Gil Evans ile Miles Davis bir araya gelince ortaya çıkan “Sketches of Spain” albümü öyle bir döneme denk geliyor ki, hemen bir sene önce “Kind of Blue” albümü yayınlanmış. Albüm yayınlanır yayınlanmaz olay haline gelmiş. Bir çok müzik eleştirmeni daha çıktığı yıl albümü efsane olarak nitelendirmişti. Şunu düşünün “Kind of Blue” albümünü ilk edinip dinlediğiniz zaman ne hissetmiştiniz, neler düşünmüştünüz. Zamanı geri sarın ve 1959 yılına dönün aynı albümü çıktığı yıl dinlediğinizi düşünün. “Kind Of Blue”nun ne denli büyük bir albüm olduğunun Davis’te farkındaydı tabii ki. Bir müzisyen için müzik kariyerinin ortalarında böyle bir albüm yayınlamak çok kötüdür. Sonraki albümlerinizde herkes sizden daha iyisini bekleyecektir. O yıllarda caz dinleyicileri her yeni albümde Miles Davis’ten yeni bir “Kind Of Blue” bekliyor olmalıydılar. Kendi kendine bas çalmayı öğrenmiş ilginç bir isim olan Joe Mondragon’ın evinde Rodrigo’nun Concierto de Aranjuez’ini dinleyince bir sonraki albümde ne yapmak istediğini anlamıştır. İşte böyle ilginç bir hikayesi var albümün. Kadro kalabalık, detay çok. Atmosfer son derece başarılı oda içerisinde detay seviyesi ile keyifler yerinde. Ortada çok başarılı bir performans var.
Sırada benim için çok önemli bir plak var. Uzun zaman süren arayış sonucunda Tank Battles: The Songs of Hanns Eisler albümünü ilk ve tek baskısını mükemmel durumda satın almayı başardım. Albüm benim müzik arşivimin en önemli eksik parçalarında idi ve elde etmek çok çok zor oldu. Bu albümü böyle zamanda dinlemeyeceğim ne zaman dinleyeceğim diyerek pikabıma koydum. Hanns Eisler ismi çok önemli bir isimdir. İlk Dünya Harbinde yaralanmış bir asker olmasının yanında felsefe profesörüdür ve Almanya’da faşizmin yükselişini öngörmüş, ona karşı durmuş çok önemli bir insandır. Bertolt Brecht oyunlarının bir kısmının müziğin yapmış olması önemlidir. Almanya’dan kaçıp Amerika’ya kaçan Eisler, savaşın bitmesiyle başlayan soğuk savaş döneminde bu kez Amerika’dan kaçmak zorunda kalır hemde Charlie Chaplin, Albert Einstein, Aaron Copland, Leonard Bernstein gibi önemli isimlerin verdiği desteğe rağmen. Hikayeler çok çok uzun. Albümde müzisyenlerin dışında Krause’nin performansı da on üzerinden 20 alacak kadar iyi. Phasemation ile SME/Michell kombinasyonundan çıkan sesler çok mutlu edici. Testleri bir kenara bırakıp müzik dinleme zamanı.
Rock müziğe doğru ilerleyelim hatta ötesine geçelim. Slayer’ın efsanevi gitaristi Jeff Hanneman anısına “Reign Blood” plağını dinliyorum. İlk gençliğim boyunca Venom ile beraber en sevdiğim topluluk olan Slayer’ın tarihe geçen gitaristi aslında çok komik bir adamdı. Sert görünüşünü ardında bayağı esprili ve komik bir kişilik vardı. En azından seyrettiğimiz videolarda öyle gördük. Punk müzik delisiydi. Dead Kennedys topluluğunu onun sayesinde tanımıştım. Her zaman gitarında DK harfleri vardı. O zamanlarda internette yok oradan buradan bulduğumuz Kerrang ve Metal Hammer dergilerinden öğreniyorduk bunları. “Raining Blood”, “War Ensemble” ve “Angel of Death” gibi şarkıları yazan adam Hanneman’dır. Motörhead vokalisti Lemmy gibi II Dünya Harbi Alman ordusuna ilgi duyuyor ve tarihi parçalar biriktiriyordu. Reign Blood bir dönemin en önemli albümüdür yıl 1986. Angel Of Death ile başlayan bir fırtına başlıyor salonda. Böylesine sistemlerde bu tarz müzik dinlenir mi dinlenmez mi sorusu hep sorulur. Ben dinliyorum. Solid-state ampliye geçiş yapıyorum. İğne orta/üst segmentte ama sert müzik dinleyince kenarlar yumuşuyor mu sorusuna cevabım kesinlikle hayır. Çok önemli bir tespit benim açımdan. Üst segment ekipman ile bu albümleri dinlediğinizde bambaşka tatlar alabiliyorsunuz. Hoş aslına bakarsanız şu an çalan sistem topluluğun albümü yaparken harcadığı paradan yüksek tutardadır:) Dilemma… Ama uzun dinleme sürecinde halimden mutluyum.
Olivier Messiaen, Quatuor pour la Fin du Temps Speakers Corner tarafından basılan albümü Stereo Mecmuası’nda kapsamlı şekilde incelemiştik. 1992’de ölen piyanist, orgcu, akademisyen ve kuşbilimcisi Messiaen Fransa’nın en önemli çağdaş bestecileri arasında gösterilir. Söz konusu eseri, Zamanın Sonu için Kuartet’i 1940 yılında, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından esir alınmış olduğu Polonya’daki Stalag VIII-A kampında bestelemiştir. Alışılagelmişin dışında (keman, çello, klarnet ve piyano) bir kuartettir. Zira kendisi gibi esir olan müzisyenler için yazmış olup ilk kez 1941 yılında aynı kampta savaş esiri olan 400 kadar arkadaşına ve gardiyanlarına çalınmıştır. Oldukça ağır bir tempoda olmasına karşın Messiaen’ın en belirgin özelliklerinden biri olan çeşitli ritmlerde farklı orkestrasyonlara burada da rastlamak mümkün. 8 bölümden oluşan bu eser bestecinin en önemli eserleri arasında yer alır. Not olarak da Messiaen’ın Deutsche Grammophon tarafından yapılan kayıt süresince çalışmaları bizzat takip ettiğini ve yayınlanmasını onayladığını da not düşelim. Plak ile Phasemation PP-300 performansının zirvesine çıkıyor. Peşi sıra gelen klasik müzik plaklarında iğnenin başarımı etkileyici.
Phasemation benim sadece web sitelerinde gördüğüm ama hiç dinlemediğim bir markaydı. PP-300 modelini uzun uzun dinleyip test etme imkanı buldum ve duyduklarım beni şaşırttı. Çok detaylı çalan özellikle de mid ve tiz ayrıntısı dikkat çekilecek kadar başarılı bir iğne oldu. İğnenin özelliklerine bakınca ağırlığı ve “Compliance” değerine bakarak, oldukça iyi bir setup içerisinde yer almasını gerekli kılıyor. Ancak sürecin sonunda ortaya çıkan performans beni çok şaşırttı. Sahnesi, detay seviyesi ve hemen her özelliği ile dört başı mamur bir iğne. Meraklıların bir kulak kabartmasını öneririm. Fiyat performans oranı ise müthiş.
Phasemation PP-300
Impedance 4 ohms Tracking Weight 2.0 gramms Output Voltage 0.28mV or more (1kHz, 50mm/s) Compliance 8.0 x 10 -6 cm/dyne Frequency Range 10Hz to 30kHz Separation 30dB or more (1 kHz) Mass 11.1 gramms
Fiyat: 1.999 USD + KDV
Temsilci: Audio AVM / www.audioavm.com
Bir yorum ekleyin