Hakan Cezayirli Stereo Sistemi


1975 yılı İzmir doğumluyum. Bilişim sektöründe çalışıyorum ve aynı zamanda şu an bulunduğunuz site olan Stereo Mecmuası’nın editörüyüm. Hi-fi ile tanışmam sanırım 2000’li yılların başında oldu. Her zaman sıkı bir müzik dinleyicisiydim ve neredeyse ilkokuldan beri iyi veya kötü bir müzik setim olmuştur. 2000’lerin başında o dönemin popüler markalarından olan Technics amplifikatör, Sony CD çalar ve hoparlör ile hi-fi dünyasına ilk adımı attım.

2- Sistem bileşenlerinizi yazınız. Lütfen yaptığınız iyileştirmeleri, odanızda veya sisteminizde kullandığınız tweak’lerden bahsetmeyi unutmayın.

Analog kaynaklar. Michell Gyrodec MkIII pikap ve GyroPower güç kaynağı. Pikap üzerinde SME Series V kol takılı. Kafa olarak Goldenote Boboli Signature ve Denon DL serisi dönüşümlü olarak kullanıyorum. Diğer pikabım ise kendi yapmış olduğum Ereshkigal. Bu pikap üzerinde Goldenote Borgheses takılı. Her iki pikabı dönüşümlü olarak kullanıyorum. CD çalar olarak Goldenote Koala Tube kullanmaktayım. Son günlerde analog çıkış katındaki tüpleri Amperex White Label 7308/E188EC ile değiştirdim. Çok keyifli bir sonuç aldım. Amplifikatörüm Verdier Triode Spirit 2A3. 2A3 vakum tüpler kullanan 3W gücünde bir ampli. Sanırım hayatımın sonuna kadar onunla beraber mutlu mesut yaşayacağız. Pre-amplim Audio Analogue Bellini. Ayrıca MC pikap kafaları için Ortofon T-20 Step Up transformatör kullanıyorum. Sistemimde bir de radyo var. DBX TX3MkII. Arada sırada kullandığım Birkaç oyuncağım daha var; nakamichi CR-7 kaset çalar ve Revox B77 makara bant. Hoparlörlerim ise Triangle Comete ES. Hoparlör standı ise Triangle Boomerang.

Kablolar, hoparlör kablosu Gryphon PSC Reference. interconnect’ler Cardas gümüş kablolar kullanılarak yapılmış DIY, elektrik kablolarının bir bölümü Lookab Optirius ve Prinilius. Pikapla alakalı kablolar ise Tasker kablolar kullanılarak yapılmış DIY kablolar. Sistemde az sayıda iyileştirme var, CD çaların üzerinde Omicron Harmonik Stabilizatör, amplinin altında Vibrapod, Michell Gyrodec kullanırken onun altında Symposium Fat Patz, Ereshkigal pikabı kullanırken ise DIY ayaklar kullanıyorum. Radyonun altında ise zamanında Toygan Eren tarafından yapılan Çengi titreşim önleyiciler var.

Dinleme odam ses dalgalarının kırılımları arttıran özel bir duvar kağıdı ile kaplı. Sisteme elektrik sağlayan hat ve topraklama ise özerk. Odamda ayrıca bir adet Basic iki adette Silver olmak üzere Acoustic System rezonatör bulunuyor. Birde çok sevdiğim Gryphon Exorcist’im var. Sistemdeki manyetik etkiyi azaltan bu minik cihazı, hiçbir işe yaramasa bile sadece isminden dolayı sistemimde tutarım :)

3- Sisteminizi oluştururken nelere dikkat ettiniz, sisteminizi oluşturmanızın hikayesini okuyucularımıza biraz anlatın.

Sistem bileşenlerimi alırken uzun yıllar keyifle kullanabileceğim neredeyse klasikleşmiş ürünleri seçmeye çalıştım. SME pikap kolu, Michell pikap, Verdier ampli sanırım çok uzun seneler boyunca sistemin demirbaşları olacaklar. Genelde her şeyi ikinci el olarak satın aldım. Hemen her cihaz ya şans eseri karşıma çıktı veya ürünler alışveriş listemdeydi ve uzun seneler denk gelmeyi bekledim. Çok aceleci bir insan olmadığımdan arayışı uzun senelere yayınca istenilen cihazlar bir şekilde bulunabiliyor. En sıkıntılı süreci hoparlör seçimi sırasında yaşadım. Amplifikatörüm 3W çıkışa sahip olduğundan her hoparlör ile eşleştirilemiyordu. Full range bir tasarıma ilk adımda geçmek istemedim ve daha konvansiyonel tasarıma sahip bir hoparlör tercih ettim. Bu süreç sırasında yaşadığım kent olan İzmir’de sürülme olasılığı bulunan her hoparlörü denemiştim. Sistemdeki bazı ürünleri örneğin Omicron stabilizatör ve Lookab kablolar gibi Stereo Mecmuası testleri için firmalarından gönderilmişti ancak test sonunda sistemime güzel uyum sağlayınca satın aldım.

4- Sisteminizde gelecekte nasıl değişiklikler planlıyorsunuz.

Aslında fazla bir değişiklik yapma planım yok. Sessiz sedasız bir şekilde kendi pikabımın üzerine takacağım kolu tasarlıyorum. Ancak bitmesine daha çok uzun zaman var. Ayrıca şu an kullandığım stand’ da değiştirmeyi planlıyorum. Aslında stand’lar sistemin genel performansına son derece yüksek katkı yapabilme potansiyeline sahip yardımcı ekipmanlar. Ancak benim değişiklikteki amacım daha fonksiyonel bir stand sahibi olmam istemem. Küçük bir itiraf; 10 küsür senedir gözümün önünde aynı stand’i görmekten sıkıldım artık. Asıl değişiklik sebebi bu :) Bir de full range bir hoparlör projem var. Bununla ilgili ortada olan tek şey çizimler. Bunlar haricinde bol bol tube rolling yapmayı istiyorum. Bunlar haricinde sistemde orta veya uzun vadede bir değişiklik olmayacak. Aslında halimden şu an bile çok mutluyum. Benimkisi maksat biraz devinim olsun.

 

5- Ne tarz müzikler dinlemekten hoşlanırsınız, arşiviniz müzik türlerine göre nasıl bir dağılım gösteriyor. Arşivinizi hangi formatlarda topluyorsunuz.

Müzik konusunda son derece tutkulu bir insanımdır. Yıllar içerisinde müzik zevkim bayağı değişti ancak hala yeni bir şeylere hayır diyebileceğimi düşünmüyorum. Son yıllarda en çok free-jazz ve farklı türlerde avantgarde akımlar ilgimi çekiyor. Bu gerçekten bambaşka bir dünya ve insan içerisine girince kolaylıkla çıkamıyor. Müzik arşivimi belirli bir yüzdeye vurmam gerekirse rock ve türevleri %40, caz ve türevleri %35 ve geriye kalan %25’te klasik müzikten, world müziğe kadar geniş bir yelpazede diyebilirim.

Müzik arşivimi yaparken birinci tercihim her zaman plaklar. Bu konuda fetişim zaten bilinen bir şey. Ancak aradığım bir albümün plağının değerinin çok yüksek olması veya plak formatında basılmadığı durumlarda CD formatında satın alıyorum. Yeni nesil dijital müzik medyaları pek ilgimi çekmiyor olsa da, zaman içerisinde bayağı bir şey edindim.

Benim için asıl amaç müzik dinlemek olduğundan format konusunda pek takıntılı değilim. Bir albümü en rahat ve en ekonomik şekilde nasıl edinebilirim sorusu benim için daha öncelikli bir konu.

6- Son olarak en sevdiğiniz 5 albümü okuyucularımızla paylaşmanızı rica edelim.

Yanıtlaması en zor soru. Son dönemlerde en çok dinlediğim 5 albümü yazmak isterim.

Magma – Üdü Wüdü.
Aslında konu Magma olunca en çok dinlediğim topluluklardan bir tanesi demem daha doğru olacaktır. Arada sıkılsam da, evirip çevirip dinlediğim bir topluluk. O kadar çok yayın yapılmış ki Magma konusunda her şeyi toplayacağım derseniz süreç bir ömür boyu sürebilir. Üdü Wüdü, bir yanıyla çok sert bir yanıyla da tam tersi bir albüm. Progresif rock deyip geçmenin çok zor olduğu bol bol caz öğeleri de barındıran bir albüm. Uzun seneler sonra albümün plağını edinmiş olmam ise benim için ayrı bir mutluluk.

Dagmar Krause Supply and Demand: Songs by Brecht/Weill and Eisler .
Yine son 5 yıldır bende takıntı haline gelen bir müzisyen. Alman şarkıcının kendi solo çalışmalarının yanında başta Henry Cow olmak üzere Slapp Happy ve Art Bears gibi avant-rock toplulukları ile yaptığı çalışmalar inanılmaz keyif alarak dinlediğim albümler. Krause, solo çalışmalarında Bertolt Brecht, Kurt Weill ve Hanns Eisler gibi önemli isimlerin şarkılarını yorumlamış. İki önemli solo çalışmasından Supply and Demand: Songs by Brecht/Weill and Eisler (veya Almanca versiyonu olan Angebot und Nachfrage) benim son yıllarda keyif alarak dinlediğim bir albüm. Düzenlemeler, orkestrasyon, şiirler her şey müthiş. Ek olarak Tank Battles: The Songs of Hanns Eisler (veya Almanca versiyonu olan Panzerschlacht: Die Lieder von Hanns Eisler) mutlaka göz atılması gereken bir albüm.

John Zorn & Bar Kokhba Sextet – Lucifer: Book of Angels Volume 10
Zorn’dan bir albüm seçmek çok zor benim için. Naked City, Painkiller, Masada, Electric Masada, Bar Kokhba Sextet vesaire derken Zorn toplulukları yazmakla bitmez. Ancak Zorn’un (aslında Tzadik’in) ikinci Masada kitabının bir parçası olan Lucifer, Orta Doğu melodileri ile caz ezgilerinin arasında gidip gelen, insanı deli edecek kadar ayrıntıya sahip ve müzisyenlerin sanatlarının en üst seviyelerine ulaştığı bir albüm. Kayıt çok güzel, müzisyen performansları müthiş, Zorn besteleri harika. Eh bir insan bir albümden daha ne bekleyebilir ki?

Miles Davis – Bitches Brew
Evirdiğim cevirdiğim ve dinlemeye doyamadığım bir albüm. Davis’in müthiş bir kadro ile çalıştığı ve şarkıların olası tempoları, ana melodiyi oluşturan bazı notalar ve nasıl bir ton istediği hakkında bilgileri verip geri kalan her şey tamamen müzisyenlerin o andaki ruh hallerinini enstrümanlara yansıtması ile ortaya çıkan bir albüm. Albümde o zamana kadar caz müziğinde denenmeyen bir çok şey deneniyor; İki basçının kullanılması (biri elektro bas çalarken diğeri double bas çalar) veya aynı anda iki davulcunun kullanılması veya iki hatta üç klavyecinin bir arada çalması, kayıt teknolojisinde yaşanan gelişmeler (örneğin kayıtların üst üste bindirilmesi) o dönemlerde müzisyenleri böylesine özgür bırakmak. Caz tarihinin en önemli albümü değil tabii ki ancak beni albüme çeken öyle bir samimiyet var ki, o yüzden listemde her zaman yer bulur.

Steve Lacy Sextet- The Condor
Steve Lacy’nin en iyi albümü mü tartışılır ama garip şekilde kendisine özgü estetiği olan bir albüm. Albüme Lacy’nin eşi Irene Aebi’nin katkısı çok büyük. Dünyanın dört bir tarafından şiirlerin yorumlanması sırasında pek gelişkin olmayan vokal tekniği ile bol bol detone olması ancak hiç olmayacak yerlerde müthiş performanslara imza atması albümü ilginç hale getiriyor. Bu albümdeki bir çok parça farklı Lacy albümlerinde mevcut ancak Condor’daki kadar saniye saniye işlenmişine rastlamak güç. Albümün ilk parçası Morning Joy’u bir kez dinlerseniz demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Keşke imkanım olsa şu Soulnote plak şirketinin yayınladığı tüm albümleri edinebilseydim…