Son dönemde bu markanın adını sıkça duymaya başlamıştım. İlk olarak Hakan Cezayirli bir iki ürününü incelemiş ve olumlu yorumlarını aktarmıştı. Ardından İstanbul’daki Hi-Fi camiasında kulaktan kulağa dolaşan Falcon LS 3/5a efsanesini dinlemeye Can Hi-Fi’ye gittiğimde ortamda çok özel bir şeyler olduğunu fark ettim. Tamam bir kaç sene önce geçmişten bugüne orijinal olarak gelen bir Rogers LS 3/5a dinlemiş ve hayran kalmıştım ama ortada rahat 35-40 metrekareyi bir karışlık boyuna bakmadan dolduran, hem detaylı, hem müzikal hem de hızlı olmayı başaran bir hoparlör vardı. Belli ki Falcon, Rogers’ın koyduğu çıtayı bir kaç kademe daha yukarıya taşımayı başarmıştı. Sonra hayretimi ve şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak (pek başarabildiğimi zannetmiyorum) sistemdeki diğer bileşenlere göz attığımda yine tanıdık bir isim karşıma çıktı: Signal Projects.
Çalan sistemde Signal Projects’in Apollon serisi takılıydı ve bu su hortumu kalınlığındaki afili hoparlör kablosunun verdiği katkı inanılmaz bir seviyedeydi. Müzikteki enstrümanların hem bu kadar iç içe ve tane tane duyulmasında hem de hoparlörün baslarının bu denli güçlü olmasında önemli bir etkisi vardı Apollon’un. Bunu nasıl mı anlamıştık. Tesadüfen yanımızda bulunan bir hoparlör kablosu sayesinde… Kabloyu denediğimizde bu gerçekler olanca çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Ali Can beyden, Signal Projects’in Lynx hoparlör ve ara bağlantı kablosunu inceleme için almaya karar verdim.
Nick Korakakis ve Signal Projects
Firma hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse her şey Nick Korakakis’in sahip olduğu müzik stüdyosunda kablolarla ilgili bir problem yaşaması üzerine başlıyor. Bunun üzerine kablo işine kafa yoran Korakakis, aylarca kendini stüdyoya kapatarak, ürettiği kablolarla ilgili testler yapıyor. Süreçte materyallerin iletkenliğinden önemli olan proximity effect (yakınlık etkisi), skin effect (deri etkisi) ve electrical resistivity (elektriksel direnç) gibi pek çok konu masaya yatırılıyor. Bu uzun çalışmaların ardından da Signal Projects doğuyor. Sosyal medya üzerinden tanıştığınızda sorduğunuz sorular karşısında verdiği yanıtlar da onun konuya ne kadar hakim olduğunun bir göstergesi. Zira sadece sisteme göre (ister solid state ister lambalı) değil, marka bazında bile size tavsiye verebilecek kadar kendi markası ve kablolara hakim birisi Korakakis. Aynı zamanda da bir o kadar sıcakkanlı ve cana yakın bir insan. Tıpkı bizim gibi… Bir Yunanlı olarak yüzyıllardır paylaştığımız ortak coğrafya ve kültürün izlerini kendisinde görmek mümkün.
Kablo Sınıflaması ve Ürün Çeşitliliği
Signal Projects’te hoşuma giden bir başka unsur ise ürün gamındaki çeşitlilik. Hepsini dinlememekle birlikte kablo sınıflamasıyla muhtemelen hemen hemen her farklı sistem ve fiyat aralığı için bir çözüm sunuluyor Signal Projects’te.
Markayla ilgili bir başka sevindirici gelişme ise bütün kablolarıyla ilgili teknik değerlerin detaylı olarak paylaşılması. Firmanın sitesinde bütün kabloların kapasitans, rezistans ve endüktans değerlerini bulabilmek mümkün. Birçok büyük kablo üreticisinin bunları vermekten kaçındığı bir ortamda bu bilgilerin paylaşılmasını, hem müşteriye hem de yaptığı işe büyük bir saygı göstergesi olarak yorumluyorum.
En Efektif Hoparlör Kablosu
Bu kadar lafın ardından gelelim işin inceleme kısmına… Bir ürünü kutudan çıkardığınız zaman kafanızda oluşan ilk intiba çok önemlidir. Gayet şık ahşap kutular içerisinde gelen ve kalınlık açısından ağabeylerini (Hydra ve Apollon) aratmayan Lynx, daha ilk bakışta olumlu duygular yaratmayı başarıyor. Kalınlıklarına rağmen fazlasıyla esnek olmayı başaran her iki kabloyla da dar alanda kısa paslaşmalar yapabilirsiniz. Sade ama etkileyici bir görüntüye sahipler. Kabloların finish’inde öyle pahalı, egzotik konektörler yok. Biraz kabloların yapısından söz etmek gerekirse, her ikisi de hibrid. Tek bir farkla… Hoparlör kablosunda gümüş ve bakır kullanılırken, ara bağlantı kablosunun mimarisinde bakırlardan oluşan bir hibrid yapı söz konusu.
“Gryphon’lar Lambalı Gibi Çalmaya Başladı!”
02 Mayıs 2018’de sisteme ilk olarak Lynx’in hoparlör kablosunu takıyorum. Normalde ara bağlantı (interconnect) kabloların sistem üzerinde daha fazla etkisi olur ama Lynx’in hoparlör kablosu, daha ilk saniyeden itibaren bu bakış açımı yerle bir etmeyi başarıyor. Bir hoparlör kablosunun sistemin genel sound’una böylesine etki ettiğine, çehresini bu kadar değiştirdiğine ilk kez tanık oluyorum. Sistemin genel sunumunda bir rahatlama, sıcak, müzikal ve dengeli bir sunum söz konusu… Gövdeli, aynı zamanda tizlerde de bir o kadar başarılı bir kablo duruyor karşımda. İnterconnect kablosunu taktığımda ise şaşkınlığım daha da artıyor. Sistemin enerjisi bir tık aşağı düşse de hoparlör kablosunun verdiği sıcaklığa, interconnect’inki de eklenince tabiri caizse terlemeye başlıyorsunuz. Hatta ilk yaptığım yorum size belki abartılı gelebilir ama şöyle oluyor: “Gryphon’lar lambalı amfi gibi çalmaya başladı.”
Evet, itiraf etmek gerekirse bu durum kablolarda çok istenen bir durum değildir; karakteri olması, sesi değiştirmesi beklenmez. Orijinale sadakat ve sistem sinerjisini ortaya çıkaran, kendini unutturan kablolar makbuldür. Genelde bütün inceleme yazıları da zaten bu temel unsur baz alınarak yazılır. Ancak incelemeler sayesinde burn in sürecinin ardından pek çok ilginç gelişime tanık olduğum için, beklemek ve gelişimi izlemek en doğru yöntem. Hele de işin içinde gümüş varsa…
Bir yorum ekleyin