Dijital Köşe

Merhabalar,

Hifi ve bilişim dünyasının ilk kez bu kadar iç içe geçtiği şu dönemde dergimizde bir dijital teknolojiler bölümü açmak gayet mantıklı olacak diyerek bölümümüzün ismini Dijital Dünyası koyarak ilk yazımızı yazıyoruz. Aslında geçen sayımızda Serbest Kürsü bölümünü işgal edip ilk yazımızı yazmıştık ama bu aydan itibaren kendi bölümümüzü açmaya karar verdik. Vatana millete hayırlı olsun.

Efenim şimdi IBM yeni çıkardığı Dual Core işlemcili dizüstü bilgisayarlarında… diye lafa başlasak eminim ki, hifi dergisinde bilgisayar bölümü yapıp basılı dergilere benzeyeceksiniz gibi bir şüphe olurdu içinizde. Merak etmeyin bilişim teknolojisinin sadece hifi alanı ile kesiştiği konularda yazı yazacağız. Bu iki alanın birbirine geçtiği dönemle ilgili ayrıntılı tarihçeyi hem geçen sayımızda hemde Stereo Mecmuası web sitesinde bulabilirsiniz. O yüzden tekrar konuya girmek istemiyoruz.

Aslında bu konuda yazı yazmak gerçekten güç. Nereden başlanacağını kestiremiyor insan. Bir yanda HakanCez, düzgün anlaşılır Türkçe ile yazı yazılacak, imla hatası olmayacak yazılı kılıcını tepemize Demokles’in kılıcı gibi asmış. Diğer yanda dergiyi takip eden okuyucu kitlesinin ilgi alanlarının farklılığı derken bu bölüm içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. En iyisi biz kimseyi dinlemeden kafamıza göre yazmaya başlayalım, sizlerden gelecek yorumlara göre gelecekteki yazılarımıza yön veririz, ne dersiniz ?

Konuya şöyle girelim, diyelim ki, güzel bir müzik sisteminiz var. Hatırı sayılır da bir müzik arşiviniz ama arşiviniz CD’lerden oluşmuş olsun. Ama özellikle de CD’lerden… Çünkü ne zaman plakları bilgisayara aktarsak lafını etsek kafamıza sertçe bir şeyler yiyoruz. En güzeli plak sahipleri müziklerini pikaplarında güzel güzel dinlemeye devam etsinler. Neyse… artık öyle bir duruma geldiniz ki, CD’lerinizi koyacak yer bulamıyorsunuz. Eşinize şuraya bir CD’lik koysam dediğinizde olay neredeyse III Dünya Savaşına dönüşüyor. Bu durumda ya CD almayı keseceksiniz ya da başka bir çözüm bulacaksınız.

Bir diğer senaryo şu şekilde. Ülkemizde CD bulmak iyice zorlaştı. İstediğim şeyi müzik marketlerden bulamıyorum o yüzden internet üzerinden alış-veriş yapıyorum. Ama verdiğim yol parası artık canıma tak ettirdi. Benim farklı bir çözüme ihtiyacım var diyorsanız sanırım sizde yazacaklarımızı ilgi ile okuyacaklardan bir tanesi olacaksınız. Senaryolar arttıkça artabilir. Arada aklımıza geldikçe bu şekilde yazmaya devam ederiz.

Bugün internetin sağladığı imkanlar gerçekten inanılmaz. Bu inanılmaz imkanlar çeşitli sorunlara da yol açıyor elbette. Örneğin Torrent’ler Peer 2 Peer ağlar, Kazaa gibi paylaşım programları aradığınız her şeyi bulabiliyorsunuz ama bu durum film ve müzik endüstrilerinin neredeyse çökmesine sebep oluyordu. Hiç para vermeden istediğiniz her şey sahip olmak herkes için cazip olsa da, bu cazibenin ardında büyük bir karanlık yatıyor. Haydi emek hırsızlığını bir kenara atalım. Atalım atmasına da, adamlar oturup albümler hazırlıyor ve geçimini bu işten sağlamaya çalışıyor, siz bu albümleri indirip müzisyenlerin para kazanmasını engelliyorsunuz. Bunun yanı sıra bu işleri finanse eden şirketlerde bir anda finansmanını yaptıkları yatırımın karşılığını alamıyorlardı. Konuyu yazmaya kalksak sabaha kadar yazarız ama önemli olan tek şey, olay dönüyor dolaşıyor yine müzik dinleyicilerine zarar veriyordu. Plak şirketleri albüm basmamaya, çıkacak albümleri geciktirmeye başlıyorlardı. Nereden bakarsanız bakın bu işten herkes zararla çıkıyor. O yüzden korsana hayır diyelim ve yazının bu kısmını bitirelim.

Aslında uzun bir zaman yukarıdaki olay devam etti… Bir çok internet kullanıcısı olayı umursamadı ve dinleyebileceğinin fazlasını nasıl olsa bedava diye indirdi. Sonra Apple iTunes isimli yazılımı ve iTunes sanal müzik mağazası ile arenaya çıktı. Herkes iPod olayında tüm sektöre at nalı yedirmiş şirketin bu defa fena halde faka basacağını düşünürken tanesi 0.99 dolara satışa sunduğu şarkıları takır takır satmaya başladı. Olur mu olmaz mı derken, Apple bu işin yapılabileceğini gösterdi. İnsanlar kullanımı kolay internet’ten albümleri almak istiyorlarmış meğerse deyip bir çok şirket bunu biz neden düşünmedik diye kafasını duvarlara vurdu haliyle. Kafasını vuranların çoğuda muhtemelen şirketi elden gitmiş patronlar olmuştur ne dersiniz.

Durum böyle olunca taşınabilir dijital çalıcılardaki patlama daha da hızlandı. Bir yandan lisanlı şarkılar satılıyor bir yanda da taşınabilir dijital medya çalıcıların kalitesi artıyordu. Tabii tüm bunlar olurken masa üstü bilgisayar sahiplerini 32bitlik ses kartları, gelişmiş DAC üniteleri gibi yenilikler bekliyordu. Sonuçta bir çok insan için klasik müzik setleri yerine bilgisayar tabanlı müzik sistemlerini tercih etmeye başladılar. Bu tercih aslında bir dönüm noktasınında gelişini haber veriyordu. MP3 denilen sıkıştırılmış format büyük bir çoğunluğun ihtiyaçlarını karşılasa da, daha yüksek çözünürlük isteyen kullanıcılarda vardı. İşte bu noktada olayın hikaye kısmına ara verelim ve popüler dijital formatları birlikte inceleyelim.

MP3
Müzik sektörü için sonun başlangıcı olan bu format aslında 1980’lerin sonlarında ortaya çıktı. Birbirinden farklı laboratuvarlarda geliştirilen bu format ile ilgili istandartlar 1990’ların başında açıklandı ve ismi MPEG1 Audio Layer 3 olarak açıklandı. Uzantı olarak kullanılan mp3 bir süre sonra formatın ismi haline geldi. İlk başlangıçta formatın yeni nesil video formatları ile birlikte kullanılacağı düşünülmüştü ki, standart bir müzik CD’sinin sıkıştırılıp saklanabileceğinin geniş kitleler tarafından keşfedilmesi ile durdurulamayan bir çılgınlık ile süper popüler oldu. İnsanlar yaklaşık 700MB civarında yer işgal eden Audio CD’leri 40-50MB seviyesine kadar sıkıştırabiliyorlardı. Bu değerler internet ağlarının güçlenmesi ile ağlar üzerinden indirilebilir hale gelince olanlar oldu. Bu konu ile ilgili zaten yukarıda bir miktar ayrıntı vermeye çalıştık. MP3 belli bir algoritma kullanarak bir şarkının bilgisini oluşturan data parçacıklarını bir araya toplar ve sıkıştırır. Bu sıkıştırma için o dönemde kayıpsız bir format yaratmak mümkün olmadığından algoritmanın temelinde clipping vardır. Bu clipping nedir diye sorarsanız insan kulağının duymadığı iddia edilen frekanslardaki datalar sıkıştırılan dosyanın içine alınmayarak dosya boyutu küçültülüyordu. Bu işleme clipping deniyor. İşin kötü tarafı, siz sıkıştırma ölçütünü verdiğinizde yazılım sıkıştırmayı yapabilmek için daha fazla frekans aralığını ortadan kaldırmak zorundaydı. Bu durumda dinlediğinizi zannettiğiniz müzik ile müziğin orijinali arasındaki farklılıklar artıyordu. Tabii bu farklılık kötü yöndeydi. Zaman içerisinde MP3 formatının daha yüksek çözünürlükleri destekleyen versiyonlarının kullanımı arttı. Tabi bu sırada MP3 çevirici algoritmalarının iyileşmesi süreci devam ediyordu. Lame gibi motorlar tarafından güçlendirilmiş yeni jenerasyon MP3 yazılımları gitgide daha başarılı hale gelmeye başladı. Bu noktada tüm bu yazılım deryasının içerisinde kullanım kolaylığı olarak değilde ses kalitesi açısından üst seviye bir yazılım sıyrılıvermişti kolayca, bağışlarla ayakta duran Exact Audio Copy.

Bu üst düzey ücretsiz yazılım Audio CD’leri kolaylıkla MP3 dosyası haline getirebiliyor ve bunu tüm diğer yazılımlardan çok daha ayrıntılı ayar seçenekleri sayesinde üst düzey kalite ile yapıyordu. Tabii bu işlemleri yaparken kendinize ait CD’leri kullanmanız gerektiğini sanırım hatırlatmamıza gerek yoktur. Bu programla ilgili ayrıntılara istek olursa ileri ki sayılarda girebiliriz.

Evet bu ay bize ayrılan 2 sayfanın sonuna geldik. Eğer yazı tarzımız ve en önemlisi konumuz hoşunuza gittiyse derginin mail adreslerine yazı dizimizin devamı için mail atın. Gelecek sayıda kayıpsız formatları tanıtarak, tüm formatlar arasında karşılaştırma yapmaya çalışacağız.

Gökhan & Gür