Digital Stream Player ‘lara Genel Bir Bakış

 

Selam bu yazımızda sizlerle bilişim sektörü ile hifi sektörünün yakınlaşmasından bahsedeceğiz. Yazımızı kollektif hazırlanmak istedik. Sonuçta yeni jenerasyon cihazlara, klasik hifi bakış açısının yanısıra bilişim teknolojileri açısından da bakmak gerekiyor. Umarız aydınlatıcı olur.

Aslında odyofiller ve bilgisayarların ilişkisi kişisel bilgisayarların ortaya çıkışına rastlamaktadır. İlk dönemlerde çeşitli veritabanı programları kullanarak, kendi elimizdeki plak ve daha sonra CD arşivlerini bilgisayarlara geçirmek muhtemelen bir çoğumuzun uğraştığı bir şeydi. Örneğin ben(?) ilk database programımı Basic programlama dili ile yazmıştım. Daha sonra yazılım dillerinin gelişmesi ve grafik arayüzlü programların ortaya çıkması ile bu alana özel yazılmış programlar sektörün hizmetine sunuldu. Bunlara örnek Audiophiller ve Collectorz yazılımlarını verebiliriz.

Tabii bu tarz yazılımların, yardımcı yazılımlar olduğunu belirtmeliyiz. İnsanların hayatlarını kolaylaştıran yazılımlar. Ama hifi ve bilişim teknolojisinin yollarının kesişmesini sağlayan asıl şey muhtemelen MP3 formatıydı. Aslında bu formatın ortaya çıktığında ne sonuçlara yol açabileceğini kimse tahmin etmemişti. MP3 formatı öncesinde de çeşitli algoritmalar kullanarak audio dosyalarını bilgisayarlara kaydetmek mümkündü aslında. Ama MP3 hızla gelişen internetin, dosyaları küçülterek daha verimli kullanımının yolunu açıyordu ve tabii ki yepyeni bir korsanlık türününde.

Aslında MP3 öncesinde, gitgide kopyalama hızı ve kalitesi artan CD Yazıcıların fiyatlarının düşmesi, müzik endüstrisine büyük bir darbe vurmuştu. Geliştirilen hiçbir yazılım CD’lerin kopyalanmasını engelleye-miyordu. CD’lerin kopyalanması yeterince kötüyken ortaya çıkan MP3 formatı işi daha farklı boyutlara taşımıştı. Müzik sektörü bu büyük yangından ilk zarar görendi. Bir anda satışlar hiç olmadığı kadar düşmüştü.

İlk portatif MP3 çalarlar ortaya çıktığında -ki, pazarlama açısından en önemli örnek Apple tarafından üretilen iPod’tur- çoğu insan için geçmişteki Walkman ve daha sonrasında gelen Discman’den farklı yoktu bu yeni cihazların. Olayın ilginç yönü walkman ve discman, hifi sektörünün tekelindeki cihazların minimalize edilmiş halleri iken, ipod türevleri bambaşka bir alandan Bilgisayar Sektöründen geliyordu. MP3 çalıcılar satış rekorları kırmaya başladı, ardı ardına bir sürü firma da kendi ürünlerini piyasaya sürdü. Tüm bu gelişim devam ederken yepyeni dijital uzantılarla tanışıyordu teknolojiyi takip edenler, FLAC, APE, OGG… Ardı arkasına açılan sanal müzik mağazaları, müziği hiç olmadığı kadar hızlı almayı sağlamaya başladı. Satılan milyonlarca dijital portatif müzik çalar yepyeni sektörler doğurdu. Bunlardan birisi bu cihazlar için “dock” istasyonları ve müzik sistemleri üreten dev bir sektör. Aslında sektörün devleri hariç, herkes bu duruma hazırlıksız yakalanmıştı. Satılan yeni teknolojili bir sürü ürün, daha eski ama bu hareketi yakalayamayan firmaların pazar payını düşürüyordu. iPod ortaya ilk kez çıktığında hifi sektörü tarafından kabul görmedi, hatta ses kalitesi yüzünden yerden yere vuruldu. Bir çok dergi, karmaşık grafikler ve teknik jargon ile okuyucularını bu yeni cihazlarla ilgili soğutma kampanyasına katıldı. İşin komik tarafı ortaya çıkan bazı cihazlarında ses kalitesinin söylendiği kadar kötü olmadığı idi. Diğer trajik olan hemen her evde bir tane bu tarz cihaz olduğu idi. Eğer siz almadıysanız, çocuğunuza almıştınız.

İlk jenerasyonun ortaya çıkışından kısa bir süre sonra, yeni dijital formatların MP3’e göre daha gelişkin ve gerçekten büyük ölçüde kayıpsız olması ile ses kalitesinde ciddi bir artış ortaya çıkıyordu. Hemen her ay bilişim sektörü ile ilgili sitelerde kör testlerde CD ile aynı CD’nin kayıpsız olarak RIP’lenmiş versiyonları arasındaki farkın anlaşılamadığına dair yazılar yer buluyordu. Ama her iki sektörü takip edenler hariç, bu olayların birbirlerine etkileri konusunda kimsenin pek bilgi sahibi olmaması gayet doğaldı. Yeni jenerasyon müzik dinleyicileri, gayet ucuza müzik keyfini yaşıyorlardı. Eğer isterlerse yine oldukça uygun fiyatlara lambalı docklar, yeni jenerasyon ampliler alabiliyorlardı. Örnek olarak güzel bir laptop, müzik arşivi için yüksek kapasiteli bir harici disk, iyi bir hoparlör ve Class T ampli için ülkemizde bile 1.500 dolar yeterli oluyordu. Gelişmeleri sıkı şekilde takip eden firmalar, bu hareketi zamanında farkederek ortalığı yeni jenerasyon amplilerle doldurmayı becerdiler. Class T adı verilen yepyeni teknolojinin ses kalitesini hifi sektörü tarafından şiddetli bir şekilde tartışırken, Trends Audio, Sonic Impact gibi şirketler pazardan inanılmaz paylar almayı başardılar. Tüm bu gelişmeler olurken, çok az firma bu gibi yeni teknolojileri kendi ürünlerine uyarlamayı akıl etti. Ama artık pazar payları konusunda eskisi gibi rahat değillerdi, yeni teknolojiler yepyeni firmaları ortaya çıkartmıştı. Ve ismi büyük firmaların ürünlerine ciddi rakip olabilmeyi başar-mışlardı, örneğin NuForce gibi. (Class D)

Sonic Impact'ın yeni dijital amplisi sadece 75 dolar

Zaman içerisinde hifi sektörü pazar kaybının inanılmaz boyutlara ulaşmasıyla, bu yeni teknoloji ile barışma yoluna gidildi. İşin en komik tarafı, daha seneler önce taşınabilir cihazları yerden yere vuran dergilerin, şimdi bu taşınır cihazlara ev sahipliği yapan dock’lara sahip cihazları yere göğe sığdıramamasıydı. Ne de olsa CD’nin veliahtı olması için senelerdir çarpışan SACD ve DVD Audio formatları yaygınlaşamamıştı. DVD-Audio, Panasonic hanesine ciddi bir zarar yazdı ve ortadan kayboldu. Savaşın galibi ise Sony’nin SACD formatı olmuştu. Sony’de büyük satışlar umudunu kestiği audio pazarından soğumuş ve resmen SACD’den desteğini çektiğini açıklamıştı. Zaten Sony kontrolündeki müzik şirketleri çeşitli gruplarla anlaşmalarını imzalayıp, internet üzerinden satışa başlamışlardı bile. Çok azınlık denilebilecek kitleler için zarar pahasına yeni formatının hayatına devam etmesini haklı olarak istemedi. Tabii bunun yanında “Yüksek Çözünürlük” cephesinde başlamış olan ve daha karlı olacağı belli Blu-Ray/HD-DVD savaşına öncelik vermişti.

Çoğu kişi bu formatların birinin mutlaka audio versiyonları olacağını düşünürken, beklenen açıklama asla gelmedi. Sonuçta hifi sektörü, besleneceği yeni bir formattan yoksundu artık. SACD rüyası erken bitmiş, son format savaşlarından hifi sektörüne yarayacak bir sonuç çıkmamıştı. Aslında yeni format senelerden beri yanlarında idi, ama görmezden gelinmişti. Şimdi tüm bunların üzerine perde çekip yepyeni bir sayfa açmak gerekiyordu. Bu sayfayı açmadan önce şimdi başka bir bakış açısından devam edelim.

Bilişim sektörü, uzun zaman önce çalışma odalarını işgal etmişti. Artık çalışma odanızda bir müzik setine gerek yoktu. Bilgisayarınız müziğinizi çalıyor, internet radyolarını ve aklınıza gelebilecek tüm diğer imkanları ayağınıza getirmişti. Yapmanız gereken tek bir şey vardı, ortalama bir bilgisayar almak ve eğer istiyorsanız onu bir müzik setine çevirebilecek yan ekipmanı almak. İşte hepsi bu. Bilişim sektörü, zaman içerisinde gözünü oturma odalarına çevirdi. neden ekstradan bir DVD,video kaydedici ve ayrı bir müzik setine ihtiyacınız olsun ki. Tek bir cihazla bunların hepsini yapabilirsiniz. Fikir çok mantıklıydı. Uygun yazılım ortaya çıktı, bunlara özel bilgisayar bileşenleri de bir anda pazarı doldurdu. Microsoft bu defa Media Center Edition sistemini kendi işletim sistemine entegre etti ve hatta pakete bir de uzaktan kumanda ekledi. Sistem entegratörleri de acil şekilde minik ve salonlara uygun bilgisayar kasaları ile ortalıkta gözüküyorlardı ve söylenenler bir ölçüde doğruydu tek bir cihaz ve neredeyse her işi yapabiliyordu. İnternetten satın aldığınız ya da kendi arşivinizi yüklediğiniz hard diskinizden müzik çalmak, film seyrettirmek ve aklınıza gelen hemen her şey.

Bu durum, büyük elektronik firmalarının dikkatini çok önceden çekmişti. Salon için yapılacak savaşta ellerinde kozlarıyla hazır bekliyorlardı. Hatta Sony gibi bazıları bilgisayar sektörüne de yatırım yapmış savaşın sonucu ne olursa olsun bundan
kazançlı çıkmayı garantilemişti bile. Bu konuda en azından müziği çalmak konusunda daha profesyonel çözümlerin kar getirebi-leceğini farkeden çeşitli firmalarda oldu. Bunların öncülerinden bir tanesi muhtemelen iMerge isimli firmadır. Bu gelişimleri takip edip arkaik sayılabilecek music server’ları ortaya çıkartan firmalardan bir tanesidir. Bu firmanın ürünlerinden bir tanesinin 90’lı yılların sonundaki bir “What Hifi” dergisi incelemesini dün gibi hatırlıyorum. Bu teknolojinin geleceği karanlık, çok daha ucuza iyi bir CD okuyucu alabilme imkanı varken buna kim para verir gibi bir sonuç bölümü yazmışlardı. Acı olan geçen seneler What Hifi’ye pek yaramadı, artık bu tarz ürünlere yer veren bir teknoloji dergisine dönüştü. iMerge ise, o dönemden bu döneme hala ayakta ve server’ları kontrol edebilecek yazılımları bir çok farklı marka tarafından kullanılıyor.

iMerge Music Server

iMerge yolundan giden kimi firmalar, hifi pazarına oldukça ilginç ve kendi şartlarında neredeyse hi-end sayılabilecek ürünlerle girerken, kimileri de basit ama etkili çözümlerle hifi firmalarının pazarından pay çalmaya başladılar. Sooloos gibi firmalar kuvvetli konseptleri olan bilgisayar bazlı çözümlerle ortalığı ciddi anlamda sallarken, CES ve benzeri sektörel fuarlarda büyük ilgi çekerken, daha çok klavye ve mouse’ları ile tanınan ve ses ürünlerine audio pazarında çoğu zaman büyük önyargı ile bakılan Logitech “Slim Devices” adını verdiği cihaz ailesi ile audio pazarının tam ortasına bomba gibi düşmeyi başardı. Bunlar gibi firma ve ürünlerden çok daha fazlasını sayabilmek mümkün. Tabii bunlara yukarıda bahsettiğimiz PC çözümlerine, Apple tarafından piyasaya sunulanları da eklediğimizde rekabetin boyutunu sanırım anlayabiliriz. Milyarlarca dolarlık devasa bir pazar ve herkes bundan pay almak yarışında.

İşte tam böyle bir dönemde üst audio pazarı geleceğini sağlama alabilmek için tüm bu gelişmelerle barış imzalamak zorunda kaldı. Buna üretici firmalardan, sektörel dergilere hatta en tutucu kullanıcılara kadar sanırım tüm sektör etkilendi. Artık hifi sektörüne hizmet veren dergilerde sıklıkla bu tarz ürünleri görebiliyoruz. Hatta çoğu firma bu tarz server’ları müşterilerine ve sektöre tanıttı. Önümüzdeki günlerde bu tarz ürünleri daha sıklıkla göreceğiz. Kullanıcılar olarak ön yargılardan uzak bu ürünleri takip etmeliyiz, ister sevin ya da sevmeyin, yakın gelecek bir süre bu yönde ilerleyecek.

(?) Hakancez, Gür ve Tolga ortak yazısı