Silverfi – Spirit SG

Silverfi ve markanın arkasındaki isim Sezai Bey ile ilk incelememizden bu yana bazen mesaj bazen de telefon vasıtası ile görüşüyoruz. İlk incelemede sizlere bahsettiğim kablolar, uzun zamandır Stereo Mecmuası karargahında ve üreticilerine geri dönmelerinin zamanı geliyordu. Şunu da söyleyeyim Silverfi kablolar, Stereo Mecmuası’nda en uzun kalan ürünler olarak tarihe geçmiş durumda. Kabloları geri gönderme aşamasındayken Sezai Bey, bana yeni nesil kablolardan özellikle de Spirit modelinden bahsedince, elimizdeki kabloların bir süre daha bende kalmasını ve yeni kabloları eski kablolarla kıyaslamamızın ilginç olabileceğini söyledi. Kısa bir süre sonra iki adet Silverfi kablo daha elime ulaştı. Spirit ve Sufi. Bu yazımda Spirit SG modelini mercek altına alacağım.

Spirit SG kağıt üzerinde fiyat açısından  Phrygian ile Magician arasında bir ürün. Biliyorsunuz ilk incelemeyi yaparken ayrı bir yere koyduğum kablolardan bir tanesi Phrygian idi. Çok yüksek fiyat/performans oranına sahip bu kablo, yine testler sırasında oldukça hoşuma giden Magician/Moonshadow kablolar ile kıyaslandığında bambaşka yapısı ile ayrı bir kenarda durmayı ve ilgi görmeyi hal ediyordu. Yeni Spirit SG, bana kalırsa iki iddialı kablo arasına giriyor ve bu durumda ciddi iyi bir kablo olması gerekli çünkü kardeşlerinde çıta yüksek. Hatta ne yalan söyleyeyim kağıt üzerinde Spirit modelinin gerekli olup olmadığını bile kendi içimde tartıştım.

Tüm Silverfi kablolarda olduğu gibi yanma süresi uzun olduğundan kabloyu sisteme dahil etmeden önce bol bol kablo yakma makinesinde tuttum. Daha sonra sistemime bağlayıp kablonun sisteme alışmasını bekledim. 10 günlük bir süre ardından test plaklarımı teker teker dinlemeye başladım. Bu arada sistemimde son dönemlerde ufak tefek farklılıklar olduğu için bu değişikliklerin tamamınında kulağımda oturmasını bekledim. Tabii ki, gerektiği zamanlarda eski komponentlere de geri dönüyorum, daha sağlıklı sonuçlar için. Ne olup bittiğini merak ediyorsunuzdur şu an ama ayrıntılar yakında ;)

Kablonun dış yapısı alışageldiğimiz Silverfi kablolar ile aynı. Yine beyaz bir dış kılıf, yine örülmüş ince teller var. Tabii şeytan ayrıntılarda gizli, kablo içerikleri ve sarımları farklı. Spirit SG’nin konektörleri Eichmann Silver Bullet.

Kabloyu çeşitli kombinasyonlarda denedim. CD çalarım ile pre-amplifikatörüm arasında pre-amplifikatörüm ile amplifikatörüm arasındaki denemeler bu testin temelini oluşturuyor.

Çok eğlenceli bir albüm ile başlayalım. Bireli Lagrene Gipsy Project: Move. Bireli Lagrene, farklı tarzlarda albümler yaparak dinleyicilerini şaşırtma potansiyeli çok yüksek bir müzisyen. Bazen büyük bir orkestrayla, bazen rock’a yakın bir sound’la karşımıza çıkan Lagrene asıl olarak Reinhardt müziğinin günümüzdeki en önemli temsilcisi. Şahsen ben en çok bu tarz albümlerini tercih ediyorum. Move, Django Reinhardt’ın ortaya çıkarttığı özel çingene müziğini modernize etme çalışmalarındaki önemli bir adım. Move albümünde kullandığı formül biraz farklı. İsterseniz müzisyenlere bir göz atalım. Zaten farklılığı anlayacaksınız. Hono Winterstein gitar, Franck Wolf saksafon, Diego Imbert double bas. Gördüğünüz gibi Lagrene klasik formasyonlarında alıştığımızın aksine (keman olmamasına dikkat) daha caza dönük bir dörtlü ile kaydetmiş albümü. Bu sayede Django’nun müziğinin farklı formlara girmeye ne kadar müsait bir tarza sahip olduğunu da görüyoruz. Şu üçlü kombo’ya özellikle dikkat; Nuages, Cherokee ve Danse Norvegienne! Albümün kaydı çok keyifli. CD çalar ile pre-amplifikatör arasındaki denemelere yoğunlaşıyorum. Gitar tonları oldukça canlı. Balar detaylı. Sahne son derece keyifli. Spirit karakter olarak Phrygian’daki dinamik sunuma sahip iken Moonshadow’daki detay seviyesine sahip ve hatta bir adım bile ileriye geçebiliyor zaman zaman…

Klasik müzik içerisine giren pagan öğelerden zaman zaman bahsediyorum. İlk akla gelen eser Igor Stavinsky’nin Le Sacre du Printemps’ıdır kesinlikle. Ancak Claude Debussy’nin “Prelude a L’apres-midi d’un Faune” eserini de kurcaladıkça ormanlar, Satyr’ler karşımıza çıkıyor. Bu eserin sayısız yorumu var. Aklıma gelenlerden bir tanesini yeniden pikap platomun üzerine yerleştirdim. Herbert von Karajan yönetiminde Berlin Philharmonic Orchestra’nın yorumu. Aynı plak içerisinde Debussy’nin “La Mer” isimli eseri de mevcut. Bu kayıt ilginç bir şekilde yıllardır farklı plak şirketlerinden basılmış şekilde dolanıyor ortalıkta. Kaydın orijinali EMI/His Master’s Voice tarafından yapılmış. Elimde sonradan yapılan baskısı var. Eseri bilenler yüksek pasajların olmadığını ve daha çok şiirsel bir anlatım tercih ettiğini bileceklerdir bestecinin. Özellikle sakin pasajlardaki enstrüman ayrımı zorlu bir iş sistemlerimiz için ve bir konser salonu gibi asla olmuyor. Ancak olabildiğince ayrıntılara odaklanmak önemli, bu sistemlerimizin başarısı için önemli bir kıstas benim açımdan. Detaylar, Magician’ın bile ötesine geçiyor. Plaktaki dinginlik hissi size yansıyor. Enstrüman ayrımı çok başarılı.

Grinderman 2. Bu albümün ilk önce CD’sini edinmiştim dayanamayıp plağını da aldım daha sonra. Çok mutluyum.. İlk albümü öve öve bitirememiştik bu albüm içinde yazacaklarım farklı değil. Albümdeki ekip tanıdık:) Martyn Casey bas, akustik gitar, Nick Cave vokal, org, piyano, Warren Ellis gitar, kema, madolin vs, Jim Sclavunos davul, vurmalılar. Albümde son derece kirli tonlar, punk/ blues/ rock etkilerinin yanında Nick Cave’den beklenileceği üzere ilginç sözler dikkat çekiyor. Albümün hangi şarkısına elinizi atarsanız bir ilginçlik çıkıyor. Albümden yayınlanan ilk single, “Heathen Child”ın videosuna bir göz atma fırsatınız olduysa, albümün genel durumunu anlatıyor aslında. Sözlere göz attığınızda Cave yine her yeri (aslında tabuları) bombardımana tutmuş. Bu arada “Worm Tamer” şarkısı özellikle dikkat çekici defalarca dinlenecek türden! Albümün prodüksiyonu da çok başarılı. Oldukça gürültülü bir albüm olmasına rağmen özellikle vurmalıların bir saniyesini bile kaçırmak mümkün değil. Kayıt nasıl söyleyeyim retro neredeyse, tonlar kirli mi kirli, pek güzel. Phrygian kadar dinamik çalıyor Spirit modeli ancak ondan çok daha detaylı. Bu tarz müziklerde Magician’da zaman zaman az bulduğum dinamizmi ekleyin, aynı detay seviyesi veya daha fazlasını düşünün, Spirit’i ancak böyle tanımlayabiliriz.

Silverfi Spirit, çok ilginç bir kablo olarak karşımızda. 245 Dolarlık fiyatını hak ediyor. İşin dikkat çekici tarafı Silverfi cephesinde kendisinden daha pahalı kablolardan detay yönünden çok fazla eksiği olmadığı gibi dinamik sunum ve sahne açısından bir adım öne çıkmayı bile başarıyor. Şu gün itibarı ile Phrygian, Spirit ve Magician hatta Moonshadow arasında karar vermek gerçekten çok ama çok zor hale geldi. Benim şahsi yeni fiyat/performans liderim ise kesinlikle Spirit.  Fiyatı daha pahalı olsa neden diye sormazdım doğrusu…  Kulak kabartılmayı hak eden bir kablo…

Silverfi – Spirit SG
Ara bağlantı kablosu
Fİyat: 245 Dolar
Üretici: Sezai Saktanver Silverfi / www.silverfi.com
Türkçe bilgiler için: Silverfi Blog / http://silverfi.blogspot.com

Tags: