Acoustic System Resonators

Bahsedeceğim akıl almaz ve esrarengiz olaylar, 2007 senesinin bir bahar akşamında başladı…Esasında, görünüşe göre sıradan bir gündü. O akşam, daha önce de sık sık yaptığımız gibi, birkaç müziksever ahbap sevgili Bruno’nun (1) evinde müzik dinlemeye davetliydik. Bunu daha önce de birkaç kere yapmış olduğumdan, müzik sistemini biliyordum ve tınısına da artık yabancı değildim.Bir “push pull” amplinin sahip olabileceği sayıda lambaları olan “single ended” bir sistem, bir “push pull” amfinin bile zor süreceğini tahmin edeceğiniz boyda (2 metre üzeri) hoparlörleri sürüyor. Sadece sistemi ısıtmak için kullanılan üst seviye bir CD çalar, bu işlevini tamamladıktan sonra görevi, üzerinde 3 adet değişik kol bulunan, hava ve yağ yastıkları üzerinde çalışan, tablası 20 kg ağırlığında bir pikaba devrediyor. Turntable’ın tek zaafı, motor gücü aktarımının siyah renkli bir dikiş ipliği vasıtasıyla yapılması gibi görünse de, aksi uygulamalarda “Bay Verdier” fena halde içerliyormuş! Daha fazla detay görmek zaten imkânsız, çünkü alet ancak Bay Manusso’ nun erişebileceği yükseklikte duruyor. Örneğin benim gibi 1950’lerde neşredilen TSE standartlarına uygun boya sahip biri, pikaba plak koyma işlemini ancak iyi bir sıçramayla gerçekleştirebilir. Henüz kendisine itiraf ettiremedim ama zaten Bruno da o yüzden bu yerleşimi seçmiş diyorlar. Ses, naçizane görüşüme göre, son derece müzikal ve tempolu. Her neyse, biz dönelim o esrarengiz akşama…

Bir acayiplik olduğunu kapıdan girince hissettim esasında, ama bu hissimi kimseye hissettirmedim önceleri. Çünkü ilk bakışta her şey çok alışılagelmiş gibi duruyordu: Tanıdık, gülümseyen yüzler, henüz kısıkça, arka planda çalan güzel bir müzik ve hoş geldin muhabbetleri. Sağa sola merhaba derken, bir an için kafamdan geçen tek değişik düşünce: “Çalan parça çok odyofil bir kayıt olmalı, bu kadar düşük ses ayarına rağmen ne kadar “dolu dolu” çalıyor…” oldu. Derken oturduk, yiyecek, içecek ikramları, mutat muhabbetler, vs., vs. Fakat kafamın bir tarafı ses’ e takıldı kaldı, özellikle volume düğmesi biraz açılınca: Hayır, bu daha önceden aşina olduğumdan değişik bir sesti. Evet, karakteri aynı, ama eskiye göre çok daha detaylı, sahneli, dolu bir ses. Çaktırmadan bütün sistemi önce uzaktan, sonra ayağa kalkıp, umursamaz gibi elim cebimde, ancak kartal gözleriyle baştan aşağı taradım. Birisi bir şey demeden, “Vay be, şu şu değişikliği yapmışsın, ne de güzel olmuş” diyerek bu konularda ne kadar uyanık olduğumu herkese, fakat özellikle kendime ispatlayacağım. Nafile… sistemde hiçbir değişiklik göremiyorum!

Ev sahibi, boy avantajını da kullanarak rahatça analoğa geçti ve ses düğmesi biraz daha açıldı. Hadi be, bu kadar mı fark olur? Büyü mü yapılmış, ne! “Sisteme ne yaptın?” diye soracağım ama “Hiiiççç” diye cevap alıp rezil olmakta var. Derken, “Abi, şu duvardaki şey ne?” diye soruverdi Hakan (2). Adam geniş açılı görüşe sahip tabii, bizim gibi sistem bileşenlerine saplanıp kalmamış! Biz gözlerimizle x-inci defa ara kablo üzerinden hoparlör kablosuna doğru ilerlerken, Hakan, iki hoparlörün arkasındaki duvara tam ortadan yapışık bir nesne keşfetmişti bile.Bu nesne, üzerinde ters çevrilmiş başparmak ucu büyüklüğünde, bir yarı kürenin durduğu, avuç içi büyüklüğünde bir tahta parçasıydı. Ayağa kalkıp merakla daha yakından baktığımızda, içi boş yarı kürenin ışıldayan bir metal parçası olduğunu gördük.Kenarları yuvarlatılmış kare biçimindeki tahta parçanın dar kenarının üzerine 3 ince uç üzerine oturtulmuş olarak duruyordu. Ayrıca kendisinin de, çapı üzerine 90 derecelik açılarla yerleştirilmiş 4 ayrı sivri ucu vardı. Tahta parçanın ön yüzeyinde de 2 adet küçük mavi boncuk. “Maşallah, nazar değmez inşallah” anlam ve anlayışında mı konmuş oraya acaba? Herkes gördüğünü anlamaya ve yorumlamaya çalışırken, ev sahibinin biraz önceki soruya cevabı bu uğraşımızın ne kadar boşuna bir işlem olduğunu anlatıverdi:

“Onlar mı? Adına resonatör diyorlar, Fransa da yaşayan bir Çinli Amca’dan aldım getirdim.” “Peki, ne işe yarıyorlarmış?” “Tam bilemiyorum ama galiba sese büyü yapıyorlarmış, voodoo gibi bir şey!”… “Haaa !?!”

İlerleyen dakikalarda, yan ve arka duvarlarda da bu nesnelerden yapıştırılmış olduğunu keşfettik hep birlikte. Küçük birer çan’a benzeyen bu resonatörlerin bakır, gümüş, altın, platin ve bunların alaşımından olanları varmış. Her biri ses üzerinde değişik bir büyü yapıyorlarmış. Ben oturduğum yere çakılıp kalmışım. Bir parça daha dinle, bir parça daha, bir parça daha derken, bir anda bütün misafirlerin çoktan gitmiş olduğunu ve ev sahiplerinin bana anlayışlı, fakat hafifçe yalvaran gözlerle baktığını fark ettim. “Eh, artık bana da müsaade” dediğimde, bana nazikçe “Sen bilirsin” demekle yetindiler sadece.Ertesi gün uyanıp kendime geldiğimde doğru dükkâna koştum ve “Ben de illa bunlardan isterim de isterim!” diye tutturdum. Baktılar kurtuluş yok, bana denemem için 5–10 tane kutu verdiler. Önden çıtçıtlı, koyu lacivert kutuları da çok şıkmış doğrusu. Üzerlerinde altın harflerle “Acoustic System–Resonators” yazıyor. Koşa koşa eve döndüm ve resonatörleri kutularından çıkarıp başladım oynamaya.Başlayış o başlayış! Denemelerim yaklaşık üç hafta boyunca her gün, günde 5 saat kadar sürdü. Değişik rezonatörler, odanın değişik noktalarında, değişik kombinasyonlar ve her seferinde 1–2 gün dinleme süreci. Mühendislik eğitimimden kalan bir alışkanlıkla aldığım notlara baktım, 15 değişik kombinasyon denemişim. Allah’tan mavi kutuların içinden başlangıç için önerilen 9 rezonatörlük ve 6 adımlık bir “start pozisyonu” tarifi çıkıyor, yoksa denemeler değil 5 hafta, 5 ay, 5 sene bile sürebilirdi herhalde.

Bu arada, isminin Bay Franck Tchang olduğunu öğrendiğim Çinli mucit Amca ile de yazışıyoruz. İlk hafta tek başına kahramanca uğraştıktan sonra, aklıma kendisine dinleme salonumun krokisini ve kullandığım aletlerin tarifini göndermek geldi:

01 Mayıs 2007, ilk yazışma:

Sayın Bay Tchang,

Sayın Manusso’dan bazı rezonatörleri aldıktan hemen sonra hiç vakit kaybetmeden denemelere başladım. Çok zorlu fakat müzik dinleme deneyimi açısından keyifli bir hafta oldu. Size gözlemlerimden bahsetmeden önce sistem bileşenlerim hakkında bilgi vermek istiyorum.

Sistemim;
Kaynaklar: Marantz SA1, turntable: Michell Gyrodeck Tonearm: SME V, cartridge: Clear-audio-Insider, Revox B 77 reel tape deck
Preampli: ARC Ref 1; ARC Phono 5
Power amp: ARC VT 200; Genesis woofer amp
Kablolar: Transparent Reference (hoparlörler); Transparent Reference balanced (CD ve ampliler); Howland Groove II (tonearm’dan pikap katına); Transparent Ultra (phonostage to pre); Straight Wire (tape deck’ten pre’ye ); NBS (power cords)
Hoparlörler: Genesis 200
Elektrik Filtreleri: PS Audio 600; Exact Power

Sistemin yaklaşık 70 sqm’lik bir odanın 1/3’lük kısmında kurulu. Arka duvarlar ile hoparlörlerin arası 1/3 mesafede, arka duvar ile dinleme mesafesi arasındaki oran ise 2/3. Odanın uzunluğu ise 12 metre.

Denemeler ve Deneyimler

Farklı günler boyunca farklı sayı ve farklı tiplerdeki rezonatörleri farklı yerleşimlerde kullanarak deneme fırsatım oldu. Her bir konfigürasyonda bir ila iki gün arası dinleme yaparak değişimleri gözlemledim. Tüm bu denemelerin sonucunda en iyi etkiyi size aşağıda yazdığım konfigürasyonda sağladım.

-Yan duvarların tavanından 20cm aşağıya 2 adet gümüş rezonatör
-Her iki yan duvarlara dinleme noktasının yakınına 2 adet altın rezonatör
-Dinleme noktasının arkasına tavandan yaklaşık 20cm aşağıda ve karşı taraftaki Gold Special rezonatörün tam karşısına gelecek şekilde bir adet Basic rezonatör

Aşağıda sıraladıklarım, ses ve sahnene de yukarıda anlattığım setup sonucunda ortaya çıkan asıl sonuçlardır

-Alt frekanslarda oluşan boomy tonların yokolması. Fakat bu durum baslarda bir zayıflık hissi uyandırmamıştır. Alt frekans çözünürlüğünde ciddi bir artış hissediliyor.
-Yaylı enstrümanlar, trompet ve zillerde zaman zaman oluşan bozulmaların temizlenmesi. Müzik dinlemek daha akıcı ve dengeli hale geliyor.
-Benzer bir efekt insan seslerinde de oluşuyor. Akıcı, temiz ve daha canlı.
-Sahne biraz küçülse de, oluşumu daha olması gerektiği gibi. Müzik enstrümanları ve vokalleri olması gerektiği yerlerden olması gerektiği şekilde alıyorsunuz.
-Mükemmel bir üç boyutluluk hissi ve transparanlık. Müzik sanki katmanlar varmışcasına olması gereken her yöne doğru açılıyor. Sadece sağ-sol, ön-arka değil aşağı ve diagonal olarak bunu hissedebiliyorsunuz.

Bunlar haricinde başka gözlemlerimde oldu, bunları da sizinle paylaşmak isterim.

-Sizin benim sistemimle ilgili yerleşimde ilk adım olarak bir rezonatörün dinleme noktasında otururken, göz hizasında ortalanmasını işaret ediyordu. Bu adımı gerçekleştirdiğimde sesin orta bölüme doğru fokuslandığını gördüm. Bu durumda stereo imajı monofonik hale gelmekteydi.
-Yerleşimde yan duvarların üst bölgesine eklenen gümüş rezonatörler gayet etkililer. Fakat yere yakın konulan diğer iki adet gümüş rezonatör, orta seslerde bir miktar parlama efektine sebep oldu.
-Benim yerleşimimde dinleme noktasının arkasına takılan platinium yada alternatif olarak altın rezonatör sahnenin bozulmasına sebep olabiliyor. Ses küçülüyor ve sahne sıkıcı hale geliyor. Bunların yerine ben bir adet Basic rezonatör kullanmayı tercih ettim.

İnanıyorum ki, benim denemelerimde ortaya çıkan gözlemlerin, hoparlörlerim doğasıyla yakın ilişkisi var. Bu hoparlörler neredeyse %100 kendi arkalarına da ses ileten hoparlörler, bunda kullanılan ribbon tiz ve mid ünitelerinin büyük etkisi var. Bu yüzden neredeyse dinleme alanım kadar bir alanı hoparlörlerin arkasında bırakmaya çalıştım. Bu bölgeye eklediğim rezonatörler, dinleme noktasının önünde değilde, hoparlörler hizasında ve hatta hoparlörlerin arkasına doğru sahneyi çektiler.

-Bu arada rezonatörler işaret ettiğiniz gibi yerleştirildikten neredeyse 2 gün sonrasında etkinliklerini göstermeye başlıyorlar. Bunun haricinde müziğin türüne göre bile kendi içlerinde kısa bir süreden sonra bir miktar değişiklik olabiliyor. Buna özellikle bir piyano solosu ve senfonik bir eser dinlerken farkına varıyorsunuz.
-Benim şimdiye kadar inandığım şey, Genesis hoparlör sisteminin gerçekten çok geniş bir dinleme odasına ihtiyaç duydukları idi. Artık inanıyorum ki, doğru rezonatörleri doğru yerlere yerleştirerek daha küçük bir alanda hatta 30m2’lik bir salonda bile bu hoparlörler doğru şekilde çaldırılabilirler.
-Yaptığım uzun dinletiler boyunca zaman zaman kritik dinleme yapmam gerektiğini unutturacak kadar şaşırdığım ve defalarca dinlediğim CD’lerimi tekrar keşfettiğim zamanlar olduğunu eklemeliyim.

Saygılarımla

Haluk Özümerzifon

Yazımda da anlaşılacağı üzere, tarafımdan Bay Tchang’a, “Böyle yaptım, ses şöyle oldu, şöyle yapınca da ses böyle oldu” gibi yorumlar göndermeye çalışıyorum ama, sesteki gelişmelerle ilgili şaşkınlık, hatta hayretlerimi de gizleyemiyorum. Kendisinden ise bana gayet basit ve mütevazı: “ O zaman şunu böyle yap, bunu da şöyle” gibi tavsiyeler geliyor sadece:

Sayın Özümerzifon,

Yorum ve görüşleriniz için size öncelikle teşekkür etmek isterim. Gönderdiğiniz resimlere bakarak, sisteminizi ve dinleme odanızı gözönüne alarak size tavsiyelerimi sıralamak isterim.

Hoparlörleriniz gerçekten çok güçlü alt frekanslar üretebilmektedir. Buda dinleme odanızın haricinde bitişikteki diğer odanızda da kuvvetli bir basınç oluşturuyor. Bu hava basıncı yüksek bir boğma etkisine sahiptir ve yüksek frekansların dağılmasına engel olur. Odanın basınçsal titreşimini platinium rezonatör ile kestiğinizde tüm frekanslardaki rahatlamayı duyabilirsiniz. Eğer platinum kullanmak istiyorsanız, oturduğunuz zaman karşınızdaki duvarda göz hizanızdan bir metre kadar yukarıya konumlandırın. Odanızın boyutları sınırlı olduğundan, dinleme alanını büyütebilmek için rezonatörlerin açılarında değişiklikler yapabilirsiniz. Ayrıca 2 adet gümüş yada özel altın rezonatör seçerek, bunlardan bir tanesini odanızın sol tarafında yüksek bir yere diğerini ise aynı yükseklikte balkonunuza yerleştirin. Bu yerleşimi kurduktan sonra odanızın büyüdüğünü duyacaksınız. Bu da size tüm frekansların sıkışma hissi olmadan rahatlıkla odanızı kaplamasını sağlayacaktır.

Evet, rezonatörler sadece ufak birer alet, ama oldukça kuvvetli aletler. Sistem, oda ve enerji arasında ilişkiye katkıda bulunan özel aletler. Sanırım onlarla birazcık daha çalışmanız gerekecek, fakat ondan sonra sizde eminim benim gibi sevdiğiniz tüm müzikleri yeniden keyfedeceksiniz.
Değişikliklerin keyfini çıkarın.
Not: Sizlere geç cevap vermemin sebebini söylemek isterim. Paris’deki 500 kişilik La Bellavilla konser salonunun akustiğini 60 parça rezonatör ve 40 parça gürültü filtresi kullanarak iyileştirmek için oldukça yoğundum. Bunu daha önce 5 profesyonel şirket yapmaya çalışmış ama başarılı olamamışlar. Rezonatörleri yerleştirdikten sonra 4Kw müzik sistemleri ile alt frekans rezonansları olmaksızın müzik dinleyebiliyorlar. Programımda daha bir çok konser salonu olduğu için cevaplarım biraz gecikmeli gelebilir.
Franck Tchang

Adamın zaten işi başından aşkın o aralar; Paris teki bazı konser salonlarında rezonatörlerle düzenlemeler yapıyor, çok da iyi neticeler alıyormuş. Bu arada bir de bana laf yetiştiriyor.

Boş durur muyum, dediklerini dikkate alarak bir hafta daha çalıştıktan sonra, gözlemlerimi tekrar kendisine iletiyorum:

08 Mayıs 2007

Merhabalar, Mr. Tchang,

Tavsiyelerinizi almanın hemen akabinde adım adım bunları gerçekleştirdim. Neredeyse tüm hafta süren uğraşının ardından sonuçları sizinle paylaşmak isterim.

-Öncelikle 2 rezonatörü işaret ettiğiniz gibi yan odama ve balkonumun üst kısmına yerleştirdim. Sahne gerçekten inanılmaz derecede genişledi. Sesin genel olarak sağ ve sola doğru açıldığını hissettim. Gümüş rezonatörler bu konumda seste üst frekanslara doğru bir yayılma yarattılar. Sıkıntı yaratacak kadar değildi kesinlikle, gerçekten oldukça değişik bir deneyim oldu. Altın rezonatörler ise sesi detay anlamında inanılmaz derece de zenginleştirirken bir miktar parlama yarattı. Bas enerjisi bayağı arttı fakat kesinlikle boomy bir bas değildi. Bu konumdayken iki gümüş rezonatörü hoparlörlerin arkasındaki duvarın köşe noktalarına ekledim. Bu konumlama basları kontrol altına aldı. Diğer oda ve balkonda yaptığım denemelerde en iyi sonucu özel altın rezonatörlerle aldım. Parlama efekti tamamen yokoldu. İşte tamda aradığım ses bu.

-Platinium rezonatörü işaret ettiğiniz üzere hoparlörlerimin arkasındaki duvara göz hizasının bir metre üzerinde kalacak şekilde yerleştirdim. Sadece bir kaç dakika içerisinde rezonatörlerin çalışmaya başladığını hissettim. Rezonatörü koyar koymaz ilk hissettiğim şey, sahnenin tekrar ortaya toplandığı idi. Yaklaşık bir saat sonra odamdaki üç boyutluluk hissi inanılmaz şekilde arttı. Sanki canlı performanstaymışcasına hemen her yöne doğru katmanlar oluşmaya başladı. Ne yüksek frekanslarda ne de düşük frekanslarda hiç bir şey olması gerektiğinden az yada fazla değildi. Sese ciddi bir otorite

gelmişti. Bazı kayıtlarda orkestra enstrümanlarını çalan müzisyenlerin yerleri bile hissedilir hale gelmişti. Sanıyorum, platinium rezonatörler bir orkestranın şefi gibi çalışıyorlar. Diğer tüm rezonatörleri kontrol ederek onların olması gerektiği gibi hareket etmesini sağlıyorlar.

Sevgili Mr. Tchang, size gerçekten teşekkür etmem gerekiyor. Rezonatörleriniz sayesinde sistemimden şimdiye kadar aldığım en iyi performansı aldığımı ve şimdiye kadar dinlemediğim kadar zevkle müzik dinlediğimi size söylemek isterim.

Haluk Özümerzifon.

Buraya kadar iyi, hatta çok iyi: Rezonatör sayısı 7’den 11’e çıktı, bir de platin gibi her tarafından asalet akan bir metal eklendi ama mutlu sona ulaştık gibi duruyor, değil mi? Nerede, sistem çalıştıkça büyünün etkisi artıyor ve ben hayretler içinde, artık hiçbir değişiklik yapmadan, sistemimde ve dinleme salonumdaki sihirli çanların yarattığı harikaları izlemeye devam ediyorum. İki buçuk hafta sonra, tam Bay Tchang benden kurtulduğunu düşünürken, dayanamayıp bir “final statement” daha yolluyorum kendisine:

25 Mayıs 2007

Sayın Mr. Tchang,

Geçen hafta rezonatörlerle ilgili yeni gözlemlerim oldu ve bunları sizinle paylaşmak istiyorum.

Size daha önce rezonatörlerin ses üzerindeki otoritesinden bahsetmiştim. Ama geçen zaman içerisinde yeni farklılıkları hissetme şansım oldu;
-Sahnede oluşan en küçük detayı duymamak yada hissetmemek mümkün değil. Kayıt yapılırken müzisyenin hareket etmesini, keman yada violin çalarken oluşan oyunları, bir saksafoncunun yada trompetçinin enstrümanına üfürmesini, kayıt sırasında döndüğü yönü bile farketmek mümkün olabiliyor. Hatta büyük orkestra elemanlarının hoparlörlerin sahnesi içerisine yerleşmiş olmalarını hissediyorsunuz. Yüksek frekanstan pasajlar çalan enstrümanların notlarının yükseklerden üzerinize geldiğini, daha alt frekans ise odanın tabanından size doğru ulaşıyor. Sanki gerçek bir konser salonundaymışcasına. Bir Jazz kulübünde canlı kaydedilmiş bir plağı dinlerken çalıyor sanırım bir Jazz kulubündesin” diye sorması ilginç bir anektod oldu.

-Basic rezonatörün dinleme noktasının arka duvarında takılı olan Altın rezonatör ile değiştirdim. Onu bulunduğu yerden biraz yukarıya doğru yerleştirdim. Özellikle ziller ve yaylı enstrümanlarda ses daha keyifli hale geldi. Bir sonraki adım sanırım daha iyi bas kontrolü için bunu Gold Special ile değiştirmek olacak.

-Bir diğer altın rezonatörü dinleme alnının arkasındaki duvara ekledim. Bunu yapınca sahne aşağı dogğru yaklaştı. Bu efekti sevmediğim için bu rezonatörü yerinden kaldırdım. Bunun sebebi muhtemelen benim “back firing” konseptindeki hoparlörlerim. Bu hoparlörler, kabin dşarısında da inanılmaz bir enerji yaratıyorlar. Kendi arkalarında yarattıkları enerjinin dışında dinleme noktasına yan duvarların yansıtmasını kullanarak ulaşabiliyorlar. Bu durum dinleme noktasının arkasında bir miktar alt seslerde enerji ihtiyacı doğruyor. Bu sayede odanın geneline hakim olan enerji, dinleme noktasının arkasında da dengelenebilir. Benim hoparlörlerim hariç, Quad ve Martin Logan gibi bazı elektrostatik hoparlörde ve ribbon sürücüler kullanan Magnepan gibi kimi hoparlörler ile benimkine benzer bir resonatör kombinasyonunun kullanılması gerekebilir.

Size tekrar teşekkür ermek istiyorum. Yaklaşık 40 yıldır aralıksız yolaldığım odyofil dünyasında ilk kez evimde müziği bu denli canlıymışcasına dinleme imkanına sahip oluyorum.

Haluk Özümerzifon

Now you know what I mean!… Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum?

Hanımlar ve Beyler, bu işin hiç şakası yok! Bence sakın ha bulaşmayın! Ancak:

-Sisteminizin tam performansını merak ediyorsanız,
-Dinleme odanızdaki akustik sorunları, sisteminizin enerjisini, örneğin bas tuzaklarında olduğu gibi kaybetmeden kökünden halletmiş olmayı düşünüyorsanız,
-Müziği, ancak bir konserde algılanabilecek canlılıkta odanızda yaşamak hoşunuza gidecek ise

o zaman rezonatörleri bir deneyin derim. Deneyin ve kaderinize razı olun: Sizin için bu çanlardan kurtuluş yok artık! Geri dönüş imkansız! Adı üstünde: Büyü!

Sisteminize vermiş olduğunuz paranın 2 mislini daha gelişmiş(!), yeni aletlere yatırsanız dahi (öyle ya, o küçücük çanlar yerine, koca koca, gösterişli aletler almak varken, ne diye tutup..?), iddia ediyorum, sonunuz yine hüsran olacak. Çünküüü: Yeni ve daha pahalı sisteminiz içinde aynı kural geçerliliğini korumaya devam edecek!: Tam performansını alabilmek için yine o çanlara ihtiyacınız olacak…Daire kapandı, siz içindesiniz. Artık büyüden kurtuluş yok. Geçmişler olsun!

Büyü dedik ama, acaba bunun bir de bilimsel izahı var mı diye sorarsanız, evet derim. Ancak o kadar basit bir şey değil bu. Bir kere yaptığı etki, Fransa’da Pro Links adlı tarafsız bir ensititüde, ses kaynağı ve mikrofon kullanılarak ölçülmüş ve sonuçlar şu şekilde özetlemiş:

-Rezonatör ona ulaşan ses dalgaları karşısında komplex bir diyapazon gibi hareket etmekte ve tepki vermektedir.
-(Ses dalgalarının akustik bir kaynaktan kaynaklanması veya akseden bir dalga olarak gelmesi farkı gözetilmeksizin)
-Rezonatörün oluşturduğu rezonans, ses skalasının belirli frekanslarını artırıp azaltan bir distorsiyona sahip olan bir yankıdır.

Bu rezonans akustik kaynaktan direkt olarak gelen ve oda sınırlarından yansıyan seslerle etkileşime girip odanın akustik parametrelerini değiştirerek insan algılamasını değiştirir.

-Her rezonatör kendini ses kaynağına dönüştürür ve odada bulunan diğer rezonatörlerle etkileşime girer.

Bu etkileşimin matematiksel ve/veya fiziksel modelleri son derece karmaşık. Diferansiyel denklemler filan falan. Sizlere anlatırdım. ancak ben de henüz tam anlamış değilim Yine de konuyla ilgili illa da daha fazla teknik, teorik ve deneysel bilgi birikiminden faydalanmak arzusunda olanlara, 6moons’ un ilgili web sayfalarını öneririm:

http://www.6moons.com/audioreviews/francktchang/resonators.html

Duyduğuma göre, Bruno, Bay Tchang’ı Türkiyeye davet etmiş, adam da “olur” demek gafletinde bulunmuş bir kere. Ancak, hala ve henüz buna vakit bulamamış…veya çekindiği bir şey mi var acaba?

En azından, bir gelecek olursa ben ne yapacağımı biliyorum…

Hepinize müzik dolu günler dilerim.

Haluk Özümerzifon

Tags: