Also available in English. Click here for English Edition
Grek mitolojisi yüzyıllar boyunca Batı kültürünün vazgeçilmez esin kaynağı oldu. Batı dünyası, sanattan felsefeye, hatta bilime, her alanda Antik Grek muhayyilesinin bu zengin kaynağından beslendi, beslenmeye devam ediyor. High-end dünyasının kendi çapında efsane olmaya başlayan butik markası Ypsilon Electronics ise bu zengin kaynağı kullanma konusunda, şüphesiz herkesten daha büyük bir meşruiyete sahip. Eh ne de olsa Atina akropolisinin eteklerinde, mitsel tanrıların yanıbaşında üretim yapıyorlar. Üretim ne kelime, odyo dünyasının tüm yerleşik trendlerini bir bir devirip kendi mitlerini yazıyorlar. Ypsilon Türkiye için yeni bir marka. Hakkında daha ayrıntılı bilgiyi ve geçen hafta Ypsilon Electronics’e yaptığım geziyle ilgili izlenimlerimi ayrı bir yazıda paylaşacağım.
Phaethon, Grek Mitolojisinin önemli şahsiyetlerinden biri. Güneş tanrısı Helios’un dünyalı Klymene’den olma oğlu; kelime anlamı “ışık saçan”. Helios’un görevi, her sabah atların çektiği bir arabayla güneşi gökyüzüne taşımak. Phaethon ise dünyada, annesiyle yaşıyor. Arkadaşlarını tanrı oğlu olduğuna bir türlü inandıramayan Phaethon, sonunda dayanamayıp babasına gider ve güneşi taşıdığı arabayı sürmek için iznini ister. Arkadaşlarını inandırabilmenin tek yolu budur. Helios, oğlunun isteğine önceleri pek ikna olmasa da onu kıramaz ve güneşi taşıyan arabayı Phaethon’a verir. Ancak bu iş Phaethon’un gücünü aşar niteliktedir. Atlar o kadar güçlü, o kadar kontrol edilmesi zordur ki, Phaethon onları zaptedemez ve kontrolden çıkan arabanın taşıdığı güneş, yeryüzünde çok büyük yangınlara neden olur, Afrika’nın büyük bir bölümünü çöle dönüştürür. Sonunda Zeus duruma müdahale eder ve Phaethon’u, gönderdiği bir yıldırımla arabadan fırlatır, yanmakta olan bedenini Eridanos nehrinin sularına atar. Ölümünden sonra Phaethon, Auriga takım yıldızında Saturn (ya da bazı yazarlara göre Jüpiter) olarak yerini alır.
Konuya mitolojiden girmemin nedeni Phaethon’un, Ypsilon’un 200 watt gücündeki monoblokları Aelius ile efsane pre’si PST-100 mk2’nin evliliğinden doğmuş olması. Zaten Aelius da eski Roma dilinde “güneş” anlamına geliyor (Güneş Tanrısı Helios’tan türetme bir sözcük). Bu muhteşem ikilinin tüm müzikal becerileri, 200 watt’lık gücü haricindeki tüm marifetleri entegre edilerek tek bir kasaya aktarılmış. Hatta öyle ki, markanın beyni, yaratıcı yönetmeni, sözcüsü Demetris Backlavas’ın kulağıma fısıldadığı kadarıyla, Phaethon’un müzikal becerisi bu ikilinin üzerine çıktığı için Aelius’u modifikasyondan geçirmek zorunda kalmışlar. Kısacası Phaethon, Aelius ile PST-100 mk2’nin tüm genetik özelliklerini taşıyan bir amplifikatör. Yeri gelmişken hatırlatayım, Aelius ve PST-100 mk2 Stereophile’da A Class’ta yer alıyor ve Micheal Fremer bu ikiliyi yere göğe sığdıramıyor. PST-100 mk2 için “Şimdiye kadar duyduğum (ya da duymadığım) en mükemmel odyo cihazı” demişliği var.
Phaethon, Ypsilon’un ilk ve tek entegre amplifikatörü. İlk kez 2014 Munich High End’de dinleyici kaşısına çıkmış. 8 ohm’da 110 Watt, 4 ohm’da 160 Watt güç üretiyor; 11Hz – 75Khz gibi alışılmadık bir bant aralığında çalışıyor. Çıkış empedansı 0,5 ohm. Bu değerlere bakarak, piyasadaki birçok hoparlörü rahatça süreceği öngörülebilir; ama odyo dünyası kara büyü gibidir, dinleyene kadar bütün yazılı değerler boş laftır (üç farklı hoparlörle yaptığım dinlemeyi birazdan anlatacağım).
Phaethon, ikisi lambalı üç kazanç katı kullanan hibrid bir tasarım. Her kanal için birer 6H30 double triode lamba var. Yani her bir lamba tüpü içinde, ayrı besleme katları için ikişer triyot bulunuyor. İlk triyod single ended bir topolojiyle sinyal zayıflatıcı trafoları besliyor. 31 aşamada çalışan bu ilk kazanç katı, amplifikatörün pre katı aslında. Kanımca işin ilk can alıcı noktası burası. Aslında basbayağı devrimci bir yaklaşım. Demetris Backlavas, hangi marka, hangi kalite olursa olsun potansiyometrelerin, sesi tahrip ettiğini, grenlendirdiğini söylüyor. Ses seviyesi kontrolünü aşamalı besleme kaynaklarıyla yapma düşüncesini ilk olarak PST-100’de hayata geçirmiş ve aynı teknolojiyi Phaethon’a aktarmış. Ses seviyesi kontrolünü bu yöntemle yapmak, sese olağanüstü bir şeffaflık, buna bağlı olarak da dinleyiciye müthiş bir sahne deneyimi sağlıyor. 6H30’daki ikinci triyot ise ikinci kazanç katını oluşturuyor. Bu kazanç katı, katlar arası bir trafoya bağlanmış olarak MOSFET çıkış katını sürüyor; ki bu da aslen Aelius’ta kulanılan topolojinin sadece daha düşük güçlü bir türevi. İkinci can alıcı nokta da bu. Bütününde single ended A sınıfı çalışan Phaethon böylece, bu topolojinin orta seslerdeki büyüsünü güçlü bir bas performansı ve kontrolle birleştirmiş oluyor.
Haddimi aşarak bu kadar ayrıntılı bir şekilde devre tasarımı konusuna girmemin nedeni, single ended A sınıfı tasarımların büyüsü uğruna güç ve kontrolden feragat etmeyi göze alan müzikseverlere iyi bir haber vermek aslında. Ypsilon Electronics, bu topolojinin zaaflarını ve sorunlarını çözmüşe benziyor. Atina’da, benzer prensiple, ama çok daha pahalı malzemeler ve güçlü trafolar kullanarak ürettikleri SET 100 Ultimate monoblokları dinlediğimde aklım başımdan gitti ve bir kez daha ikna oldum ki Ypsilon, canlı müziğe en yakın sese ulaşmak yolunda olağanüstü bir yol kat etmiş.
Phaethon ahşap bir sandıkta geliyor. Sandıktan güç kablosu çıkmıyor (odyofil standartlarında güç kablosuyla kullanılması öneriliyor). Herhangi bir kullanma kılavuzu filan da yok. Kurulum sırasında hangi girişin ekranda neye karşılık geldiğini Demetris Backlavas’ya telefon açıp sormak zorunda kaldık. Ön panelde ses seviyesi kontrolü, giriş seçimi, aç-bekle (on-standby) butonları ve bir led ekran var. Seçtiğiniz cihaz girişini ve ses seviyesini buradan görebiliyorsunuz. Cihazı açtığınızda ekranda ilk beliren girişin adı “phono”, ancak amplifikatörde bir fono katı yok. Bu da diğerleri gibi düz hat seviyesinde (line level) bir giriş. Ana açma kapama düğmesi ise cihazın altında, sol ön ayağın yanında. Dışarıdan hiçbir şekilde görünmüyor. Son derece yalın ve estetik bir ön panel kısacası. Cihazın arkasında ise solda yukarıdan aşağıya sıralanmış 3 adet RCA giriş ve hemen onların altında 1 adet dengelenmemiş (unbalanced) XLR giriş bulunuyor. Ortada hoparlör terminalleri, sağda ise elektrik girişi var. Tüm terminaller mümkün olan en yüksek kalitede. Yalın estetiğinden beklenmeyecek 35 kg’lık ağırlığıyla, üstün işçilik kalitesiyle evladiyelik bir cihaz olduğu belli. Ypsilon Electronics tüm kasalarını Almanya’da ürettiriyor.
Phaethon’u üç farklı hoparlörle dinledim: Tannoy Canterbury GR, Hansen Prince ve Raidho D3. Canterbury, 96 db’llik ses seviyesi ve 5 ohm’un altına düşmeyen empedansıyla Phaethon için sürülmesi çok kolay bir hoparlör. Sürmek ne kelime, 31 kademeli ses seviyesi kontrolünün en fazla 10. kademesine çıkabildim 60 m2’lik salonda. Raidho D3 ve Hansen Prince ise sürülmesi hiç kolay olmayan hoparlörler. Ancak, 30 m2’lik bir salonda her ikisiyle de 12 seviyesinin üzerine çıkmak mümkün olmadı.
Bir yorum ekleyin