Coşku’nun (Ecstasy) teknolojisi hakkında yazmak çok zor olduğundan, bu işlem beni iliklerime kadar boşaltmakta ve beni sık sık dinlenmeye sevk edip ufak ayıcığımla kıvrılıp yatmama neden olmaktadır. Süt ve bisküvi molamdan sonra, saat 15:00’i gösterdiğinde, biraz ilham alabilmek ve yeni ve gizemli olabilecek bir ruhla temas kurabilme amacıyla rüyalar alemine daldım.
Rüyamda 1959’da Lynbrook High School’a geri gittim. Ders molasındayız, koridorda, pembe yünden dar kazaklı, bol dudak boyalı, hepsi birer bakir azize gibi dolanan kızları seyrediyorum ve midemde çok sıkı bir düğümlenme hissediyorum. Bir de kimi göreyim? Ken Kessler (ünlü bir İngiliz Hi-Fi eleştirmeni) bana: seni azgın p… deyip bana bir Linn LP-12 uzatıyor. Uyandım. 20 yıllık psikoanaliz tecrübem sayesinde, rüyaları 10 değişik şekilde yorumlayabiliyorum. Bu işten anlayıp anlamadığınızı sınamak için de size çoklu cevaplı bir soru sorayım:
1.Ken Kessler ile tekrar lisede olmayı arzuluyorum.
2.Dar yün pembe kazaklı kızlar bende gizli kalmış kuzu arzusunun bir sembolü.
3. Audio totemleri birincil erkek arzularını harekete geçirir.
4.Bir LP-12 arzuluyorum.
Doğru cevap 1 numara. Ken Kessler ile lise yıllarıma geri dönmek istiyorum. Böylece en iyi ses sistemine sahip olup tüm kızlar evime parti yapmak için gelmeye can atarlar. Fakat bu da tamamen saçma olduğundan eğer 4 dedi iseniz hala kazanma şansınız var.
Bu rüya bana Linn’i arzuladığımı söylemekle kalmayıp, onu aslında okşamak istediğimi söylüyordu. Onu elleyip kıpır kıpır oynarken seyretmek istediğimi gösteriyordu. Pürüzsüz “base board”u üzerinde parmaklarımı gezdirmek istiyordum. Uzun ve kara uzvunun “pivot”u içersinde özgürce ileri geri gitmesini hissetmek istiyordum. Düşüncelerim korkutucu bir boyut kazanmaya başlayınca, şu anda cennette olan eski psikiyatristim Hal’i arayıp ondan yardım istedim. Kendisi de çok anlayışlı biri olduğu için yardımını esirgemedi: Linn’den Brian Morris’i ara dedi. Onunla konuş. Nasıl ve neler hissetiğini dürüsçe anlat. Ancak şunu da unutma: Brian anan da değil babanda. Ölü bir muhabbet kuşu ise hiç değil.
Bu kolay olmayacaktı. Tamamıyla yabancı olan birine savunmasızca yaklaşmak kolay değil. Cesaretimi toplamak için biraz siyah deri çiğnedim, ufak bir köpeğe çelme attım, bir şişe scotch whisky içtim ve Brian’ı aradım.
Brian dedim, birkaç hafta önce hiç bir hastalığı olmayan sapasağlam bir arkadaşım aniden öldü. Dünyamızdan göç etti. Kayboldu. Yok oldu… Ya aynı şey benim de başıma gelirse?… Ya da bir çim biçme makinası kazası sonucu ben de sakat kalırsam… Ya Nelson Rockfeller gibi gidersem… Ve ölüm döşeğinde olan o ani aydınlık ve berraklaşma anında hiç Linn LP-12 sevmediğim başıma dank ederse…
O anda artık kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Hani hayatınızın sonuna vardığınızda, çok önemli bir şeyleri ıskaladığınız aklınıza gelir ve üzüntü, keder, pişmanlık ve vicdan azabıyla dolu gözyaşları dökersiniz… işte o göz yaşlarıyla dolu bir şekilde Brian’a bağırdım: Bir LP-12 deneyimim olmadan ölmeme izin verme. Söylediğin her şeyi yapacağım. Son kalan Julius Futterman T-shirtımı da veririm (pek yakında yenileri 19.95 $ karşılığında yeniden piyasada olacak, posta masrafları ayrıca ödenecektir)
Bereket ilaç alma alarmım çalıp beni telefondan ayırdı. İkinci doz Prozac’ımı aldıktan sonra Brian’a geri döndüm. Gösterdiğim duygusal tepkinin başka Linn sahiplerininkileriyle o denli örtüşüyordu ki Linn bir tıbbi alarm gönderi prosedürü hazırlamış. FedEx ile anlaşmaya varıp 48 satte pikabı bana teslim edebiliyorlardı. Ancak 48 saatin oldukça uzun bir süre olduğundan, ve Brian’ın aynı zamanda terapinin tüm yollarını da bildiğinden bana bir tavsiyede bulundu (öyle de olmak zorunda, zira audio yazarlarıyla ilgilenmek onun görevi) aç dedi Linn web sitesini (www.linn.com) ve paket evine teslim oluncaya dek ekranındakilerle idare et…
O gece rüyamda Naomi Cambell bana telefon edip, en çok sevdiği Ben Webster LP’lerini evimde dinlemek üzere getirebilip getiremeyeceğini sordu. Başka da bir şeye ihtiyacımız olur mu diye sordu… Rüyaların gücü var. Vinyl neden süper modelleri tahrik eder? Cevabı biliyorsanız bana emailleyin lütfen…
ARTIK UTANMA YOK
1972de ilk çıktığından beri bir Linn LP-12 sahibi olmanın rüyalarını görüyorum. Bu rüyalarımı bilinçaltımın derinlerine gömmeme rağmen, son zamanlarda, LP-12 gücü sayesinde bilincimin cüruf yığınları arasında belirmeye başladı. (Not: Başka bir rüyam da, tam anlamıyla restore edilmiş 1965 model bir Harley Davidson Electra-Gilde sahibi olmak)
Ve işte ben, bir yığın Linn klanı tarafından imal edilmiş mücevher dolu kutuların karşısında dururken, olan biten hiç bir şey olmuyor. Nedenmiş? Çünkü Brian Morris’in gelip düzgün set-up’ı yapmasını beklemem gerekiyormuş… Bunun hiç bir anlamı yok…. ben de çok yetenekli bir teknisyen sayılırım, üstelik Brian’ın taaa Amerikaya set-up yapması için Graf Zepplin’i tek bir kişi için kiralamak da pek ucuza çıkmaz… Gerçi gelmesinden çok onur duydum ama hani bu set-up işinde de büyütülecek ne var ki? Diye sordum ve her loncabaşının (Guildmaster) sorması gerektiği derin ontolojik soruları da sormaya başladım:
1.Bu LP-12 neden bu kadar uzun zamandır süregelen bir totem?. Bu totemi 8 F.Ö.den beri denemek istiyorum (Futterman’dan önce)
2. El Ivor, Linn’in CEOsu ve sahibi hayatta mı? Anonim bir kaynağa göre Ivor vahşi Scotch Haggis avlarken ölmüş, ancak, dünyaya hala hayatta olduğunu göstermek için Ivor’un en çok sevdiği film olan El Cid’den – oynayan Charlton Heston – esinlenen ve çok sadık takipçileri olan şirket çalışanları, Ivor’un içini doldurduktan sonra tekrar masasının başına, ofisindeki koltuğuna yerleştirmişler Bu bana uygun görünüyor çünkü (1) İskoçya’nın birçok yerinde hala antik Kelt cenaze ritüelleri hala uygulanmakta… bu da Linn’in, kelimenin tam anlamıyla bir klan olduğunun kanıtı (2) Ivor hala hayatta olsaydı Başbakan olurdu.
3. LLP-12 tahripkar bir cihaz mı dır?
SORULARI CEVAPLAMAK İÇİN NAMUSLU BİR ÇALIŞMA, ANCAK ÖNCE BRIAN İLE HALLETMEM GEREKEN BİR MESELE VAR
Bütün audio yazarları oros….dur (ben hariç) ve hiç de özgüvenleri yoktur. Corey Greenberg’e küfür eden bir odyofile yumruk atmak zorunda kaldığım zamanları hatırlarım. Audio yazarları da insandır ve bu audio hiyerarşisinin nereside olduğunuzu bilmenizde yarar vardır. Sitemim Harry, John, Gordon, Art ve Dave’inkinden iyi olmalı…Kazanmak herşey değildir… Tek şey dir… Ben de beyaz laboratuvar önlüğüyle cerrah eldivenlerini giyip LP-12’nin setupıyla uğraşan Brian’a öldürücü soruyu sormak zorunda olduğumu biliyordum. Cevabı beni rahatlattı: Sistemimin hayatında dinlediği en güzel sistem olduğunu söylemekle kalmayıp en sevdiği yazarın ben olduğumu da söyledi. Yaşam boyu dost olduğumuzu biliyordum, Brian da bunu perçinledi.
KIPIR KIPIR OYNAMAK ÖNEMLİDİR – WIGGLING MATTERS
Söyleyeceklerimi anlayabilmeniz için benim profesyonel bir gizmologist olduğumu ve dolayısıyla gizmolara sizden farklı bir şekilde baktığımı hatırlamanız gerek. Bir gerçeği kabul etmem gerekir… Linn LP-12’yi sevmemin bir nedeni kıpır kıpır oynamasıdır, ve bu oynayış şekli neredeyse 30 senedir Ivor için bir obsesyon halini almıştır. Profesyonel olarak kıpır kıpır oynayan makineleri çok severim. Nedeni sayılarının çok az olmasıdır. Makinelerin çoğu, pikaplar dahil, sadece öylece otururlar. Son pikabım, bir Mikro-Seiki 36 Kg ağırlığında olup kıpır kıpır oynadığı ender zamanlar depremler süresinceydi. Önce şunu kabul edelim, erkekler kıpır kıpır oynayan şeyleri severler. Bu yüzden de Linn bağımlıları pikaplarının yay yapısı üzerindeki tartişmaları en çok sevilen beyzbol oyuncuları tartışmalarından farksızdır.
Bu kıpraşmanın ilahi bir boyutu var. Ben de sıkça LP-12’min platosuna değer, karşısına oturur kıpraşmasını seyrederim. Tabii ki bu Linn’de top secret halini almış bir durumdur… ancak artık açıklama zamanı geldi… Bazı erkekler LP-12’yi sadece ahenkli kıpraşması için satın alırlar… Bu da cool’dur.
Bu dengeli yüzer şasi, LP-12’yi eşsisz kılıp, sesini bu denli güzel yapan gizmolojik atılımların ilki olmakla beraber (döner tablayı pikabın kasasından ayırmaları, geri besleme ile gelebilecek distorsyonları en aza indirgemiştir) aynı zamanda audio endustrisini temellerinden sarsan bir felsefe olmuştur. (Bu felsefenin detaylı açıklamaları için Linn’in web sitesine başvurunuz)
Davut dev’i katletti… Tüm dünyada audio yazarları bu pikabın Japonya’dan gelen en iyi ve en pahalı sabit pikaplarından daha iyi ses veriyordiğini kabullenmişlerdi… Nasıl oluyor da LP-12 devleri alaşağı edebiliyordu?
Kıpraşma aynen Ivor’un tasarladığı gibi çalışıp, ayrıca kendisi yıllardır ve aralıksız olarak tüm elementleri tekrar gözden geçirip her iyileştirme çalışması Amerikan Linnie’ler için bir olay olmuştur. Bu kıpır kıpr oynamanın şekli pikap sesinin üzerinde etkisi o kadar büyük ki, Brian ayarların tam olması için Gizmo’nun evine kadar geldi. Linn yetkili satıcısı olmak için Linn kolejine gitmeniz ve pikap kıpraşma 101 dersinden en az b+ almanız gerekir.
Neden bu kolej dersinden söz ediyorum? Ben Linn Büyük Ustalarının olduğu zamanları hatırlarım… Bu Büyük Ustalar Linn pikap ayar prosedürlerini Yüksek Sanat haline dönüştürmüşlerdi… Üstelik o zamanlarda en az 50 kol-iğne kombinasyonu vardı…
Son 25 yıl içersinde yüzlerce pikap ve kol geldi geçti. Hele bu vinylmanianın tekrar gündeme gelmesiyle yeni jenerasyon robo-pikaplar üretilmeye başlandı. Peki ben neden hala bu 28 yıllık klasikten ilham alabiliyorum?
Linn’de gizmolojik olarak doğru olan bir şey var. Tıpkı McIntosh 275’te de olduğu gibi. Ve kendimi bunu hissetmekten de alıkoyamıyorum, zira son zamanlarda audio sanatlarının neo-klasik çağına girdiğimizi düşünüyorum.
En azından eski klasikleri tekrar irdeleyebilmenin ego gücüne sahibiz… ayakta kalabilen coşku (ecstasy) teknolojilerini yani… bunu yapmakta da haklıyız… duygusal tepkime geri dönelim… LP-12 boyutları, orantısı, ağırlığı, kokusu ve tadıyla tam bir klasiğin olması gerektiği gibi. Ben Linn’den 180 derece ters istikamette, 36 Kg ağırlıkta, bronzdan yapılmış müthiş büyük, pikap ve kol için 4 ayrı hava pompasına gereksinmesi olan, ve sistemin çalışmaya başlaması için 30 dakika gerektiren Mikro-Seiki’lerle de uğraştım.
Ancak hala VW Kaplumbağa’ya aşığım, ve aynı nedenlerden de Western Electric 300 B’ye de… Daha iyisi yapılamayacak gizmolojik deha ürünleri. (Klasiğin tanımı da budur) Daha klasik bir pikap dizayn etmenin olanağı yoktur ve LP-12 muhteşemdir, aynen Parthenon’un muhteşem olduğu gibi, ve Winchester 94’ümün olduğu gibi… Onlar zamansızdır.
EL IVOR’UN GÖRKEMLİ OBSESYONU
Audio teknoloji dünyasının en büyük otoritesi olmanın getirdiği avantajlarından biri, yaptığım geniş kapsamlamlı açıklamaların hiç kimse tarafından çürütülememesidir. Örneğin: bir audio sisteminin en güzel parçası pikaptır. Pikaplar FM tunerlerinin hiç bir zaman uyandıramayacağı çok güçlü duygusal tepkiler uyandırılar. Pikaplar canlı varlıklardır, güçlü bir ruhla donatılmışlardır (bu örnekte Ivor’unki) onlarla iletişimiz insanca olmalı, yaklaşımımız uysal ve şevkatli olup gereksinmelerine açık ve dikkatli olmalıyız.
İlk üretilen LP-12’yi şu anda odamın penceresinden gelen altın renkli ışıkların altında duran örneği ile karşılaştırdığımızda çok daha yüksek bir hassasiyete doğru geçirmiş olduğu evrimi rahatça görebiliyoruz. Pikap motoru için regüleli besleme devresi, kol ile sistem yaklaşımı, iğne ve phono pre amplisinin pikapla birlikteliği… tam şu an için hayatımda olmasını istediklerim. İki değişik pikap dinleme şeklini açıklamama izin verin (1) çalıştırın ve müziğin keyfine bakın (2) Mutlu bir işkence içinde daha iyi bir sesi nasıl elde ederim fikriyle geçiirilen saatler… Gençliğimde geçirdiğim mutlu günler gibi. Benim yolum birincisi çünkü lambalarla ilgili 1 mil uzunluğunda gizmolojik bir gündemim olduğundan pikaplarla uğraşacak vaktim yok. Sadece mutluluğu hissetmek istiyorum.
Ivor, üstünde switch mode u olan ve bildiğim kadarıyle tarihte ilk olan bir phono preampli dizayn etme zahmetinde bulunacak kadar gizmolojik kurnaz bir köpek. Ve de kendi MC iğnesiyle çok iyi uyum gösteriyor. Daha fazla bilgi için Linn’in web sitesine bir uğrayın… çok cool.
Tüm “paketi” beğendiğimi anlamışsınızdır, herşey yerli yerinde… tüm parçalar adeta benim için optimize edilmiş… Meşhur ince keçe matını bile seviyorum…
İŞİTME DUYUSUNUN (AURAL) VINYL MATRİXİNDE YÜZMEK
El Ivor’un (canlı ya da ölü) 20.000 $’lık bir CD player icat etmesinin nedeni, herkese aynı zamanda dijitalin de ustası olduğunu kanıtlamak olduğu açıktıır. Bu cihazı dinlemedim ve yorum yapamam. Ancak kendisinin vinyl işitme duyusu matrixinin ustası ve öncüsü olduğu aşikar. Vinyl işitme duyusu matrixi, içinde büyüdüğüm ve yüzerek üne kavuştuğum işitme duyusu matrixidir. Audio işlerini dijital şeytan görünmeden terkettim. LP-12’yi çalıştırdığımda yüzmeye geri dönüyorum ama bu kez çok daha iyi bir şekilde. Marshal Mc Cluhan, geçerliliğini yitirmiş herhangi bir şey geliştirme evresinin doruğuna ulaşmıştır gibi bir şey söylememişmiydi?
Çoğunluğun vinyl işitme duyusu matrixi estetiklerini bilmediği için bir açıklama getirmem gerek: Vinyl şitme duyusu matrixinin oluşması Batı’da Doğu mistisizminin belirmesiyle direkt olarak bağlantılı ve onun ayrılmaz bir parçasıdır. Zihin geliştirici maddelerin kullanılmasının artması ve kayıt teknolojilerinde 3 kanaldan 24 kanala geçişle de ilintilidir. Audio sanatlarının kültürden doğduklarını ve kültürü ifade ettiklerini unutmayın. Bu, sınırlarını genişletmeyi amaçlayan müzik zihninin, ton, zaman ve uzay ile ilgili yeni form arayışlarının ince manipülasyonlarıdır… Her zaman vinyl ile daha iyi netice verir.
Bu vinyl işitme duyusu matrixi, audio sanatlarının artistik doruk noktası olup, soğuk savaşın en kızgın zamanında gelişen yeni bir müzik zihninin yansımasıdır.
O zamana kadar yer küresinde görülmemiş üç değişik olgu belirdi… rock and roll, karmaşık ve çok boyutlu işitme duyusu matrixini oluşturan ses kayıt teknolojileri ve stereoyu pop kültürünün en belirgin teknolojisi haline getiren yeni bir audio geri çalma (playback) teçhizatı. (Kişisel bilgisayar henüz icat edilmemişti) Dünya artık eskisi gibi olamayacaktı zira evler müzik coşkusunun (ecstasy) birincil mekanı olmuştu… ve bu vinyle bağlıydı… ve bu sanatın uç noktası hala LP-12 ile tanımlanıyor.
Vinyl işitme duyusu matrixi o kadar sofistike oldu ki, akıcı orta sesleri o denli gerçekçi oldu ki içine atlayıp etrafında yüzme olanağı doğdu. Bu da bizi dijital audio nun paradoksuyla karşı karşıya bırakıyor: dijitalle çoğu zaman denizde değil sanki plaj kumunda yüzüyormuş gibiyiz…
LP-12’nin son versiyonunu dinlediğimide, işitme duyusunun vinyl matrixinde tekrar yüzüyorum ve zaman olgusu ortadan kayboluyor… Geriye gidiyorum… bunu söylerken de 70’lerdeki odama geri gitmekten söz etmiyorum… Taa kayıt stüdyosuna, kayıt esnasına gidiyorum, biranın, içkinin ve dumanın kokusunu alıyorum ki bundan kimse söz etmez… saksofonun içindeyim, hatta saksofonun ta kendisiyim… Ben Webster’ın ruhunu kontrol edebiliyorum.. Müziğin özsuyu o denli kaynar ki ses duyusunun matrixinde kulaç atabiliyor, kurbağalama, sırt üstü yüzebiliyorum. Vinyl işitme duyusu matrixinden akan armonik coşku zaman ve madde sınırlarını aşıyor. Ivor, ölü veya diri bunu biliyor. Zira bu siyah mükemmel zaman/müzik aracını dizayn eden usta kendisidir.
Hiperventilasyonlu frontal kortex muhabbetimi anladınız mı? Demek istediğim, işitme duyusunun vinyl matrixinin dijital matrixten çok farklı olduğudur. Tümleşik bir Müzik Savaşçısıysanız siz de Aldous Huxley’in söz ettiği kapıyı açabilirsiniz. Şimdiki zaman bilincinin ötesine açılan kapı… Doğru anahtar ile açılan ulu müziksel bilinç… Öbür tarafı (the beyond) açan vinyl ahtara hazır mısınız?
Yolculuğa hazırsanız, usata belirecek ve her seyyah onun izinden gideceğini bilir. Yolculuk seyyahları, coşkunun köklerine, tatlılığın ilk algılandığına, ilk açılışa, ilk kozmik birlikteliğe, yolculuğun ilk başladığı yere doğru götürür… ben de bir Linn LP-12 sahibi olma rüyama geri gidiyorum ve bu zamanın ötesindeki dansı tekrar yaşıyorum.
Nasıl hissettiğimi anlıyor musunuz yoksa başparmağımı kesip kanımı akıtmam mı gerek?
Sevgili seyyahlar, tüm bunlar kafanızı karıştırıyorsa, her zaman Linn’in web sitesine dönüp, LP-12 hakkında “normal” bilgileri edinebilirsiniz.
EL IVOR ÖLÜ MÜ DİRİ Mİ ?
Çelişkili raporlar aldığım için soruya cevap vermek şu an için zor. Tannoy’daki bir arkadaşım, onlar da İskoçyada, yabani bir Haggis’in El Ivor’u katlettiğine bizzat şahit olduğunu söyledi, o da ogün birlikte avlanıyordu… ölümcül bir darbeydi. Yabani Haggisler onbin yıllardır İskoçya’nın orman ve tepelerinde yaşamlarını devam etmeyi başarmıişlar. Bunu insanlara hiç bulaşmamalarına ve de insanla karşıkarşıya geldiklerinde çok vahşileşmelerine borçlular. (Not: Bunlar çok iri dişli, ve yetişkini 300 Kg ya varan yırtıcı hayvanlardır) En beğendiği filmlerden biri El Cid olan El Ivor, ölümüne yakın, “Bana Charlton Heston’un yaptığını yapın” diye emretmiştir.
Sonra başka bir hikaye duydum: Meğer üstteki olay, Ivor’un bir rakibi tarafından uydurulmuş, gerçekte Ivor kanlı canlı bir sonraki Haggis avını planlıyormuş.
Ancak Ivor hayattaysa Başbakanlık veya Parlamento üyeliği için neden çalışmadığına anlam veremiyorum. Ingiltere’nin müziksel yaşam kalitesinde bir iyileştirmeye gereksinimi var ve bu iş için Ivor’dan iyisi bulunamaz.
Brian Morris Ivor’un hayatta olduğunu, ve istediğim zaman onunla telefonda görüşebileceğimi söylüyor. Fakat modern yapay ses programlarıyla o olduğundan nasıl emin olabilirim ki?
EVET, LINN LP-12 TAHRİPKAR BİR ALETTİR
Tüm yüksek sanatlar tahripkardır. LP-12 George Orwell’in favori pikabıdır. En somut örnek size audio kardeşim Mark Conese’nin, ilk kez LP-12 dinlediğinde başına gelenleri anlatmak olacak. Mark, bu dünyadaki en hassas insan olmakla kalmayıp aynı zamanda Ambient Audio Recordings in de sahibidir.
Tannoy hornlardan çıkan ilk mezürleri dinledikten sonra ellerini havaya kaldırıp “pikap pikaptır… fakat bu Linn… bu bir muammadır” diye haykırdı. Sonra da uzun süre vinylden çıkan sesin inceliği, şeffaflığı, natürelliği ve dijitalden ne kadar farklı olduğuna ilişkin bir söyleve girişti. Tüm CDler bunun kadar iyi çalsaydı o zaman dünyamız kurtulurdu diye yorumladı.
Dijital bir dünyada yaşıyoruz ve bu da değişmeyecek, ancak LP-12 vinylin stadandartına erişebilmesi için dijitalin daha ne kadar uzun bir yolu olduğunu hatırlatan sesi gürlercesine doğrulamaktadır.
Ortalığı alaşağı etmek için sorulabilecek son bir soru: Audio sanatlarında son 20 senede gerçek bir ilerleme kaydedildi mi? Ve LP-12’nin sesi dijital ustaları korkudan titretecek nitelikte. Bu da, daha yüksek bir standarta gereksinimiz olduğu için iyi bir şeydir.
UZMANIN CİHAZI
Nietzsche, Linn pikabın – ki bir döner tabla, besleme devresi, kol, iğne ve phono pre katından oluşur – varoluşun büyük tasarısının neresinde konuşlanır diye sordu.
Ben de cevap verdim: “Hey peynir topu, iyi bir Havana purosunun varoluşun büyük tasarısının neresinde konuşlandığını bilmiyorsan bu uğraşı hakkında hiç bir şey anlayamazsın”
Audio sanatlarında neo-klasik devir, daha geniş estetik ufuklara ve daha rafine tatlara sahip bir grup müzik-manyaklarının ortaya çıkmasıyla gerçekleşmektedır. Bu grup daha yeni daha iyi den etkilenmez çünkü 1948 model Ford Woody station wagonlarını parlatmak için çok zaman harcarlar. Günün sonunu getirebilmemiz için Volvo station kullanmak zorunda bırakıldığımız bir dijital dünyada yaşıyoruz… fakat ruhumuz için hala motorsikletlerimiz ve vinylimiz var. Bugünkü müzik tutkununun geniş bant aralıklı zihni var ve uçsuz bucaksız müzik hazinesinden kopmak istemediği için vinyli kucaklar. Evet gurme yemek pişirme sanatı fast fooddan daha fazla zaman ve çaba ister. Vinyl de daha fazla zaman ve çaba ister… Önemli olan nokta da bu… Müzik kalitesine onem veren ve müzikal heyecanların doruğu için avlananların oturma odalarında siyah bir şeyler dönüp durur.
Vinyl dijitalden farklı bir yoldur. Herkese göre de değildir ama en iyi dumanı arayanlar Linn LP-12 sistemi ile dumanlanıyorlar.
Bu bana iyi geldi, size de iyi geldi mi?
Harvey Gizmo’dan Çeviridir
B.M.
Bir yorum ekleyin