Herkese Selamlar,
Bu sayımızdan itibaren Hand Made Hifi firmasından Sn. Şahin Derya’nın Stereo Mecmuası okuyucuları için yazdığı Hoparlörler Hakkında isimli makalesinin ikinci bölümünü paylaşıyoruz. Umarım keyifle okursunuz.
Bi-wire veya tri-wire gibi terimleri de duymuş olabilirsiniz, birden çok farklı yapıda kablo ile driver’ların ayrı ayrı kullanılabilmesi için düşünülmüş bir yöntemdir ve aslında iç kablolaması gerekli şekilde yapılmış, empedans yani elektriksel düzenlemesi gerekli durumda olan bir hoparlör için pek anlamlı değildir. İngilizler her nedense pek meraklılar bu yönteme.
Driver’larin sayılarına ve bazen kabin üzerindeki yerleşimlerine göre hoparlörler türlerine ayrılmakta, 2 adet driver kullanan modellere two way, 3 ve 4’e de aynı şekilde rakam bazlı isimler verilmekte. Bundan farklı olarak bir buçuk yazımı ile karşılaşırsanız, aynı görevi 2 tamamen aynı driver’in üstlendiğini anlamalısınız. Ses karakterini ve odadaki yapısını düzenlemek için değişik modeller de bulunmakta. Mesela arka yüze bir tweeter ekleyerek daha farklı bir tiz ile “hava” içerdiği iddia edilen anlamsız bir yansıma elde edilmekte. Firing terimi ise bir driver’in baktığı yönü belirtmek için kullanılan “ateşleme” titreşim gönderme yönünü belirtmekte, yani down firing dediğinde alta bakan bir driver yapısını anlamasınız. Woofer’ları ve subwoofer’ları sürekli yere yakın ve alta bakan yapıda kullanarak yine yer yansımalarından faydalanıp artı bir bas tepkisi alabilmek için ve bazen de bas devresi ile pahalı olduğu için düzeltilmeyen ses ayıplarının örtülmesine yarayabilmekte.
Hoparlörlerin arkasına baktığınızda gördüğünüz “imdepance” değer genelde 4 veya 8’dir, bu değer amfinizin gördüğü direncin sayısıdır. Yani ne kadar küçük olursa o kadar amfinizi yoracaktır. 2ohm gibi bir değeri , yani 4 ohm’luk iki driver’i paralel bağladığınızda ortaya çıkan genel direnci her amfi süremeyecektir veya sürse bile bu çok kısa sürecek, aşırı ısıdan amplifikatörünüz zarar görecektir. Aslında işin mantığı çok basit, her driver’in kendine has bir empedans değeri mevcut ve onları aynı devre noktasından paralel bağladığınızda bu değer yarıya iniyor, seri bağladığınızda ise iki katına çıkıyor. Bir amplifikatörün kalitesini biraz da spesifikasyonlarında verilen bu yük değerlerine gösterdiği tepki ile ölçebilirsiniz, çok kaliteli amplifikatörler 8 ile 4 ohm arasında düşük değere tam iki katı akım gönderebilmekteler. Sensitivy ise diğer bir farkında olmanız gereken matematiksel değer, bu değerin cinsi desibel olarak kullanılıyor ve 1 watt ‘lik güç ile driver’dan ne kadarlık bir ses gücü alabildiğinizi yani hassaslığını size anlatıyor. iyi mıknatısı olan, kaliteli bir driver genel hifi ölçülerinde 88db’in altında bir değer vermemelidir. Hoparlörün genelinde bu ölçü size müzik gücü ve sürülebilme yani amfi açışından kullanım kolaylığı ifade edecektir yükseldikçe.
Hassaslıktan bahsettikten sonra biraz da mıknatıs diyerek geçilmemesi gereken motor bölümünden bahsedeyim. Alnico, ferrite, neodymium gibi terimler pek karşılaştığınız günlük isimler değil biliyorum, hepsinin anlamını derinlemesine bilmenize de pek gerek yok, yine yapımcının özeni ile ilgili bir fikir verebilir size.
Alnico benim duyduğum en kaliteli mid performanslarından birini sağlayan yegane mıknatıs maddesi. Ama kötü yani ömrünün sonsuz olmaması, başka mıknatıslarla etkileşimle gücünü önemli ölçüde kaybetmesi ve yeniden şoklanmaya ihtiyaç duyması. Mıknatıs şoklayıcılar veya bu hizmeti veren hifi teknik servisleri ne yazık ki ülkemizde bulunmuyor.
Neodymium ise alaşım olmayan doğal mıknatıs türlerinden biri ve güç olarak alnico’nun çok ötesinde bir manyetik alan sunabiliyor. Küçük boyutları ile özellikle yeni tiz ünitelerinde çokça karşılaşılabiliyor bu mıknatıslarda.
Alnico mıknatıs ile donatılmış PHY marka driver
Ferrite ise demir bazlı ucuz bir mıknatıs ve tahmin edebileceğiniz gibi en çok karşılaşacağınız olacaktır. Hoparlörlerin en can alıcı noktası olan devrelerinden pek söz etmedim gördünüz gibi, çünkü markanın insafına kalmış durumdasınız bu konuda. Crossover denilen devrenin görevi her driver’a gerekli sinyal aralığını göndermektir ve bunu yaparken milyonlarca alternatif şekilde tasarlanabilir.
Bu devrelerle ilgili sizlere ilanlarda anlatılan veya abartılan pek çok özellik çoğu zaman 10 dolarlık bir küçük farktan başka bir şey olmamakta, kendi yaptığınız hoparlörler dışında gerçekten çok kaliteli malzemelerin bulunduğu hoparlörler bulmanız zor.
Pek çok büyük üreticinin mantığı bu konuda aynen şu: “fark duyulmuyorsa daha pahalısı gereksizdir”. Bu benim tamamen karşıtı olduğum bir düşünce. Çünkü aynen su damlaları gibi olduğunu düşünüyorum bu ses zincirindeki iyileştirmelerin. Kablosundan kapasitörüne (kondansatör) kadar her elemanın ayrı bir önemi var ve belki bir iyileştirme de bizim duyma eşiğimizi aşamayan o fark bir ikincisi ile kombine olduğunda ortaya çıkmakta.
Basit bir subwoofer amplifikatör devresi
Benim tecrübemde böyle olduğu yönünde. 40.000 dolarlık bir hoparlörün içinden 400 dolarlık (en iyi ihtimalle) bir elektronik devre çıkması o yüzden sizleri şaşırtmamalı veya merakta bırakmamalı, dünyanın kar marjı %400’lerde gezen tek iş koluna bakıyorsunuz şu an. Bilmeniz durumunda faydalanabileceğiniz bir spesifikasyon ver-mek gerekirse crossover slope terimini söylemeliyim herhalde. Bu terim devrenin filtreleme yaparken ne açısal olarak ne keskinlikte bir kesme uyguladığını anlatıyor ve genelde 12db olarak rastlayabileceğiniz halde bulunuyor. 6, 18, 24 ve bazı durumlarda daha yüksek rakamlar ise diğer kesim modellemelerini anlatmakta. 12db yine tahmin edebileceğiniz gibi ucuza mal olan , az devre elemanı ile yapılan bir orta karar seçim, 24 ise 2 katı bir açı ile daha temiz bir filtreleme ve yüksek performans sağlıyor teorik olarak. Hoparlörler söz konusu olduğunda her teori gerçek hayata kağıttaki gibi yansımadığından çoğu zaman pek çok sorunun üzerinden 6db’lik bir filtreleme ile de gelmek ve burada anlatması biraz uzun sürebilecek lobbing gibi fidelity’den ödün veren unsurlardan ayrıca kurtulmak mümkün. Yine de marka araştırmasında 12db’in altına inmemeye çalışmanızı öneririm. 6db’lik filtreleri tasarlamak daha uzun zaman gerektirdiğinden ve pek affedici olmadıklarından karşınıza kolay çıkmayabilir. Subwoofer amplifikatörlerinde ise ne kadar yüksek görürseniz bu rakamı o kadar iyi olduğunu düşünmeniz mantıklı.
Eğer yine yapım üzerine bir yazı veya yazılar yazarsam sizlere elemanların tipleri, yapılabilecek iyileştirmeler üzerine uzun uzun (çok uzun) anlatabilirim. Hoparlörler öyle kurcalamaktan korkmanız gereken kırılgan aletler değillerdir ve her yerini elden geçirdikten sonra emin olun basit bir lehimleme bilgisi veya mekanik el becerisinden gelen keyif ile dinleme zevkiniz çok çok büyüyecektir. Sizlere tavsiyem de sistemin her elemanına aynı özeni göstermenizdir; kablosundan, hoparlörün üzerindeki post denilen bağlantı noktalarına dek. Garip “tweak” denilen oraya buraya konan kıvır zıvırı ise sanırım hiçbir zaman anlayamayacağım, iyi driverlar’dan oluşan bir hoparlör ve onları besleyen iyi bir amplifikatör olduktan sonra pek ihtiyacınız olacağını düşünmüyorum, hatalı örneklemelere de hemen bir örnek verirsem bir dinleyicim bana Klipsch sesi gibi veya x markanın ürünü gibi ses vermeli dediğinde onu pek garipsiyorum, çünkü hoparlör bir karakteristik taşımak yerine size elinizde kaynak olarak tuttuğunuz CD, SACD, plak, FLAC ve artık ne varsa onu en iyi şekilde bir kapı gibi geçmesine izin vermeli kanımca.
Klipsch’i burada marka olarak anmamın sebebi ise horn denilen borazanımsı hunileri mid ve tiz zarlarında koni olarak kullanma tercihinden dolayı. Çok karakteristik ve kaynağın kendinden farklı renkli (coloured) bulduğum bu yapım tekniği yine kişisel tercihler ile alakalı sanırım.
Occam’s Razor denilen bir düşünce ile bir filmde karşılaşmıştım, buna göre bir problemin pek çok açıklaması varsa en basiti doğrudur. Bunun aynen basit ve mantıklılık çerçevesinde hoparlör gibi kaotik bir alet içinde geçerli olduğunu düşünüyorum. Elmaslar, altınlar ve füzyon reaktörlerinin bu işe girmek için daha vakti var.
Hoparlörlerinizi tweeter’ları kulaklarınıza yükseklik olarak gelecek şekilde, duvarlardan en az 1 m uzakta tutmanızı, odak noktası olarak eğer yakın dinliyorsanız kafanızı hedef alarak onları “toe in” yani içe baktırmanızı öneririm. Güneş ışığından korumak (özellikle koninin sepete bağlandığı noktalardaki körükleri), bobin mesafesini aşacak derecede ileri hareket ettiklerinde seste bozulmalar olmaya başlar başlamaz çok zorlamadan sesi azaltmak, bu senelerce işlevini yerine getiren küçük dostları iyi durumda tutmak için yapabileceklerinizden bazıları.
Bir küçük tavsiyem de piyasada hoparlör kablosu olarak satılan ucuz mamüller yerine 2×1,5TTR denilen uzatma fişi kablosunu alarak kullanmanızdır, eğer 200 dolarlık bir bütçeniz yoksa ve evet fazla kalın değil bu iş için.
Yazar Hakkında
Şahin Derya Bilgi Universitesi Visual Communication Design burslu öğrencisi. 1998 yılından beri hifi hoparlörler ve mod’lar tasarlıyor.
Daha fazla ayrıntı için, www.handmadehifi.com
Bir yorum ekleyin