İlk sayımızda ilk röportajımızı Sayın Asım Uysal ile yaptık. Sigma Elektronik firması, ülkemize kazandırdıkları ürünler, firmanın vizyonu ve Asım Bey’in müziğe bakış açısını yansıtan güzel bir röportaj oldu, umarım keyifle okursunuz.
Hakan: Asım Bey, firmanız nasıl kuruldu, kuruluş amacınız nedir ?
Asım Uysal: Sigma 1995 yılının Ekim ayında, aralarında olduğum, müziğe ve müziği iyi dinlemeye gönül vermiş ortaklarca kuruldu. Amaç, “harc-ı alem”in dışında ve üzerinde kalan, ancak fiyat – erim oranı makul düzeyde olan müzik sistemlerini, yıllarca biriktirdiğimiz deneyimlerimizi, bunlara yenilerini de katmak üzere, bizi bulan dostlarla bir araya gelip paylaşarak ülkemize sunabilmekti. Yıllarca, elektronik mühendisi bir profesyonel olarak savunma elektronik sanayi kolunda çalışmıştım. Artık oradan “mezun” olup, hobimi işim yapmaya karar vermiştim. Ancak koşulların, yalnızca “çizgiüstü” ev müzik sistemlerinin, bizim düşündüğümüz “butik” tarzda sunumunun, ticari bir kuruluşu bir yerden bir yere kolay kolay getiremeyeceği açıktı. Bu nedenle, yine bildiğimiz bir konu olan, profesyonel seslendirme ve yayın stüdyo sistemleri üzerine çalışmalarımızı genişlettik. Ama yeri geldikçe, “butik” çalışma tarzımızı o alanda da sürdürmeyi hep koruduk. Nitekim, büyük projeleri bitirmenin yanısıra, zaman zaman “kim uğraşır, böyle bir çözüm üretebilmek için” denilebilecek durumlarda da tek çözüm üreten biz olduk…
Hakan: Distribütörlüğünü aldığınız firmalardan ve bu firmaların dağıtımını üstlenmenizdeki sebepleri öğrenebilir miyiz ?
Asım Uysal: Bir çok klasik şey söylenebilir bu konuda… Ama ben şunu söyleyeceğim: Ürünlerinin müzik erimlerini kendimize uyar bulduklarımızdan, kahrımızı çekebilen ve bizim kahırlarını çekebildiklerimizle çalıştık ve onlarla
devam ediyoruz… Ülke şartları bu konuda neyi ne kadar destekliyor malum, ve bu konuda bir sürü sorun sayılabilir. Tüm bu sorunlara rağmen, bir (ya da “tek”) seferdeki satınalma miktarı büyüklüğünden çok doğru kişilere, doğru şekilde satış yapılmasına ve sürekliliğe önem veren üreticilerden, ürünlerini bir araya getirdiğimizde, ürünlerden çok müzik dinlemeye dalıp gittiğimiz üreticilerle çalışmayı sürdürmekteyiz. Bunların arasında Creek Audio, Epos Acoustics, Castle Acoustics, ATC Loudspeakers Technology Ltd., QED, Systemline, Thorens, D&M Marantz Professional, Optimus SA, gibi firmalar var.
Hakan: Size çok sorulmuş bir soru olduğuna eminim ama okuyucularımız için tekrar sormak istiyorum. İyi bir Hi-fi sistemi nasıl olmalı ve hangi kriterlere göre oluşturulmalıdır ?
Asım Uysal: Dinlerken müziğin kendisine yoğunlaşılabilen, müzikle aranızdan hemen ve kolaylıkla çekilebilen sistem olmalı. Bunun için de, kulaklarınız, yani sizinle birlikte iyi bir sinerjisi olabilen, doğru çatılmış bir sistem olmalı. Dinleme ortamınızda, birlikte size göre güzel çalan birimlerden kurulu olmalı. Ürünler, üreticileri ve tasarımcıları hakkında bilgi edinilmeli. Nasıl sistemler içinde nasıl çaldığı konusunda araştırma yapılmalı. En önemlisi bu deneyimleri kendi kulağı ile edinebilmek tabii… Bu yüzden, hiç ticari bir tarafı olmamasına, günümüz koşulları ve ticaret yaklaşımları içerisinde bir işletmenin ticaretini geliştirme açısından hiç verimli olmamasına karşın, gelen dostlarla saatler harcayıp karşılıklı bilgileşmeye, ve olabildiğince ayrıntılı dinletiler yapmaya gayret ediyoruz. Doğru ürün, doğru şekilde, doğru kişilere ulaşsın diye.
Hakan: Pikaplar hakkında gayet bilgili bir insan olduğunuzu biliyorum. Firmanızın ürün gamında Thorens gibi analog-severlerin gönlünde taht kurmuş bir firmada var. Siz analoğun geleceğini nasıl görüyorsunuz.
Asım Uysal: Thorens yeni yapılanması ve çağdaş girişimleri ile kısa sürede eski güzel günlerine dönecek, eminim. Peşpeşe ortaya çıkan ve deneyenlerin yüzlerini hemen gülümseten ürünleri bunun göstergesi. “Analogseverler”, işin doğası gereği genelde tutucudur. Belli tarzların ve ezelden beri hoşlarına giden tasarım yaklaşımlarının her zaman kullanılmasını isterler. Haksız da değillerdir. Söz gelimi plak ve pikap sanırım, müziğin ve sesin bir ortama “kaydedilebilmesi” olayında ilk ortaya çıkarılan temel teknolojiyi halen yaşatıyor. Yani bu işin başından beri, yani ezelden beri var ve inanılmaz çok sayıda süzülerek damıtılmış deneyimleri barındırıyor. Hala bu iş için keşfedilmiş en doğru yöntem olduğuna inanıyorum.
Ama zamanın ve kaynakların kullanımı açısından, dünya toplumunun çağımızda ne yazık ki bu konuya yeteri kadar ağırlık verme durumu pek yok. Yine ne yazık ki, belli yönelim artışları olsa da, o eski günlerdeki, biraz da “başka çare yok ki!” duygusunun yarattığı yoğunluğa ve ilgiye ulaşması zor. İnsanlar, müziği daha iyi dinlemeye yapabilecekleri yatırımı, çok kolay ve hemen diğer gereksinimlerine kaydırabiliyor ve müziği daha iyi
dinlemekten fedakarlık etmeyi tercih ediyorlar, en azından günümüz ve, göründüğü kadarı ile akıp gelen gelecek günlerin koşullarında… Üstelik bir de teknoloji bağımlısı olmuş, rakamların arasında boğulmuş, kitaplardaki teoremler, formüller ve dünya bilim dağarına sunulmuş beyaz kağıtlardan başka bir şey tanımayan meslekdaşlarımın “sayısal iyidir ve her şeydir” dayatmaları, almış başını gidiyorken, bu “fedakarlıklar”ında, kendilerine çok kolay “dayanaklar” bulabiliyorlar. Ama inanıyorum ki, “analogseverler” her zaman olacak, ve sayıları gitgide artacak, sayıları genele göre az da olsa, müziği daha iyi sunma derdinde olan tasarımcı ve üreticiler de, bence “analog” tasarımlara ve geliştirmelere zaman ve para ayıracaklar.
Hakan: Birazda Sigma Elektronik firmasından bahsedelim. Müşterilerinize ne gibi imkanlar sunuyorsunuz. Şu an demo odalarınızda dinlenebilir durumda olan ürünler hakkında okuyucularımızı aydınlatır mısınız.
Asım Uysal: Mevcut mekanımızda halen tek dinleme odamız var. Bunu yakın zamanda ikiye çıkarabilmek için planlar yapmaktayız. Temsilcisi olduğumuz firmaların tüm yelpazeleri her an dinlemeye hazır bulunamıyor, ne yazık ki… Ama farklı sınıflarda sistemleştirilmiş birimleri, uygun kabloları değiştirerek, her zaman karşıda yalnızca bir çift hoparlör bulunacak şekilde dinletebiliyoruz. Ama tabii, bu durum, bir dinleti esnasında, özellikle çok çeşitli hoparlör dinleyebilme olanağını kısıtlıyor. Bu sebeple, bize dinletiye gelecek dostlarımızdan, dinleti hedefleri doğrultusunda randevu almalarını talep ediyoruz. Talebe göre dinleti odamızı ve sistem(ler)i düzenliyoruz. Bu söyleşiyi yanıtladığım esnada dinlenebilir ürünler arasında, Creek Audio Destiny, Classic ve Evolution dizisi yükselteç ve CD okuyucuları, Thorens’in TD295MK4 ve TD700 modeli pikapları, Epos Acoustics M5, M22, ELS3, ELS303 hoparlörleri, ATC SCM11 ve SCM19 hoparlörleri, Adisa Lyeco tek sürücülü Zigma Hornet ve çift ağızlı “horn” uygulaması hoparlörleri, Adisa Jordan tek sürücülü hoparlör uygulamaları, EKA Audio PS20 monoblok SET lambalıları, Yarland – Dreamwork ve Tonewin üretimi EL84 ve EL34 “pushpull” lambalıları bulunuyor… Yakında Epos M16, M12.2, Castle Acoustics Durham 3, Harlech S2, Richmond 7i, Compact Column, ATC SCM40 hoparlörleri de dinletiye sunabilmeyi umuyoruz.
Hakan: Geleceğe yönelik planlarınız nelerdir ve Hi-Fi sektörünün ülkemizdeki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Asım Uysal: En zor soru bu. Uzunca bir süredir gelecekle ilgili plan yapabilmeyi unuttuk, doğrusu. Bu o kadar uzun sürdü ki artık bunu kanıksadık sanırım. Günü ve yakın geleceği yaşamaya gayret ediyoruz, yalnızca… Bizim avrupa, amerika ve özellikle Japonya başta olmak üzere gelişmiş uzak doğu ülkelerindeki HiFi sektörlerinin dönen çarklarına benzer çarklara sahip olmamız, sanırım çok uzun yıllar alacak. Müziğe zaman ayırmak, müziği daha iyi dinleyebilmek gibi kaygıların, ülkemiz insanları arasında çoğalması gerekiyor.
Bence insanlığımıza boyut değiştirtecek özellikler olan bu kaygıların artması da, her zaman “ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna verebildiğimiz yanıtlarda saklı olan gelişmelere bağlı, malum…
Biz ne mi yapacağız?.. Halimizi, tavrımızı, “ayaktalığımızı” korumaya çalışacağız. Kahrımızı çeken, kahırlarını çekebildiğimiz ve müziğini dinleyebildiğimiz tasarımcı ve üreticilerle “ekip” olmaya devam edeceğiz, “ekibimizi” geliştirmeye ve büyütmeye çalışacağız… Özelde ve yakında yapmayı planladığımız şeylerle ilgili söylenebilecek şeyler ise, alabileceğimiz destek doğrultusunda, bir dinleme odamızı genelde katıhal ve onu destekleyen sistem birimleri ile, diğerini ise SET lambalı, diğer lambalı, tek sürücülü hoparlör sistemleri ve bu tarzı destekleyen sistem birimleri ile düzenlemek… Yani gelecekte, şimdiye dek bizde yeterince yer bulamayan lambalı – tek sürücülü hoparlör seçenekleri daha fazla yaygınlaşacak gibi… (Sevgili eski ortağım, değerli dostum Dr. Vefa Çiftçioğlu’nun (Adisa) yılmaz denemeciliği, üretim aşkı ve “DIYer” kişiliğinin dayanılmaz baskısının da katkısı ile, tabii…)
Hakan: Birazda müzikten bahsedelim. Müzikle aranız nasıldır, neler dinlersiniz.
Asım Uysal: İflah olmaz bir klasik müzik hastasıyım. Bunun başlangıcı çocukluğumda ve kesin bir yaş hatırlamıyorum. Ama ben beş yaşımdayken evimize bir piyano alınmıştı. Annem ortaöğretim yıllarında, cumhuriyetin ilk yıllarının o azimli ve ilkeli müzik eğitimcilerinden birine denk gelince, o yılların Kırşehir’inde klasik piyano eğitimi alabilmiş biriydi. Onun ellerinin tuşlara dokunduğunda çıkan sesler ve hemen o yıllarda ağabeyimi ve beni piyano çalma eğitimine alışı, sanırım başlangıç sayılabilir. Müzik dinlemekten ve yapabildiğimce çalmaktan hiç kopmadım. Orta okul ve lisede, zaten piyano çaldığım için, diğer arkadaşlarımın biraz ızdırap çekerek çalmaya çalıştıkları mandolin ve blok flüt gibi çalgılardan muaf tutulmuştum… Ama lisedeyken sonunda, müzik dersinde herkes bu çalgılarla dayanılmaz sesler çıkarırken ben boş boş oturmaya dayanamadım, gidip bir soprano blokflüt aldım. Bu da bir başka başlangıç oldu ve sonra blokflüt ailesinin bas hariç, tenor, alto ve sopranino üyelerini de edinip, bulabildiğim olur olmaz tüm notaları (piyano ve keman için olanlar dahil!..) çalmaya koyuldum. Ciddi bir blokflütçü olduktan sonra da, ilgi duymaya başladığım latin folk müziğinde kullanılan “kena”nın sesinin blokflütle oldukça fazla örtüştüğünün farkına varıp bu türde çalışmaya başladım. Hatta soprano blokflütlerimden birinin dilini bilinçli olarak yıpratarak “kena” sesine oldukça benzer bir “modifiye” çalgı elde etmiştim…
Bu herşeyin önüne geçti ve üniversite yıllarında gitar ve vurmalı çalan arkadaşlarla kurduğumuz “Tierra y el Mar” grubumuzla çeşitli konserler verdik. Los Chakos, Inti Illimani ve Quilapayun, taptığımız latin folk grupları idi… Onların parçaları, ve diğer güney amerika, ispanya ve portekiz sanatçılarının parçaları bizim dağarımızı oluşturuyordu… Sonra, okul bitti, “büyüdük”… Piyanoyu kızım çalıyor artık. Blokflütlerimin ise, arasıra da olsa parmaklarımla “tozunu alıyorum”… Caz?… Ben cazı “dinlemeye” görece yeni başladım. Yani ezelden beri gelen klasik müzik ve daha sonra hastası olduğum latin folk müziğinden sonra. Şu anda ise, sahip olduğum arşivimde aşağı yukarı klasik müzik %60, caz %20, latin folk ise %15 yer tutuyor… Hangi türü olursa olsun, elim daha çok LP’lere gidiyor, CD’ler ise tozlanma konusunda bu ara, blokflütlerimle yarışıyor…
Hakan: Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Asım Uysal: Bu söyleşiyi okuyorlarsa, büyük olasılıkla müziği seven, müziğe zaman ayıran ve müziği daha iyi dinleme kaygıları olan kişilerdir, değil mi?.. Doğru yoldalar bence. Ama sakın yalnızca cihazların ve teknolojinin esiri olmasınlar. Müziği olabildiğince yapıldığı ortamlarda dinlesinler. Bulundukları yerleşim merkezlerinde veya yakınlarında gerçekleştirilen, beğendikleri türdeki konserleri kaçırmamaya, izlemeye, dinlemeye çalışsınlar. Müziği yapanları kendi ortamlarında dinlesinler. Bu müzik yapanlar, mutlaka tanınmış, büyük sanatçılar olmak zorunda değil… Eşleri, dostları, kardeşleri de olabilir. Hatta kendileri de… Hiç bir yaş müzik yapmaya başlamak için geç değil, “virtüöz” olmak şart değil, ama bir müzik aleti çalmak, insana çok olumlu şey katıyor. Müzik yapıp alkışlanmak müthiş, doruklarda bir duygu.
Ama müziği yapanı, orada içtenlikle alkışlamak da çok yüce bir şey… Bu deneyimler onlara çok şey kazandıracak ve müziği daha iyi dinleme kaygılarını gidermekte, doğru seçimleri yapabilmelerinde çok yardımı olacak, bunu biliyorum.
Sigma Elektronik
Adres
Güniz Sokak No: 23 / 8 06700
KAVAKLIDERE ANKARA
Telefon
(312) 466 21 69 – 466 21 70
Faks
(312) 466 21 75
e-mail:
sigma @ sigmases.com
Hakan Cezayirli
Bir yorum ekleyin