Denemelerime her zaman olduğu gibi kulaklık çıkışı ile başladım. Daha önce yazdığım gibi kulaklık çıkışının arkaya alınması büyük eziyet yaratsa da, kulaklık katı çok başarılı. Detay seviyesinin yanında farklı kulaklıkları çok rahatlıkla sürebilmesi avantaj. Keşke ön panele konulsaydı da, kullanımı daha konforlu olsaydı. Çok büyük kayıp.
İlk olarak pikabımı, cihazın analog girişine bağlayarak ayrıntılı denemelerime başlıyorum. Caravan topluluğunun In the Land of Grey and Pink albümüne ismini veren aynı adlı şarkının daha ilk notaları bize nasıl bir ampli ile karşı karşıya olduğumuzu hemen anlatmaya başlıyor. Şarkının girizgahındaki bas bölümleri yumruk gibi mideme inerken ziller, gitar tonları ve hatta vokallerin tonlarını gölgelemediğini görmek çok sevindirici. Cihazın oldukça uzun bir yanma sürecinden sonra bu hale geldiğini de belirtmeden geçmeyeyim. İlk günler ile 10 gün sonrası arasında ciddi bir fark var. Gitar tonlarını çok beğendim özellikle. Bu albüm genel olarak hoparlörlere yakın çaldığı için herhangi bir “sanal” sahne oluşumdan bahsetmek mümkün değil. Bu da iyi bir şey.
Buradan daha farklı albümlere doğru yelken açıyorum. Daha sert albümlerde cihazın hızı ve kontrollü çalması ve özellikle de dinamizmi hoşuma gidiyor. Immortal topluluğunun “Sons of Northern Darkness” albümüne ismini veren şarkıdaki şimşek gibi davullar, hırçın vokaller etkisinden bir şey kaybetmeden odanın içinde yankılanıyor.
Benim 40 yıllık JBL monitörlerim DNA I tarafından müthiş şekilde besleniyor. Müzik tarzı ne olursa olsun bu durum değişmiyor. Klasik müzikte, cazda hatta elektronik müzikte evet elektronik müzikte bile cihaz son derece etkileyici sonuçlara imza atmayı başarıyor. Arka plan sessizliği çok iyi, sahne güzel…
Daha sakin albümlere özellikle de orta frekanslardaki durumu tespit edebilmek için vokal dominant albümlere bakmaya devam ediyorum. Leonard Cohen Songs of Leonard Cohen albümünde vokallerin etkisi gayet güzel. Tonlar ve vurgular iyi ayarlanmış. Cihazın gerçekten etkileyici alt frekansları olsa da, orta frekanslar konusunda bir geride kalma veya perdeleme söz konusu değil. Bu da önemli bir avantaj. Bill Evans New Jazz Conceptions gibi daha minimal albümler Audionet DNA I gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Detay seviyesi alkışı hak edecek kadar iyi ve denge gayet başarılı. Cihazın analog girişlerini kullanınca network özellikleri ve DAC kısmı tamamen devreden çıkmış oluyor ve ampli katının özelliklerini görmüş oluyoruz.
Cihazın network özelliklerine bakarken, hem internet radyolarını hem stream servislerini hemde ev içerisinde farklı noktalardaki medya depolarımı kullanıyorum. Bunları yaparken kablosuz ağ ile kablolu ağ arasında da denemeler yapmaya çalıştım. Öncelikle aradaki farklılıkları belirlemeye çalışmak bile oldukça vakit alıyor ve fark bulmakta zorlanıyorum. Her zaman yazdığım gibi eğer evinizde router ile cihazlarınız arasında çekilmiş bir hat veya bu imkan yoksa kablosuz ağı kullanmak konusunda çekince yaşamanıza gerek yok. Karlheinz Stockhausen‘ın meşhur Mantra’sını “Alfons und Aloys Kontarsky” yorumu ile kıyaslamalar yaptım. Karşılıklı iki piyanonun çalındığı bir esere göre oldukça karmaşık bir yapıdaki eser, detaylara indiğiniz zaman göz atmanız gereken bir çok detayı barındırıyor. Defalarca yaptığım denemelerde tonları başarılı buldum, atmosferi ve mikro detayları da aynı şekilde. Belki network kablosu ile bağlantı bir “tık” daha dinamik gibi bir torum yapabilirim ancak DNA I’in bu konuda genel bir sıkıntısı olmadığı için sonunda denemelerimi rafa kaldırıyorum. Gün sonunda bu ampliye sahip olsam hayatıma kablosuz ağ ile devam ederdim. Cihaz içerisine eklenen özel anten sayesinde cihazın menzilinin de oldukça yüksek olduğunu söylemem gerekir.
Stream servislerini de kablosuz ağ üzerinden deniyorum. Aynı şekilde internet radyolarını da. Cihazın Android için hazırlanan yazılımı gerçekten hayat kurtarıyor. Bu işlemleri zaten cihazın ön panelinden yapmak mümkün değil, kumanda da eziyet. İşte bu noktada konfor akıllı telefon veya tabletiniz sayesinde parmaklarınızın ucunda. Farklı tarzlarda albümler ile denemelerim sonucunda cihazın DAC katı hakkında da fikirlerim oluşmaya başladı. Öncelikle Alman üretici, gayet detaylı çalan bir tasarıma imza atmış. Bunu yaparken detayı aşırı derece de ön plana çıkartıp müzikaliteden ödün vermemişler. Açık konuşmak gerekirse detay ve müzikal performans açısından DNA I biraz daha detay tarafına yakın bir cihaz. Ancak dediğim gibi steril bir seste yok. Denge iyi ayarlanmış diye düşünüyorum.
En son olarak bilgisayarımı DNA I’e bağlayarak optik, USB ve koaksiyel dijital girişler arasında deneme amaçlı hangisine yoğunlaşacağıma karar vermek üzere farklı albümleri dinlemeye başlıyorum. Yazılım olarak JPlay kurulu halde yaptığım denemelerde 3 giriş arasında çok büyük farklar olmadığını tespit ettim. Bu noktada sanırım USB tarafında devam etmek çoğu kullanıcı açısından mantıklı olacaktır. Diğer girişleri örneğin CD çalarınızı transport olarak kullanmak gibi görevlere atayabilirsiniz. 4 farklı gruptaki albümlere ek olarak günümüzün popüler tarzları ve elektronik müziği de ekleyerek dinletime devam ediyorum.
Rahat dinlenebilir elektronik acid caz diye nitelendirebileceğim Jamiroquai‘nin “Travelling Without Moving” albümünden “Virtual Insanity” ve “Cosmic Girl” gibi hitlerinde cihazın bas kontrolü gerçekten etkileyici bir tablo sunuyor. Daha önceki denemelerimde dikkatimi çeken denge yine iyi kotarılmış. Eğer alt frekanslar bir miktar daha dominant olsa cihazın bütün dengeli sunumu berbat olabilecek iken, tama kararında bir performans elde ediyorum. Arka plandaki enstrümanlar hatta vokallerin vurguları bile gayet açık seçik ve detaylı şekilde dinlenebiliyor. Tizlerde açık.
Diana Krall’ın Turn Up The Quiet albümünü ise büyük bir karşılaştırma için kullandım. İlk önce plağını dinleyip arkasından stream servisleri ile network üzerinden en son ise bilgisayarımı USB kablosu bağlayarak dinledim. Açıkçası sıkı bir analogçu olarak pikap ile yaşadığım deneyimi bir numaraya rahatlıkla koyarım. İkinci sırada ise network ve DAC üzerinden dinleme konusu arasında ciddi şekilde sürüncemede kaldım diyebilirim. Orta frekanslar ve detay seviyesi plak dinlerken kesinlikle çok başarılı iken diğer iki girişi kullanarak yaptığım denemelerde aradaki fark çok aşırı büyük değildi. Arka plan sessizliği sayesinde üst frekans noktasında DAC tarafı biraz üstün iken, alt frekansların vurguları konusunda yine analog giriş birinci sıraya yerleşti. Aslında ilginç bir tablo…
Sıkı pikap kullanıcıları tabii ki her halükarda plaklarından ayrılmayacaklardır. Ancak Audionet DNA I’in network üzerinden gösterdiği başarılı performans çoğu meraklının nefret ettiği bir sürü karmaşık bilgisayar ayarını bir şekilde zorunluluk olmaktan çıkartıyor. Gönül rahatlığı ile kullanılarak keyifle müzik dinleyebilirsiniz. Ancak işleri detaylandırmayı seven okuyucularımız DAC’ın performansını daha iyi USB veya uygun dijital kablolar kullanarak ve en önemlisi bilgisayarlarında özel yazılım ve ayarlamalar yaparak yükseltebilirler. Bu sayede DNA I hemen herkes için uygun bir platform haline geliyor böylelikle. Aman ben uğraşmayayım pikabımı bağlayayım, network ayarını yapayım müzik dinleyeyim diyen insan içinde, bilgisayar tarafında özelleştirmeler yapıp performans artışı sağlayacağım diyen meraklılar için de her türlü imkan mevcut.
Gelelim işin parasal tarafına. Audionet DNA I Mayıs 2018 itibarı ile 9.900 Euro karşılığında yaklaşık 50.000TL’lik bir fiyat etiketine sahip. Bu tutar karşılığında gerçekten birinci sınıf üretim kalitesine sahip bir cihazın yanında, günümüzün stream, network ve benzeri tüm dijital ihtiyaçlarını da karşılayabilecek bir cihaz satın almış oluyorsunuz. Her ne kadar Audionet ülkemizde çok tanınmasa da, aslında yakından tanıdığımız bir çok üst sınıf marka ile yarışmak için kurulmuş bir firma. Bu rekabette kendilerine ait bir çok patentli teknoloji, birinci sınıf üretim kalitesi ve müzikallik ile mühendislik arasında iyi kurulmuş bir denge ile isminden söz ettirebiliyorlar. Tabii ki bu cihazın yanında üst sınıf bir hoparlör ve gerçekten çok çok iyi bir kaynak kullanmak lazım, sunduğu performansı tam anlamı ile elde edebilmemiz için. Gelecek günlerde bu konuda da bazı sürprizlerim olacak.
Son söz olarak orta segmentten üst sınıfa doğru kurulacak sistemler için göz atılması gereken bir marka Audionet. Evet yakında tanımıyor olabilirsiniz, evet benzer segmentteki markalar kadar tanınmıyor olabilir ancak mutlaka kulak kabartılması gereken bir marka olduğunu düşünüyorum. DNA I ile bana bunu açıklıkla gösterdi…
Audionet DNA I
Output: 2 x 120 Watt into 8 Ohm 2 x 230 Watt into 4 Ohm Damping factor: typ. 1,000 at 100 Hz Filtering capacitance: > 96,000 µF THD + N: < -93 dB, for 20 Hz to 20 kHz Analogue inputs Frequency response: 1 – 500,000 Hz (-3 dB) SNR: > 100 dB at 1kHz Digital inputs Frequency response: 1 – 96,000 Hz, depending on fs Sample frequency fs: 32kHz – 192 kHz
Fiyat: 9.900 Euro 50.577TL Mayıs 2018 itibarı ile KDV dahil.
Temsilci: Art Of Sound / www.artofsound.com.tr
Bir yorum ekleyin