Black Rhodium 1975 yılında Graham Nalty tarafından kuruluyor. Nalty ilk dönemlerde geliştirdiği hoparlörleri satıyor. Hemen ertesi sene 1976 yılında DIY camiasına yönelik yaptığı amplifikatör tasarımı “Hi-fi Sound” dergisinde yayınlanıyor. 1978 yılında mağazacılığa doğru kayan Nalty “Graham Nalty Hifi” isimli dükkanını açıyor. Bu yıllardan 1990’ların başına kadar çeşitli ampliler, pre-ampliler tasarlayan Graham Nalty’nin ürünleri “Practical Electronics” “Everyday Electronics” gibi dergilerde yayınlanmaya devam ediyor. Graham Nalty 90’larda kabloları ön plana çıkmaya başlar. 2000’li yıllara gelen kadar farklı kabloları ile meraklıların beğenisini kazanan Graham Nalty, 2002 yılında Black Rhodium firmasını kurar.
Bu yazımda Black Rhodium Tango BiWire hoparlör kablosu ve Coda ara bağlantı kablolarını mercek altına alacağım.
Black Rhodium Tango BiWire isminden anlayabileceğiniz gibi bi-wiring bağlantıya olanak sağlayan bir hoparlör kablosu. Daha önce bu tarz bir kabloyu sisteminize dahil ederken neler yapmanız gerektiğine dair bir mini rehber yayınlamıştık. Bu kablonun hem bi-wiring hemde standart versiyonu bulunuyor. Bizim elimize ulaşan kablo Tango BiWire modeli. Kablonun dışı beyaz bir koruma kılıfına sahip. Bu kılıf kauçuk ve silikon kombinasyonundan üretilmiş. İçerisinde ise oksijenden arındırılmış bakır üzeri gümüş kaplama iletken bulunuyor. Güzel elastik bir yapısı var kablonun ancak kıvrılması gayet kontrollü dolayısıyla içerisindeki tellere zarar vermek mümkün değil en azından çok çok zor diyelim. Kablo bi-wiring olunca amplifikatör tarafından bir çift hoparlör tarafından ise iki çift konektör bulunuyor.
Benim elime ulaşan örnek banana uçlar ile donatılmıştı. Uçlar gayet sağlam gözüküyor. Bildiğiniz üzere üreticiler banana uçlarda çeşitli kombinasyonlar denemeyi pek seviyorlar. Benim şahsi tercihim bu uçların hoparlöre girerken iyi temas etmesi için çok kırılgan ve ince olmamaları yönünde. Özellikle testlerde devamlı sök tak yaparken uçların elimde kalmasını hiç istemem doğrusu. Black Rhodium Tango’nun uçları gayet sağlam gözüküyor.
Tabii ki artık ezbere bildiğiniz üzere kablo elime ulaşır ulaşmaz Blue Horizon kablo yakma cihazına takıldı ve 1 gün boyunca kablo pişti. Tabii ki bu süreç tek başına yeterli değil. İlla ki sistemle bir alışma sürecini de hesaba katmak lazım. Ancak kabloyu sisteme takar takmaz önünüze bir tablo çıkıyor. Bu tablo hiç fena değil :) Ancak dediğim gibi süre verip kabloyu iyice pişirmek lazım veya sisteme alıştırmak. Artık ne derseniz…
Black Rhodium Coda ise ilginç görünümlü bir ara bağlantı kablosu. Hifi dünyasında bu tarz farklı renklerdeki ürünleri seviyorum çok. Coda, mor renkte üretilmiş. Bence hoş görünüyor. Kablo yine silikon ve kauçuk karışımı bir korumaya sahip. Yönü işaretlenmiş olan kabloların bu işaretlerinin olduğu bölümünde özel bir parça sayesinde her iki kablo kendi içerisinde birbirine sarılmış ve sabitlenmiş. Bir nevi örgü olarak düşünebilirsiniz. Kablonun sonlandırması hifi meraklılarının son derece yakından tanıdıkları Eichmann Bullet konektörlerle yapılmış. Bu kabloyu da elime ulaşır ulaşmaz hemen kablo pişirme cihazına bağladım ve bir gün yaktım. Arkasından artı bir günde sistemle birbirlerine alışmaları için kendi sistemimde kullandım.
Son dönemlerde yazdığım hemen her kablo incelemesinde ısrarla yazıyorum. Hifi dünyamızda gümüş, bakır veya kompozit örneğin bakır/gümüş karışımı kablolar için bazı hipotezler vardır. Bakır kablolar için genelde sıcak çalar, gümüş kablolar için detaylı ama parlaktır gibi genellemeleri bol bol okursunuz.Bu sabit fikirleri ve genellemeleri bir kenara bırakarak her türden kabloyu kendi sistemlerimizde denemeli ve nihai kararı veya hükmü öyle vermeliyiz. Kablonun içini oluşturan iletkenlerin nasıl üretildiğini ve ne gibi işlemlerden geçtiğini bilmediğimiz için dışarıdan, dinlemeden bir yargıya varmak genelde hatalı olacaktır. O yüzden dinlemek en doğru kararı vermek için en uygun hareket tarzıdır.
Sistemime ilk olarak Coda ara bağlantı kablosunu bağladım. Diğer tüm bileşenler her zaman ki sabit tutuldu. Hem vakum tüplü amplifikatörüm ile pre-amplim arasında hemde CD çalarım ile pre-amplim arasında denemeler yaptım. Coda sisteme takar takmaz kendini hemen fark ettirmeyi başardı. Genel olarak tonalitesi başarılı ve kendini göstermeyen bir yapısı var, detaylar başarılı, bas kontrolü ise gerçekten etkileyici.
Denemelerime başlayınca aklıma “Dancing in Your Head” albümü geliyor. Çok severim nedense bu albümü. 1975 yılında yayınlanan albüm, saksafoncu -ve zaman zaman trompetçi- Ornette Coleman’ın en garip albümlerinden birisidir aynı zamanda. Bu albüm Coleman’ın daha sonra bayağı popüler olacak elektrikli enstrümanlar kullanan Prime Time topluluğununda ilk olarak görüldüğü albümdür. Albümün plak versiyonu ilk olarak A&M Records tarafından yayınlandı. 2000′li yıllarda yeniden basıldı. Bir çok caz eleştirmeni bu albümü elinizde, arşivinizde bulunması gereken ilk 50 albüm listesine sokuyorlar. Benim ilk 20 albüm listeme sanırım girer. Albüm evlere şenlik. Özellikle Midnight Sunrise şarkısında Master Musicians of Jajouka’nın konuya müdahil olmasıyla albüm bambaşka yerlere gidiyor. The Master Musicians of Joujouka, Berberi müzisyenlerden oluşan bir topluluk. Sufi müziğinini etkilerinin görüldüğü topluluğun batı ile buluşmasını Rolling Stones’un kurucularında Brian Jones’a borçluyuz Müzisyenlerin tamamı Fas’ın kuzeyindeki dağlarda bulunan Jajouka isimli bir kasabadan. Haliyle topluluğun ismi buradan geliyor. Bir yandan Berberi vurmalıları, bir yandan Coleman’ın topluluğu. Kaos büyük. Detaylar çok güzel, egzotik vurmalıların o kendisine özgü sesleri ve havada yayılmaları etkileyici. Coda’nın bu alanda etkisi daha ilk dakikalardan itibaren hissediliyor.
Bir yorum ekleyin