Shunyata Research, kurucusu Caelin Gabriel nedeniyle her zaman saygı duyduğum firmalarından başında gelmiştir. Askeri bir bilim insanı olan Gabriel, çoğu insanın önemsemediği kablolar konusuna 15 yıl önce el atarak, yaptığı buluşlar ve 30 üzerinde aldığı patentle bu işin önde gelen isimlerinin başında geliyor. Shunyata Research’ün kablolarını üretirken dikkat ettiği birinci kural ise Do No Harm, yani Zarar Verme. Gabriel iletilen sinyalin bir kere bozulduğu takdirde tekrar toparlanamayacağını söylüyor ve kablolarını da bu felsefe çerçevesinde geliştiriyor. Özellikle elektrik kablolarıyla Hi-Fi camiası ve sağlık sektöründen üst düzey birçok firmanın tercih ettiği bir marka olan Shunyata Research’ün Venom ve Delta serisinin hoparlör kablosu ve ara bağlantı kablosunu iki ay boyunca sistemimizde konuk ettik.
Dünyanın En Kaliteli Bakırı
Venom serisinde egzotik Ohno (tek kristal) bakır, VTX™ (çekirdek boşluklu konektörler) ve STIS™ (değiştirilebilir hoparlör kablosu bağlantı uçları) özellikleri bulunuyor. Aslında Venom’u özel kılan yanı da burada gizli: “Dünyanın En Kaliteli Bakırı”nı kullanması. Hatta muhtemelen sırf bu fiyat seviyesinde, bu kalitedeki bakırı kullanılabilmek için ürün Tayvan’da üretilmiş. Yüzde 99,99’luk saflık derecesiyle ön plana çıkan kabloda, ASTM F68 C10100 sertifikalı bakır kullanılıyor. Öyle ki sinyal iletim gücü yüzde 101 olarak belirtiliyor. Bu oran da gümüşün iletkenliğinin yüzde 103 olduğunu düşünürsek, Venom’un ne denli iddialı olduğunu gösteriyor. 10 AWG kalınlığındaki hoparlör kablosu, 16 AWG kalınlığında bir interconnect ile eşleniyor. -Ki bu da interconnect kablolarının kalınlığının genelde 18 ile 22 AWG arasında tercih edildiğini düşünürsek, yaklaşımın farklı olduğunu ve Shunyata Research’ün sürüden ayrıldığını gösteriyor.
Pişme (Burn-in) Süreci Tarih mi Oluyor?
Daha orta üst sınıfta konumlandıracağımız Delta serisi, pek çok açıdan Venom serisiyle benzerlik gösteriyor. Delta serisi kablolarda Venom Serisinin ileri düzey florokarbon dielektrikleri, büyük ve üstün kaliteli VTX™ iletkenleri ve ileri teknoloji “sonik lehimleme” ile sonlandırılan mükemmel bağlantı uçları kullanılıyor. Farklı olarak Delta serisindeki hoparlör kablosunun kalınlığı 8 AWG olurken, ara bağlantı kablosunun kalınlığı ise yine 16 AWG tercih edilmiş. Hoparlör kablosu olarak bakarsak, bu kalınlığın bookshelf hoparlörler için öyle çok da uygun olmadığını söyleyebilirim. En azından kablo firmalarının özellikle de İngiliz menşeli olanların raf tipi hoparlörler için bu kalınlıktaki kabloları önermediklerini belirtmeliyim. Son olarak, KPIP™ olarak kısaltılan Kinetic Phase Inversion Process (Kinetik Faz Evirme İşlemi) ilk olarak Delta serisinde yer alıyor.
Shunyata Research’e göre KPIP™ bir başka kablo pişirme kutusu daha değil; kablo pişirmenin çok daha ötesinde, gerçek değişim yaratan bir iyileştirme süreci. Shunyata Research, KPIP™ ile uzun zaman alan kablo pişirme sürecini tarihi gömdüğünü iddia etmekle kalmıyor, uygulandığı ürünün performansını da yukarı seviyelere taşıdığını iddia ediyor. Sizi bilmem ama “Pişme Sürecini Tarihe Gömdüğünü” söylemek bile camiamız için hayli büyük ve merak uyandırıcı bir iddia. Cevabı mı? Üzgünüm ama bunun yanıtını hemen şu an vermeyeceğim, biraz merakta kalın…
Genel Bakış
Her iki serinin kablolarını 500 saati aşkın sistemde çaldıktan sonra incelememize başlayabiliriz. Ancak öncesinde yer darlığı nedeniyle kablonun esnek olmasını ve rahat kıvrılmasını önemseyenler için hemen şu notu düşeyim. 10 ve 8 AWG gibi hoparlör kabloları için kalın sayılabilecek bir ölçüye sahip olmasına rağmen her ikisi de rahatça kıvrılabiliyor ve sisteme kolayca takılabiliyor. 2,5 metrelik boylarına rağmen her iki kablonun sığabildiği alanları görseniz siz de şaşırırsınız. Kozmetik açıdan her ikisi de şık bir görüntüye sahip. Venom için hoparlör kablosu ve interconnect’te gri renk tercih edilirken, ABD’de yapılan Delta serisi, siyah kablo çorabıyla daha alışıldık ama daha şık ve daha kaslı görünüyor.
Pişme süreci
Venom serisini sisteme taktığınızda dikkatinizi çeken ilk şey sıcak ve yumuşak bir sesi olması. Daha melodik, daha etli bir karaktere sahip. Hatta bir parça tatlı bile çaldığını söyleyebilirim. 50 saat sonrası rotaja giren kabloda sesteki gövde bir parça kayboluyor. 410 saate kadar da bir parça ince çaldığını düşünebilirsiniz. 250-400 saat arasındaki dönemi atlattıktan sonra kablonun keyfini çıkarmaya başlıyorsunuz. Uzun yıllardır dinlediğim, her saniyesini bildiğim bir albümle açılışı yapalım.
Sıcak ve yumuşak
Supertramp – “Breakfast in America”. 2010 yılında Greg Calbi tarafından remaster edilen kayıt, güncel sistemlere daha uyumlu hale getirilmiş. Kablonun, hem üst frekanslardaki hem de üflemeli çalgılardaki performansına göz atmak için “Lord Its Mine” şarkısını seçiyorum. Çok detaylı olmamakla birlikte melodik bir parça olduğundan tonaliteyi de daha rahat fark edebileceğiniz bir şarkı. Klasik bir piyano partisyonuyla açılan parçada ses şarkının kendisinin de olduğu gibi doğal, içten ve samimi. Venom’u sisteme ilk taktığınız andaki gibi sıcak tarafta olan melodik bir ses karakteristiği var. Piyano olabildiğince doğal bir şekilde ulaşıyor. Herhangi bir köşelilik yok. Tizler ayrıntılı, detaylı hatta top end denilen üst kısmının bir parça parıltılı olduğunu söyleyebilirim. Şarkının patlama yaptığı anlarda hiçbir ses birbirine girmeden tane tane size ulaşıyor.
Daha nötr, daha üç boyutlu
Aynı şarkının bir de Delta ile nasıl çaldığına bakalım isterseniz. Delta serisinin interconnect ve hoparlör kablosunu bağlıyorum bu kez sisteme. İnterconnect’i taktığınızda dikkatinizi çeken ilk şey volümdeki azalma oluyor. Sistem daha dingin ve daha sakin çalıyor. Hoparlör kablosunu taktığınızda ise çözünürlük ve denge unsurları sizi yakalıyor. Serinin Venom’a göre daha nötr bir sesi var. Delta’yı dinlemeseydim Venom serisinin de detaylı olduğunu söyleyebilirdim ama buradaki detay seviyesi başka bir düzeyde. Hodgson’un sesi enstrümanların içerisinde daha tümleşik bir şekilde size ulaşıyor. Daha üç boyutlu, daha tane tane bir sunum söz konusu.
Venom’la Blues Gerçek Bir Keyif
İkinci olarak B.B. King&Friends albümünden John Mayer ile birlikte çaldığı ve seslendirdiği Hummingbird şarkısını tercih ediyorum. Baslar göbekli, etli ve lezzetli. Genel anlamda koyu diyebileceğimiz bir sunum söz konusu. Orta frekanslar özellikle de Mayer ve King’in vokalleri bir tık önde. Tizlerin üst uçları bir tık vurgulu… Genel anlamda daha gövdeli, daha sıcak tarafta yer alan bir yorum var. Bu etli ve sıcak sunum King ve Mayer’in gitar tonları söz konusu olduğunda oldukça keyifli bir etki bırakıyor insanda. Mid baslar da bu etlilikten nasibini aldığı için Venom serisiyle Blues dinlemenin gerçek bir keyif haline dönüştüğünü söyleyebilirim. Oldum olası blues müziğini sevmişimdir ama insan Venom serisiyle blues dinlemeye doyamıyor. Bir tane şarkı için açtığım albümün tamamını dinlemeden başından kalkamıyorum.
Bir yorum ekleyin