Jean Hiraga JH-MS15 Bölüm II

Yazının ilk bölümünü okumak için tıklayınız

Hiraga, direkt radyatör tiz sürücülerini getirmediği için üçgenlerin (ç/n burada söz edilen enstrüman üçgen şeklindeki metal perküsyon aletidir) tınlaması yeterince uzamıyor ve en üst frekanslarla beraber gelmesi gereken hava hissi eksikti. Denenen tüm amplifikatörler içerisinde Nelson Pass’in FirstWatt F5 üst uç uzantılarda en iyi performansı verdi. Dinlemeye katılan herkesi uygun koşullardan uzakta olsa bile MiniWatt özellikle tiz çözünürlüğü ve doğallığı ile etkilemeyi başardı.

Gereğinden çok fazla yakın oturduğumuzdan ve keza yan duvarların da fazla yakın olmalarından dolayı az önce dinlediğimiz 5 inçlik sürücüleri olan Albedo HL2.2’lerde olduğu gibi sağ ve sol uçlardaki sesler tam olarak ayrışamadı.

Şimdi sırada ilgi çekici bölüm var. Tahmin edebileceğiniz gibi 15”lik bu büyük sürücülerin sahne keskinlikleri Albedo hoparlörlere göre daha az. Odanın yerleşim ve akustik durumu konusunda Jean Hiraga’ya yardımcı olmak için Albedo hoparlörleri 130 wattlık Alman lambalı mono amplilere (ç/n Octave) bağladım, bir kaç parça dinlettikten sonra Albedo’ları yerinde bırakarak Altec’leri dinlemeye başladık. Tabii ki Altec’ler çok daha az güce ihtiyaç duyuyorlardı. Sonuç olarak bu durumda ortaya çıkan sahne imajı yüksek ve holografik bir sahne imajı değildi. Bu durum – yani sahnenin yüksek olması – yeni çağın dinleyicileri arasında oldukça popüler.

Bu durum güçlü ve hızlı (transient) bas pasajları için de geçerli. Yüksek volümlere ve fazla sönümlenmiş hoparlörlere alışık ve bunu müzikte natürellik zanneden çoğu dinleyiciler eksik zannedebilirler. Ancak hoparlörlerin bas miktarı ve basın frekans genişliği refleks sisteminin de yardımıyla hepimizi şaşırttı. Hele dizayn edildiği yıllarda tüm frekans spektrumunun 50 Hz’ten 15 kHz’e kadar dayandığını düşünürsek! Mercan Dede’nin etnik ambient türündeki albümü Nefes’te bu durumu tespit ettik. Aynı etkiyi Taiko davulları ile de elde edebilirdik. Bu noktada Hiraga 604 sürücülerinin bu tarz çok derin baslar için tasarlanmadığını ve sürücüler tasarlanırken orijinal tasarımcıların böylesine bir sesi en çılgın rüyalarında bile gördüklerini zannetmediğini söyledi. 604’ün orijinal tasarımcıları başka bir şeyi de hayal edemediklerinden eminim: 21. Yüzyılda bu kadar kişinin, hem de çok paralar vererek 604’e kıyasla son derece “cansız-kansız” hoparlörlerden müzik dinleyecek olmalarıdır. Hiraga’nın hoparlöründe bir şeyi kutlamamız gerekirse bu hoparlörlerden dinlenecek olan müziğin “kanlı ve canlı” olmasıdır.. Vintage Tannoy’ların çift tek merkezli (dual-concentric) sürücülerini sevenler ne dediğimi çok iyi anlayacaklardır. Keza Bernard Salabert tasarımı 12 inçlik ortası piezo içeren PHY sürücülerini beğenenler. Tüm bu markalar, WLM ve Zu gibi markalarının yanında fazla keşfedilmemiş madenlerdir. Bu son iki firma dahil, bu şirketler daha küçük sürücüler ve daha az hassasiyet yarışı ile kaybedilmiş olan değer ve kaliteyi tekrar kazanma çabası içinde olanlardandır.

Atalarımız daha büyük, daha cesur olup da uzamsal görüntüsü lazerle sınırlanmış gibi keskin olmaktan çok bir bütün içinde yoğrulan bir sesin arayışı içindeydiler. Aradıkları özellikler tını zenginliği ve hızlı dinamik reflekslerdi. Haklı olarak bu 604’ün bir süper tweeter yardımı olmaksızın tüm tınıların rahatlıkla hareket edebilmelerini sağlayacak armonikleri veremediği söylenebilir. Pekiyi, buna karşın nasıl oluyor da enstrüman veya vokallerin tınıları çoğu daha modern olan sürücülerden çok daha gerçekçi? Sırf bunun için önlere bakan süper tweeterları dinleyebilmeyi çok isterdim. Öne bakanların seviyeleri arkaya bakanlardan biraz daha düşük değerde. 14 kHz’e karşın 12 kHz. Ancak Jean Hiraga elindekileri arkaya baktırmayı tercih etti ve ben de bir efsane ile tartışmayacaktım.

Cesaret şimdiki zamanlarda belki biraz şok etkisi yaratmayı gerektiriyor ancak Hiraga’nın hoparlörlerindeki cesaret biraz daha uysal ve sakin. Modern hifi’ın önemli varsaydığı yıkıcı ve yırtıcı türden gösterilerden çok uzaklar. Bokstan bir benzetme yapayım. İlk vuruşla gelen sarsıntının gerisini bütün açıklığı ile veriyor. Zamanımızın ufak sürücüleri sizi darbenin hızı ile sarsabilirler. Ancak 604 sizi yumruğun omuza indiğindeki hareketin tümünü vermekle kalmayıp geri planda olmasına karşın son derece önem arz eden vücut, kalça ve ayak oyunlarını da gösteriyor. Daha önce söz ettiğim tını zenginliğine bir kez daha işaret ediyor. Vintage hoparlörleri sevenler hemen bize kağıt, Alnico veya kasa için masif tahtadan söz edecekler. Neyin neye ne kadar etki ettiğini belirlemek için bu sektörle yeterince aşina değilim. Ben sadece etkilerini duyduklarımdan söz edebilirim ve bunu en iyi tanımlayan tını zenginliğidir.

Bu bağlamda bir şey daha eklemek isterim, daha önce sözünü ettiğimiz Zu ve WLM şirketleri hoparlörlerinde Eminence sürücülerini kullanıyorlar. Eminence ise müzik enstrümanlarını elektrikle amplifiye etmek isteyen müzisyenler için hoparlörler üretir. Bu müzisyenler alüminyum, titanyum, berylium, kevlar, karbon ve türevleri yerine neden kağıdı tercih ediyorlar. Hiç düşündünüz mü?

Yukarıda okuduklarınzın doğrultusunda vintage türevi olan JH-MS15’lerin hakkını vermek için pipo ve terlik gerektiğni farzetmek herhalde yanıltıcı olur. Bu sürücünün başka uygulamalarda nasıl ses verdiğini bilmediğimden Hiraga’nın kendi istekleri doğrultusunda bir ses elde edebilmek için yaptıklarını değerlendiremiyorum.

Dinlediklerim bana bu hoparlörlerin eskilerde kalmış kötü SET uygulamalarına uygun (bas yok, tiz yok, triyode renkliliği) olmadığının canlı bir kanıtı. Özellikle bas derinliği ve gücü olarak tam anlamıyla modern bir tasarım. Eksik olan tweeterlar da eklendiğinde tiz frekansları için de aynı durumun söz konusu olacağını tahmin ediyorum.

Dinlediklerim bana bu hoparlörlerin eskilerde kalmış kötü SET uygulamalarına uygun (bas yok, tiz yok, triyode renkliliği) olmadığının canlı bir kanıtı. Özellikle bas derinliği ve gücü olarak tam anlamıyla modern bir tasarım. Eksik olan tweeterlar da eklendiğinde tiz frekansları için de aynı durumun söz konusu olacağını tahmin ediyorum.

Modern zamanların hakkını teslim edelim – günümüzün bazı müziklerinin frekans aralıkları oldukça geniştir – JH-MS15’in heybeti tını görkeminden ileri gelmektedir, ve bu tını zenginliği notanın doğduğu anda başlayıp en son nefesini verdiği ana kadar devam ediyor. Bunun yanı sıra dinamikliğini de göz ardı edemeyiz. Ayrıca renk zenginliği ve yoğunluğuna da dikkatinizi çekmek isterim. Son olarak da sahneyi son zamanlarda beğeni kazanan holografik bir gösteri yerine organik bir bütün olarak verdiğini ekleyeyim.

SET, horn ve farklı yüksek hassasiyetli hoparlörlerin uslanmaz taraftarı olan Hiraga bu çalışmasıyla bize Altec, JBL veya Western Electric’te çalışmış olan eski mühendislerin çoğumuzun tahmin ettiğinden çok fazla “doğru”lara ulaştıklarını anımsatıyor. Yeni her zaman daha iyi demek değilse de geçmiş de her zaman sanıldığı kadar parlak olmayabiliyor.

Dinleyicilerin kişisel tercihleri tabii ki çok önemli bir rol oynayacaktır. Tat farklılıkları, değişik görüşler, öncelik farkları ve değer farklılıkları mutlak olacaktır. Tüm bunlara karşın eski başarıları da göz ardı etmememiz gerek zira yeni ilerlemeler onların üzerine inşa edilirse gerçek bir ilerleme kaydedilebilir. Aksi taktirde sadece bazı sınırlı konularda kaydedilecek ilerlemeler bizi işin özünden, ana fikrinden uzaklaştırabilir. Hiraga’nın bu çalışması sadece 10 çift ile sınırlı kalacak. Ancak hikayenin daha önemli olan ikinci bölümü: 604’ü tekrar ayağa kaldırabilecek mi? Sürücüler arasında efsane olanlardan birini tekrar ve daha modern tekniklerle üretmek – belki de bu arada birtakım hatalarını düzeltmek – ümit verip heyecan uyandıran bir çalışma.

Hiraga’nın MS15’ini dinleme şansına sahip olan herkes dinlemeli. Bu eğitimin bir parçası sayılabilir. Gerçek bir audiophile diplomasını hakketmek için mümkün olduğunca farklı yaklaşım ve çözümleriyle iç içe olmak gerekiyor. Altec’in 604’üyle aşina olmak bu derslerden bir tanesi.

Srajan Ebaen