ATC

33 yıllık bir tarihçe daha… Bir tasarımcının hayat öyküsü ile birlikte…

Billy Woodman ATC ‘nin kurucusu

Hoparlörlerinin, Hollywood sahnelerinin en az yarısında, (yatırımlarını gerçek bir yıldız sanatçı galaksisi için yöneten) yüzlerce önemli kayıt stüdyosunda, gösteri sanatlarının belli başlı merkezlerinde, dünyanın her yerindeki büyük radyo ve televizyon stüdyolarında, Who’s Who yarışının o pek ünlü bir çok bireyince kullanılıyor olması. Ve 33 yıllık bir tarihçe içinde… İşte Bay Billy Woodman’ın, ATC Technology Limited şirketinin teknik yöneticisi, başkanı ve baş tasarımcısının, sakin, alçakgönüllü, fakat kendinden emin, 61 yaşındaki bir Avustralyalının başarısı..

Abbey Road Stüdyoları

Angel Stüdyoları

Billy Woodman, Melbourne’nün 70 mil kuzey batısındaki orta Victroia’da, Castlemaine’da, 1946 yılında doğdu. Burası eski altın madenlerinin bulunduğu, sanayiden nasibini almamış, çoğunlukla çiftçilikle uğraşan, emekli kişilerin bulunduğu bir bölge idi. Billy’nin akrabaları hala bu bölgede yaşamaktalar. Görece yakın bir yer olan Bendigo’da üniversite vardı ve Billy mühendislik eğitimi için oraya gitti. İlk gerçek aşkı müzikti, Billy’nin. Bu, ya Melbourne, ya da Sidney’e gitmek demekti ama, o sıralarda ailesinin bunu sağlayacak ekonomik gücü yoktu ve o yüzden Billy bu farklı akademik eğitimi seçmek zorunda kalmıştı. Sekiz yaşından beri piyano çalışıyordu ve onlu yaşlarında caza merak salmıştı. Fakat piyano çalışmaları, yeteneklerini serbestçe kullanmak üzere profesyonel çalışmaya başlayana kadar normal klasik aşamalardan geçti. Üniversitedeyken, çoğunlukla haftanın yedi günü, klüplerde çalışmayı sürdürdü. Aslında Billy, bu koşut çalışmasını 1980lerin başına kadar da sürdürmüştür. Ama şimdilerde yalnızca arkadaşları ve kendi keyfi için çalıyor…

Mühendislik ilgisi, tarım makinaları ve traktörlerle oyalansın diye babasının teşviki ile gelişmişti. Bu durum, yirmi yaşında kendi otomobilini edinmesini, ve bu otomobil yalnızca arazide dolaşıp durmanın ötesinde, her parçasını söküp takarak mekanik incelikleri öğrenmesini sağladı ona…

Onlu yaşlarına kadar tüm ilgisi herşeyin mekanik tarafına ve müzik aşkı sayesinde de sesin yeniden üretilmesi konusuna yönelmişti. Güç mühendisliği eğitimi almasına karşın, biraz araştırmadan sonra mezuniyet tezi için, hoparlör tasarımı konusunun seçilmesini sağladı. Bu bağlamda, Neville Theale ve diğerleri gibi, konu ile ilgili avustralyalı uzmanları araştırdı. Bu uzmanlar ona gerçekten çok yardımcı oldular ve bu konuda akademik çalışmalarını sürdürmesi için onu teşvik ettiler.

Avustralya’da en fazla iki ya da üç hoparlör üreticisi vardı. Bunlardan en önemlisi de Rola (amerikan Rola veya ingiliz Rola Celestion’la ilgisi yoktur) idi. Bu firma Melboune’deydi ve kabinleri dahil, herşeylerini kendisi üretiyordu Firmanın elektronik sektörüne de bir miktar girmişliği vardı ve o esnada avustralyalı yayıncı kuruluşlara teypler üretiyorlardı. Tezi gözönüne alındığında, 1968 yılında bu firmada, Hoparlör Geliştirme Mühendisi olarak başlaması Billy için iyi bir başlangıç olmuştu. Burada, bir patent avukatıyla yeni bir işe başlayana kadar, on sekiz ay kaldı. Fakat sonra, göçmenleri taşıyan bir büyük okyanus yolcu gemisinde,dönüş yolunda piyanist olarak çalışma karşılığı, bir İngiltere tatili fırsatı çıktı önüne…

Wembley’de, yalnızca altı aylığına kalmaya niyeti olan Billy, ürünleri Avustralya’da da iyi bilinen Goodmans’e başvurdu, ve hemen onu görüşmeye çağıran güzel bir yanıt aldı. 1970’te Goodmans’e geldi ve genel müdür Bernard Cushion ve teknik müdür Peter Collings Wells ile görüşmeler yaptı. Artık, bir kez daha bir geliştirme mühendisiydi.. Daha altı ay geçmeden laboratuar müdürlüğüne ve özel projelerden sorumlu bir konuma yükseldi. Bunun sonucu olarak orada planladığından daha uzun kalmaya karar verdi. Bu kararında, artık her akşam piyano çalmaya başlaması da etken oldu…Dahası, Goodmans ona Londra Üniversitesi’ndeki günlük derslere katılmasına izin verdi ve böylece Uygulamalı Akustik konusunda yüksek lisans derecesini elde etti. Goodmans o esnada, bugün kendi başına dünyada önemli hoparlör firmalarının başında bulunan bir çok yetenekli kişinin çalışabildiği, adeta bir okul gibi idi.

Billy o günlerde, bilgisayar konusunda çok fazla eğitim çabası harcandığını izliyordu. Ortada yayınlanmış bir çok makale vardı ama bunlar hep uygulama olanağından yoksun kalmış, ekmek parasına dönüşecek güvenilir ürünleri üretebilme olanağı bulamamış çalışmalardı.

lly, Goodmans’teyken, daha sonra Axent olarak satılan ve bir inçlik takviyeli kumaş diyafram kullanan ilk yumuşak kubbe tiz sürücüsünü geliştirdi. Bunu yaparken, bu tip bir işaret – ses dönüştürücüsünün incelikleri konusunda çok değerli bir uygulama deneyimi elde etti. Geriye kalan çalışma zamanını da, verimliliklerini, güç dağarlarını ve dinamik aralıklarını genişletmek üzere, Goodmans’in genel seslendirme tipi konili sürücülerinin geliştirilmesine ayırmıştı. ATC’de de sürecek olan bir düşüncesi, yassı kesitli tellerle ses bobinlerini kenar kenara sarmaktı. Goodmans’le birlikte böylece dört yıl geçti. Daha sonra şirket Thorn Group tarafından satınalındı ve Portsmouth yakınlarındaki Havant’a taşındı. Billy’ye göre Thorn, zamanını ayırdığı projelere gereken önemi vermeyecekti, ve daha çok otomobillere ve televizyonlara takılabilecek hoparlörlerin yığın üretimi ile ilgilenmekteydi. O sıralarda, daha sonra ATC’nin başarısının önemli ölçüde dayandığı üç inçlik kubbe tipi orta frekans sürücüsü fikri Billy’nin beynini kurcalayıp duruyordu ama bulunduğu yerde bunun için bir açılım yapması olanaklı değildi. Böylece 1974 yılında, Goodmans’te geçirilen dört yılın sonunda, bu şirketi bıraktı ve kendi küçük şirketinde daha önce Goodmans için geliştirdiği Audiomax 12 ve 15 inçlik tasarımların temeline dayanan yeni yüksek güçlü sürücüleri üretmeye koyuldu.

Kendi şirketi önceleri Richmond’daki tesislerdeyken daha sonra Londra’daki Kew Bridge yanındaki Pier House Loundry’ye geçti. Gerçekten oldukça büyük orta frekans kubbe kavramı için çalışmalarını burada düzenledi. Bu yaklaşımın, genel müzik kaydı aktarımında çok önemli bir yer tutan orta frekanslarda yeterli düzeyde ses elde edilebilmesi için, kolay hakim olunamayan sorunlara sahip çan yüklemeli (horn loaded) sistemin yerine kullanılabilecek en doğru çözüm olduğundan emindi. Onun niyeti, daha önceki çalışmalarla ancak birkaç oktavlık bir sınıra dayanılmış durumdaki 300 Hz – 3 kHz aralığındaki tüm frekans yelpazesinde çalışabilecek, aynı zamanda bozulmaya ve yersiz bir bastırmaya uğramadan çok yüksek güçleri kaldırabilecek bir sürücü yapmaktı. Yanıtın önemli bir kısmı Swift Levick’in dev manyetik yapılarını kullanmakla geldi. Bu sayede olağanüstü geniş bir dinamik aralık elde ediliyor, özdirencin doğuşan alt bileşeninin etkisi azaldığından, frekans aralığı da olumlu yönde gelişmiş oluyordu.

ATC Kew’de beş yıl kaldı. Bu yılların sonunda ATC ilk kabin tasarımlarını üretime geçirdi ve 1978’de ilk kez AES fuarında bu ürünleri piyasaya sundu. Birkaç yıl sonra Great West Road’taki bir ticaret merkezine, daha sonra da Glouchestershire’daki Stroud yakınlarında, Aston Down’daki tesislerine geçtiler. Burada açık kırsal alana bakan, teknoloji gürültüsünden uzak, yalıtılmış binaları vardı. Yeni yatırımlarını da kısa süre içerisinde tamamladılar.

Aston Down’a geldiklerinde ana konuları hala profesyonel sektöre yönelik ağır görev sürücüleri üretimi idi. 1982’de Billy’nin şirketinin yöneticilerinden elektronikçi Tim Isaac, bir müşterinin özel siparişi üzerine ve büyük bir sistemin bir parçası olacak şekilde, akıllıca tasarlanmış özel bir elektronik geçiş süzgeci geliştirdi. Bu tasarım, daha sonra harici güç yükselteçleri ve bu elektronik geçiş süzgeci ile sürülebilen üç yollu sistemlerin tamamının ATC tarafından üretilmesi ve kit halinde QMS adlı şirket tarafından pazarlanması sürecini başlattı. Daha sonra 1985’te Billy, Danimarka’daki temsilcisinden, Danimarka Radyosu’nun önemli miktardaki gereksinimini karşılamak üzere aktif hoparlör arayışında olduğunu öğrendi. Bu gereksinim hareket halindeki yayın araçlarındaki kullanımı da kapsıyordu.Tim Isaac, böylece geçiş süzgecini üç yollu yükselteçlerle bütünleştirdi ve “ampack” adı verilen bu birimleri de hoparlör kabinlerine takılacak şekilde geliştirdi. İşte o ünlü SCM50A artık doğmuştu… (işte bir fark varsa burada var fark.. Danimarkalılar, radyo yayın araçlarında bile SCM50 gibi dev monitörlerle izleme yapmayı düşünüp, yatırım yaparken, bizim ülkemizde bırakın yayıncıları, bir çok kayıt stüdyosunda bile monitöre böyle yatırım yapmak akıllara bile gelmiyor… – Asım Bey’in serzenişi..)

Billy, 1980’lere kadar, dışsatımları ile ilgilenmek üzere bir temsilci ile anlaşmıştı. İşin profesyonel ağırlıklı kısmı böylece sürdürülüyordu. Önceleri yarı zamanlı olmak üzere 1987’de Ashley James şirkete katılınca bu işi kendi bünyesinde sürdürmeye başladı. James bütün pazarlama ve satış sorumluluğunu üstlendi.

Billy, aktif bir hoparlörün nasıl iyi olabileceğinin farkına, Danimarkalıların siparişini aldıktan sonra vardıklarını belirtiyor..Artık gereksinim duyulan ve piyasaya sunumu hakeden yepyeni bir ürünleri olmuştur. Woodman, yumuşak kubbe felsefesini stüdyolara satmaya başladığı ilk zamanlarda , ürünün üstünlüğü, bu konuya sağır kalan kulaklarca yeterince değerlendirilememiş, ürün kalıplarına ve üretimine önemli yatırım yapmış olan ATC, 1970lerin sonlarında bu nedenle biraz zor durumda kalmıştı. Tasarımın ölçülen değerleri, üstünlüğünü ortaya açıkça koyuyor olsa da, dönemin kayıt tekniği ve tercihleri bu üstünlüğe değer verecek aşamada değildi. 1980lerden itibaren gelişen kayıt teknolojileri ve buna göre oluşan tercihler, geliştirilen dinamik aralıklar, yumuşak kubbe felsefesinin nimetlerinin anlaşılmasını sağladı.

James’in kahramanca mücadelesine karşın, markanın yerel olarak kabul görmesi hiç kolay olmadı. Ama zamanla, ortaya konan olağanüstü dinamik aralığın başka benzer tasarımlarla elde edilemediği görülmeye başlandı.

Woodman’ın en büyük arzusu, hoparlörleri en duru ve idealist yaklaşımlarla, en düşük bozulma erimleri, en geniş dinamik aralıkları ve en rahat genlik tepkesi ölçütü ile üretebilmekti. Fakat bu yaklaşımın maliyetinin bir piyasa oluşturup oluşturamayacağından da emin değildi. Bununla birlikte artık onun felsefesi geniş kapsamlı olarak kabul görmeye başlamıştı. Onun orta frekans sürücüsünün sağladığı 10dB’lik dinamik tavan, yükselteçlerin istimini makul düzeyde tutmayı sağlıyor, söz gelimi iyi bir piyano kaydı için gerekli gövdeliliği açıkça sunabiliyordu.

Woodman bu konunun hala ve herkesçe çok iyi anlaşılmadığından ve konuya gereken önemin verilmediğinden yakınıyor, dinlenilen müzikten alınan keyfin buna çok bağlı olduğunu savunuyor. Onun düşüncesi, hem alt ve hem de orta frekans aralıklarında aynı dengenin sağlanmasının şart olduğu şeklinde ve bunu, açık bir hassasiyet kaybına rağmen kazandırdıklarını gözönüne alarak tavizsiz bir şekilde uygulamayı seçmiş. Onun en küçük hoparlörlerinde bile bu seçim geçerli.

Gelecekle ilgili sorular yöneltildiğinde, profesyonel ürünlerinin artık oldukça üst düzey bir yetkinliğe eriştiğini ve yalnızca küçük iyileştirmelerin söz konusu olabileceğini belirtiyor. Ancak hala stoklarında bulunan devasa 4 inçlik orta frekans sürücüsünü barındıran bir dev sistem düşüncesi de yok değilmiş.. (bu görüşme, sanırım 90lı yılların sonlarında yapılmış, ama bildiğim kadarı ile piyasaya sunulan böyle bir girişimleri olmadı – Asım Bey’in notu). Ev sistemleri içinse, yapılabilecek daha çok şey olduğunu düşünüyor… Ev sineması işini kitlesel üretim yapanlara bırakmayı ve yalnızca müzik tutkunları için yeni hoparlörler tasarlayıp piyasaya sunmayı düşünüyor… (Eh, işte yeni Entry Series ve Tower Series böylece arz-ı endam eylediler ya! – Asım Bey’in notu)

Varolan ve bir modayı temsil eden bir çok iddialı çok kanallı sistem, iyi bir stereonun yanına yaklaşamaz”, diyor (ama bir savaş başlatmak amacı ile değil!) ve ekliyor “eğer böyle bir sistemi müzik dinlemek için kullanırsanız, en kudurmuş düzeydeki bozulmalarla birliktesiniz demektir…” (eh, o bunu doksanlı yılların sonunda söylemiş, bugün artık daha çok kişi onunla hemfikir, değil mi? – Asım Bey’in notu). Bu tür sistemlerin, dramatik hareketli içeriğe sahip filmleri izlerken çok keyifli olmasına karşın, müzikal anlamda tamamiyle yanlış ve hatalı çatılmış tasarımlar olduğunu düşünüyor.

Woodman’ın, bir müzisyen olması ve yumuşak kubbe felsefesi dışındaki ve o Cotswold binalarında gizlenmiş bulunan bambaşka bir yönünden bahsedelim biraz da… Eski traktör ve çiftçilik makineleri kolleksiyonu… Kolleksiyonculuğun ötesinde, bu türden savaş öncesi makinelerin özgün haliyle yenilenmesi hobisi… Çok yaşlı bir Fordson traktör, şu anda sanki fabrikasından yeni çıkmış bir görüntüde, koyu mavi pırıl pırıl boyalı. Aslında son cıvatasında kadar sökülmüş, tüm parçalar elden geçirilmiş ve yenilenmiş, ve sonra yeniden toplanmış… Başka traktörler dağıtılmış olarak etrafta duruyorlar ve Billy’nin kendi elleri ile onarılmayı veya parçalarının yeniden yapılmasını bekliyorlar. En eski traktörü, 1926 model bir Howard – Avustralya yapımı – Rotovator’u keşfeden kişi tarafından üretilmiş… “Onları seviyorum, tamamen işlevsel şekillerini seyretmekten hoşlanıyorum. Bir traktörün üzerinde bulunan hiç bir parçayı gereksiz diye nitelendiremezsiniz. Bir çiftçinin hayatı boyunca kullanabilmesi için üretilmişlerdir ve gerçekten de bir çoğu bunu başarır. Bence insan becerisinin ürünü olan en çarpıcı örnekler…”

Ve Billy Woodman, belki farkında olmadan, fakat bir kez daha, açık kırsal alanlarla çevrilmiş olarak dünyanın öbür ucunda geçen gençliğinin uğraşılarına dönmüş durumda…

Geleceğin onu nerelere taşıyacağını izlemek çok ilginç olacak…

Daha fazla bilgi için:
A.T.C.ürünleri : www.atc.gb.net
Türkiye dağıtımcısı: www.sigmases.com
Asım Uysal

Tags: ,