlerde ulaştım. Yalnız koldan kola bu durum değişebilir. Benim hesaplamalarım SME Series V kola dayanmaktadır. Siz siz olun kolunuzun ayar seçenekleri de olsa, yine de kontrol amaçlı olarak terazi ile ağırlığı kontrol edin. Kolun üzerinden ayarlanan ile gerçekte varolan ağırlık durumu kontrol edilmiş olur. Bu sayede kolunuzun bahsi geçen özelliğini kullanırken ne kadar hassas olduğu ve/veya sizin ne kadar hassas ayar yapabildiğinizi somut olarak size gösterebilir.

İğne testini sağlıklı yapabilmek için bayağı uğraştım Gyrodec’i rijit hale getirince unipivot kollarda dahil bir çok kullanım opsiyonu ortaya çıkıyor ama performanstan da kaybediliyor doğrusu. Boboli Signature iğnenin koyu mavi gövdesi anodize edilmiş alüminyumdan üretilmiş. Gövde tek parça alüminyumdan el ile şekillendirilerek oluşturulmuş. Gövdenin yan kısımlarında ağırlığı azaltmak üzere delikler açılmış. Bu delikler, pikap kolumuzun “headshell” kısmına bağlantıyı sağlayan vida yuvalarına açılmış. Bu vida yuvaları ile ana gövde arasında tekrar bir alüminyum zırh yaratılmış. Yani ağırlık için açılmış delikler bobin kısmına değin uzanmıyor. Bu iç aksamın dış etkilerden korunması amacı ile yapılmış. İğnenin benim açımdan en sevdiğim yapısal özelliği headshell’e takılması için vidaların alüminyum gövdeye tutturulması oldu. İğne üzerindeki vida delikleri içerisinde gerekli kılavuz yivler hazırlanmış. Bu tasarım sayesinde genelde iğneleri kola tutturmak için kullanılması gereken somunların kullanılmasına gerek bırakmaması benim için önemli bir özellik. Bunda ne sorun var diyecek olursanız Boboli Signature tarzı nispeten büyük profilli iğnelerde vidayı sabitlemek için, iğne gövdesinin alt kısmında somun kullanmanın zorluğu. Özellikle pahalı bir iğne montajı yaparken, somun ile vidayı denk getirmek bir miktar stres yaratabiliyor. Bluenote Signature’da somun kullanmadan montaj yapılabilmesi önemli bir özellik hele gözünüz benimki kadar bozuk ise.

Alüminyum gövdenin iç kısmında firmanın kendi patentli teknolojisi olan Sustarin kullanılarak ek bir koruma sağlanmış. Sustarin ilginç bir malzeme, bir nevi akışkan olmayan yapışkan bir malzeme olarak tasvir edebilirim. İğne gövdesinin üst kısmında bu malzemeden bir miktar eklenmiş. Headshell ile bağlantı vidaları sıkıldığında gövdenin üst bölümü ile kol arasında bir tampon bölge özelliği görüyor. Malzemenin özelliği homojen bir yapıda olması. Yani kol ile iğne arasında bir açı farklılığı oluşturmuyor.

İğnenin cantilever kısmı, firmanın tüm ürünlerinde olduğu gibi magnezyumdan üretilmiş. İğnenin ucundaki elmas ise Micro Elliptical Shape şeklinde. Firma üst modellerinde bu teknolojinin daha hassas olan bir versiyonunu kullanmakta. Bu arada iğnenin Bluenote ürün gamında giriş seviyesinin hemen üzerinde konumlandığını da eklemeliyim.

Gelelim iğnenin yapısal anlamda olumsuz yönlerine. Bu olumsuz yönler aslında kullanmayı düşündüğünüz kol noktasında seçici davranmanızı gerektiriyor. Şöyle ki; öncelikle iğne yapısal anlamda dar olarak tasarlanmış bu aslında bir avantaj yani headshell’i (örneğin SME V) kısa olan kollarla uyumlu olmasını sağlıyor ama aynı durumu genişlik ile yükseklik için söylemek mümkün değil. Teorik olarak genişlik sorun yaratmasa da, yükseklik bazı pikap-kol kombinasyonlarında sorun yaşatabilir. Standart bir iğneye göre yüksek olan profil, kolun ayarlanması sırasında yüksekliği (VTA) yeterince ayarlanabilir bir analog kombinasyonun kullanımını gerekli kılıyor. Eğer pikabınızın yapısı kolunuz yüksekliğinin ayarlanamayacağı bir yapıda ise, Boboli Signature sizin için uygun iğne olmayabilir. Profil yüksekliğinin standart bir iğneden daha uzun olduğunu belirtmeliyim.

İkinci olumsuz durum, yine kolunuzla uyum noktasında dikkat edilmesi gereken bir nokta. Bluenote Signature yaklaşık 12 grama yaklaşan ağırlığı (11.5 gram) ile bir çok kol için fazla ağır bir iğne. Standart bir çok kolun bu ağırlığı taşıyamayacağı bir gerçek. Bunun yanı sıra eğer optimal kol ayarının, arka ağırlığın kolun yapısına göre bağlantı noktasına (gimbal, unipivot veya pivoted farketmez) yakın olması gerektiğini düşünürsek biraz hesap kitap yapma gereksinimi ortaya çıkıyor. Yazının başlarında da belirttiğim gibi bu belli bir seviye analog setup’larında zaten yapılması gereken bir şey. Boboli Signature bu noktada ortalamanın biraz üzerinde bir kol istiyor.

Gelelim denemelerime. Öncelikle iğneyi standart analog setup’ımda denedim. Michell Gyrodec ve SME Series V birbirleri ile oldukça uyumlu 2 bileşen. SME’in mühendislik harikası bu kolu hemen her iğne ile uyumlu şekilde kullanılabilir ayar seçeneklerine sahip. Bir sayımızda size bu kolla ilgili bir yazı yazmalıyım galiba. Çünkü gerçekten tanıtılması gereken bir ürün. Zaten dergimizde sıklıkla adı geçiyor. Belli avantaj ve dezavantajlarına rağmen hala üst seviye kollarda önemli bir seçenek. Bu setup haricinde iğneyi farklı kollarla rotasyona da soktum. Bunun için Gyrodec’in süspansiyonlarını iptal edip, rijit hale getirdim. Bu pikabın performansından birçok şeyi götürse de, özellikle unipivot kolların kullanımı açısından bir gereklilik. Boboli Signature’ı rotasyona soktuğum sırada efsanevi SME 3009, Bluenote’ın ilginç unipivot kolu Borghese ve SME’in bir nevi harcı alem kolu olarak adlandırabileceğimiz Series III’ü kullandım. İğne olarak benim için vazgeçilmez Denon DL103 ve 103R’nin yanısıra deneme amaçlı bazı orta ve üst segment ürünler ile Boboli Signature’ı karşılaştırmalı dinledim. Gelelim duyduklarıma.

Stereo Mecmuası’na ürün gönderen firmalar, ürünlerin gerektiği gibi test edilmesi için yeterli zamanı sağlıyorlar. Bu sayede kısa süreli testler yerine günlük yaşamın bir parçası olarak bu ürünleri deneyerek sizlere deneyimlerimizi aktarıyoruz. Dinletiler esnasında geniş bir müzik yelpazesinde plaklar seçtim.

Malum insan eline yeni bir ekipman geçince ilk önce sevdiği albümleri dinlemeye başlar. Benim son zamanlarda dinlemeye en doyamadığım albüm Jeff Buckley imzalı ilk ve tek albüm Grace (Colombia Records 88697269501) Müzisyenin sonunu bildiğimden daha da anlam yüklenen sözler, karmaşıklık zaman zaman bunalım hissi. Nasıl güzel bir albümdür. Bu yazıyı okuyorsanız, bu modern ozanın müziğine mutlaka kulak verin ve gidin bu albümü edinin. İğnenin daha ilk dokunuşunda duyduklarım şaşırtıcı. İnanılmaz dengeli bir ses, mükemmel bir arka plan sessizliği. Daha ilk kullanımda iyi bir ilk tanışma. Ardından gelen bir sürü plak. Sonny Rollins’in mükemmel East Broadway Rundown (Impuls AS-9121 180gr) plağı, Daha ilk notalarda insanı alıp götüren aynı isimli şarkı. Ardından yine son zamanlarda taktığım plaklardan bir diğeri Jon Mitchell, The Hissing Of Summer Lawns (Asylum 7E-1051) Bilmem size de olur mu, bu albümü dinlerken aklıma takılan bir diğer plak çıkar hemen raflardan. Kate Bush – Aerial (EMI 0946-3-43960-1-1) Plağın ilk şarkısı “King Of The Mountain” Şarkının arka planında, havalara uçuşan rüzgar sesleri ve diğer ayrıntılar, şaşırtıcı. Artık sabahın ilk ışıkları görülüyor yarın iş var ve yatmak gerekli.

Kahvaltı için güzel bir albüm Bluenote Good Juice (Bluenote 581043-1-8) Hani ismi bile iştah açıcı. İnsanın içini kıpırdatacak güzel bir albüm, üç plak ve fiyatı ehven ötesi. Uzun sayılabilecek bir aradan sonra (malum iş güç) bu defa biraz büyük orkestra. The Count Basie Story (Disques Vogue edisyonu MDT 9198 ve 9197) Tam bir devler geçidi ama bir yandan insanı Lester Young, Basie orkestrasından keşke hiç ayrılmasaydı dedirten bir plak seti Daha sonra da Dexter Gordon (Bluenote 84146) müthiş bir A Night In Tunisia yorumu. Artık iğne ilk yanma sürecini tamamlamış durumda. İlk izlenimlerimde hoşuma giden ayrıntılı çalma durumu meğerse hiçbir şey değilmiş diyebiliyorum sadece. Aynı plakları defalarca dinlememe rağmen oldukça değişik bir tat var. Renklendirme, köşeleri yuvarlama yok, ne ise onu çalıyor, onu göstermeye çalışıyor. Arka plan sessizliği inanılmaz boyutlarda.

Bu noktada bir ara verip ufak bir karşılaştırma yapmak lazım. Benim çok sevdiğim Denon iğnelerle ufak bir kıyaslama yapabilirim. Biliyorsunuz Denon DL-103 ve büyük kardeşi olan 103R, ulaşılması çok zor iğneler değiller. Ben her ikisini çok uzun zaman keyifle kullandım ve hala kullanmaya devam ediyorum. Bu durum iğneleri yakından tanıyanlar için gayet normal sayılabilecek bir durum iken, bir kısım insan tarafından özelikle benim sistemim için biraz şaşırtıcı bulunan bir durum olmuştur her zaman. İğnelerin fiyatları ile kullandığım asıl kolun fiyatına bakınca ortada bir anormallik var gibi görülebilir ama Denon’un bu göreceli ucuz iğnelerinin tadı gerçekten çok farklıdır. Hemen herkesin duymasını isteyeceğim kadar ayrıntılı ve kendine özgü bir ses. Bu iğneler ise Boboli Signature’ı karşılaştırdığımda, Boboli’nin ilk öncelikle ön plana çıktığı husus, kesinlikle ayrıntılar. Bu ayrıntılı çalma durumu, belli bir frekansın ön plana çıktığı bir ayrıntılı çalma durumu değil. Aynı ses şiddetinde, zile vurulduğunda, bagetin zilin üzerinden ayrıldığından bir sonraki darbeye kadar zilin titreştiğini belli eden ve bunu size duyuran bir ayrıntıdan bahsediyorum. Bu durumla üst segment iğnelerle tanışanlar mutlaka karşılaşmışlardır. Veya iğnesini üst seviye bir iğne ile değiştirenler. Ayrıntı hissinin yanı sıra, dengeli çalmaktan vazgeçmeyen bir iğne.

İğnede en dikkat çekici şey arka plan sessizliği. Bunu anlatmak çok zor, geçen sayımızda Shunyata Hydra içinde aynı şeyden bahsetmiştim. Sistemde müzik dinlerken, özellikle plak şarkı arası yivlerine girdiğinde belli belirsiz duyulan sesler vardır. Arka planda duyduğunuz o seslerin kaybolması, sizi müziğin içerisine daha fazla odaklar. Detaylar ve ayrıntılar havalarda uçuşmaya başlar. Boboli Signature bunu iyi başarıyor. Katman katman üzerinize doğru açılan bir müzik dinleme zevki tattırıyor.

Herbie Hancock’un efsane Maiden Voyage (Bluenote ST-46339 180gr) albümünde ustanın tuşeleri tüm gerçekliği ile karşımda. Rudy Van Gelder’in müthiş kaydı ile birbiri ardına akan notlar keyif veriyor. 2A3 lambalı ampliler, piyano konusunda çok başarılı ampliler. 2A3 lambanın karakteri ile çok ilgili bir durum. Benim amplim ile analog setup’ım birleştiğinde ortaya çıkan tablo oldukça keyif verici. Her halükarda çok üst sınıf sistemlerde dinlesem, eve gelip sistemi açtığımda beni üzmeyen bir sistemdir. Bazı dostlardan duyuyorum, üst sınıf bir sistem dinlediğimde eve gelince müzik dinleyemiyorum diye. Bunu yapmamak lazım. Her sistemin kendisine özgü güzellikleri vardır. Dolayısıyla tatlar başkadır. Benim ki farklı sizin ki daha farkl, üçüncü bir sistem ve yine farklı. Bu hobiyi güzelleştiren şey, işte bu renklik ve zenginliktir.. Bu arada sisteme Boboli’nin detaylı çalma ve denge haricinde getirdiği önemli bir şey daha var, sahne. Yanlara ve aşağı yukarı açılan bir sahne oluşturuyor iğne. Hadi iddialı konuşmayalım, sisteme bunu sağlaması için yardımcı oluyor diyelim.

Bu şekilde bayağı plak dinledikten ve günleri geçirdikten sonra, Gyrodec pikabımın yaylarını indirip rijit hale getirip, Boboli Signature’ı kendi yaptığım arm-board üzerine taktığım Bluenote Borghese kol üzerine taktım. Aslında bu hareket, Gyrodec pikabın performasından çok şey götürüyor ama bu pikapla unipivot kol kullanmanın en sağlıklı (hatta tek) yolu da bu ne yazık ki. Pikabı normal hale getirerek ve değişik kollar deneyerek müzik dinlemeye devam ettim günler boyunca. Uzun uzun her plağı yazmaya kalksam sayfalar sürecek kadar müzik dinledim. Tüm bu günler ve hatta haftalar sonucunda, iğne için sağlıklı bir yorum yapabilirim sanırım artık. Bluenote Boboli için ilk söyleyebileceğim, tonal dengesinin çok hoşuma gittiği olacaktır. Bu denge içerisinde ayrıntılar insana gerçekten heyecan veriyor. Rock’tan, klasiğe, caz’dan blues’a kadar hemen her türde plaklar dinledim. Hemen hepsinde bazı ayrıntıları yeniden keşfettim diyebilirim. America grubunun self titled albümünü bilenleriniz varsa (Warner Brothers Records K46093) Sandman şarkısında arka planda duyulan perküsyonlar ve diğer ayrıntılar, aynı plağı dinlediğim üst uç sistemlerdeki performansa yaklaşmış görüntü çizdi örneğin. Kendi sistemimde daha önce gaipten duyulan bu ayrıntılar öylesine farkedilir hale geldiler ki, elimdeki her plağı acaba bunda neler var diyerek dinleme isteğine yakalandım. Tchaikovsky’nin 1812 Overture’ü ( Wesminster WST 14107) bir diğer irkildiğim plak oldu. Her ne kadar eserin ortaya çıkmasında etken olay benim açımdan üzücü olarak addedilse bile, bu çağlara meydan okuyan eserde Maurice Abravel tarafından yönetilen orkestranın yerleşimi gözlerinizi kapadığınızda sanki karşınızda gibi bir his yaşıyorsunuz. Klasik müzik konusundaki bilgi ve dinleme düzeyim, çok ayrıntılı yorum yapacak kadar gelişkin olmasa da, bahsettiğim etkiyi hissetmek için bir dezavantaj yaratmıyor. Bu noktada iflah olmaz klasik müzik dinleyicilerininde Boboli Signature’a bir kulak kabartmasını tavsiye ederim.

Boboli Signature, ses yönünden oldukça ilgi çekici bir iğne. Detaylı, tonal dengesi ilgi çekici, fazla renklendirme yapmayan bir iğne. Sistemime katkısının tahminimden yüksek olduğunu söylemek isterim. İğnenin bence en büyük avantajı, fiyatına göre gösterdiği performans. Kabul etmek gerekir ki, çoğu insan için yüksek sayılacak tutarına rağmen, hifinin şaşırtıcı dünyasında bu iğne orta-alt fiyat sınıfında bir iğne. Bu noktada bence fiyat performansı çok yüksek. Kullanıldığı sistemin genel sesine etkisi oldukça hissedilir. MM standartlarına yakın değerlere sahip bu yüksek çıkışlı MC iğne firmanın diğer ürünlerindeki genel tonaliteye benzer bir yapıya sahip. Küçük kardeşi olan Boboli ile en büyük farklılıkları, Signature’ın daha sessiz arka planı ve daha ayrıntılı çalması. Bu ayrıntılı çalma durumu soğuk analitik bir performans değil, sizi içine çeken, plak dinlediğinizi bir an bile unutturmayan bir şey.

Her ürün gibi bu iğneninde kimi dezavantajları var. Bunlar ses performansından çok yapısal özellikleri ile ilgili. İğnenin çok ağır oluşu, kullanıcı kitlesini bir miktar azaltıyor. Standart kollarda bu iğneyi gerektiği bir kullanabilmek mümkün değil. Kolunuzun kullanım değerleri içerisinde bile kalsa, arka ağırlığın sona
dayanması pek arzu edilir bir durum değildir malum. İğnenin ayara karşı oldukça hassas olması ise, kullanılacak kolun bir miktar ayar seçeneği sunmasını gerekli kılıyor. Bu seçeneklerden en önemlisi kolun yüksekliğinin ayarlanabilir olması.

Peki sonuç olarak bu iğne kimler için uygun. Öncelikle 1.000 dolar seviyesinde iğne arayışındaki kullanıcılar için değerlendirilmesi gereken bir seçenek. Bu seçenek değerlendirilirken göz önüne alınması gereken en önemli şeyler iğnenin ağırlığı ve yüksek profili sebebi ile kolunuzun yeterli ayar imkanlarına sahip olması gerekliliği. Zaten bunlar ile bilgileri ayrıntılı olarak yazının üst kısmında yazmıştım. Ses anlamında fazla renklendirme yapmayan ve oldukça detaylı çalan bir iğne. Analog severler İtalyan üreticiden farklı bir seçenek.

Bluenote Boboli Signature

Üretici: Bluenote Italy
Türkiye Distribütörü: Fil Elektronik
Fiyat: 880 Euro

Teknik Özellikler
-MC high outputiğne
-Çıkış seviyesi : 1.8 mV
-Empedance: 47 Kohm.
-Compliance: 8 Cu.
-Kanal Ayrmı: 28 db üzeri
-Ağırlık: 11.5 gram.
-Tavsiye edilen izleme ağırlığı: 1.2 gram +- 0.2
-Cantilever: Magnezyum
-Diamond Micro Elliptical Shape
-Anodize edlmiş aluminyum gövde

Hakancez

Tags: